KİTÂBÜ’T-TEYEMMÜM / Teyemmüm Âyeti’nin Nüzûlü (154. Hadis-i Şerif Dersi)

KİTÂBÜ’T-TEYEMMÜM

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“…Hasta veya yolculuk hâlinde bulunursanız yahut biriniz tuvaletten gelirse ya da kadınlara dokunmuşsanız (yani cinsî münasebette bulunmuşsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de niyet ederek yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin! Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetlerini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.” (el-Mâide, 6. Krş. en-Nisâ, 43)

“Teyemmüm”, lûgatta kasıd demektir, onun için niyetsiz teyemmüm olmaz. Niyet onun mâhiyetine dâhildir.

Âyet-i kerîmede geçen “Saîd” kelimesi yeryüzü demektir ki, taşa, toprağa şâmildir. Bu sebeple ele hiç toprak bulaşmasa bile bir taş ile de teyemmüm câizdir. Lâkin İmâm Şafiî (r.a) biraz­cık olsun toprak bulaşmalı demiştir.

“Tayyib” de tertemiz demektir. Binâenaleyh toprak mülevves (pis) veya şübheli olmama­lıdır. Demek olur ki, İslâm’da maddî ve mânevî taharet meselesinin o kadar ehemmiyeti vardır ki, su bulunmadığı zaman, hiç olmazsa gusül veya abdest ye­rine taharete niyet ve kalbini temizliğe bağlayıp maddî cihetten de tertemiz bir toprağı abdest âzâlarının yarısı demek olan yüzüne ve dirseklerine kadar elle­rine dokundurmalıdır. Yâni ellerini bir kere toprağa vurup yüzüne mesh etme­li, bir kerre daha vurup dirseklerine kadar ellerini meshetmelidir… (Elmalılı, Hak Dîni, II, 1359-1360, 1589)

 

Teyemmüm Âyeti’nin Nüzûlü  

Ümmü’l-mü’minîn Âişe (r.a) şöyle buyurur:

“Seferlerinin birinde Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’le birlikte yola çıkmıştık. Beydâ veya Zâtü’l-Ceyş’e vardığımızda, (kardeşim Esmâ’dan ödünç aldığım) gerdanlığım kopup kayboldu. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) gerdanlığın aranması için o mahalde beklediler. İnsanlar da O’nunla berâber beklediler. Hâlbuki bir su başında değillerdi. Bazı insanlar, Hz. Ebû Bekir Sıddîk’a gelip:

«‒Âişe’nin yaptığını gördün mü? Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i de, diğer insanları da yollarından alıkoydu. Onlar bir su başında değiller, kimsenin yanında da su yok!» dediler.

Babam Ebû Bekir (r.a) benim yanıma geldi. O esnâda Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) de uyumuş, mübârek başını dizime koymuştu. Ebû Bekr (r.a) bana:

«‒Sen, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i de, diğer insanları da yollarından alıkoydun. Onlar bir su başında değiller, kimsenin yanında da su yok!» dedi.

Ebû Bekir (r.a) beni azarladı ve bunun yanında bazı şeyler de söyledi. Eli ile de böğrüme vurmaya başladı. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in mübârek başı dizimde olduğu için hiç kıpırdamadım. Sabah olunca Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) kalktılar. Hiç su yoktu. Allâh Azze ve Celle Hazretleri teyemmüm âyetini inzâl buyurdu. Herkes teyemmüm etti. Üseyd bin Hudayr (r.a):

«‒Ey Ebû Bekir hânedânı, bu sizin ilk bereketiniz değildir!» dedi.

Üzerine bindiğim deveyi kaldırdığımızda gerdanlığı altında bulduk.” (Buhârî, Teyemmüm, 1, 2)

Şerh:

Üseyd bin Hudayr (r.a), Hz. Âişe vâlidemize dua ederek şu hakîkati de beyân etmiştir:

“Allah Teâlâ seni hayırla mükâfatlandırsın! Vallâhi senin başına hoşlanmadığın hangi iş gelse, Allah (c.c) mutlaka onda senin ve bütün mü’minler için bir hayır ve ferahlık yaratmıştır.” (Buhârî, Teyemmüm, 2; Ebû Dâvûd, Tahâret, 121/317; Ahmed, VI, 57)

Üseyd (r.a), İkinci Akabe gecesi Peygamber Efendimiz (s.a.v) tarafından Evs kabilesi üzerine nakîb (temsilci) tâyîn edilen sahâbîdir. Gerdanlığı yollarda aramaya giden sahâbîlerin başında idi. (Ebû Dâvûd, Tahâret, 121/317; Ahmed, VI, 57)

%d bloggers like this: