HUKÛK-I SELÂTÎN
(Hadîsü Erbaîn fî Hukûki’s-Selâtîn)
Mürettip ve mütercimi
Ömer Ziyâüddîn [DAĞISTÂNÎ]
Afa’llâhu anhü
[İSTANBUL] 1326 [1908]
Muhtıra
el-Hamdü lillâh! Bu kere Devlet-i Ebed-müddet millet-i necîbe-i Osmaniye’nin arzuları vechile milletin hukûkunu bir günâ (bir sûretle) itiraz ve uygunsuz hâlâta meydan vermeksizin millete bahş ve ihsan buyurduğu cümlenin malumudur. İmdi (şimdi) devlet böylece milletin hukukuna riayet ettikçe millet de gerek şerʻan ve gerek de kânunen lâzım gelen hukûk-i mukaddese-i hazret-i padişahiye derece-i nihâyede riâyet ve hakk-ı mülûkânelerinde fevkalâde tâzim ve hürmet etmelidir. Ve daima hayır dua ile yâd ve tizkâr ve hayırhâhâne (hayır isteyerek) maruzatta bulunmalıdır. Zira eb-i müşfikimiz (şefkatli babamız) zât-ı hazret-i padişahî hasbe’l-hilâfe (hilafet sebebiyle) dîn-i İslâm’ın hâmîsi ve bilcümle tebea-i Osmâniyenin hükümdar ve padişahıdır.
Ve bilcümle hukûk-i padişahîye riâyete kanunen mecbur olduğumuz gibi şerʻan dahî hukûk-i selâtîne (sultanların hukukuna) riâyet ve emr u fermân-ı hümayunlarına itaat ve inkıyad ile memur ve mükellefiz. Ve hâkezâ taraf-ı padişahîden bizzat ve bilvasıta mansub (nasbolunmuş) bilcümle vükela ve vüzera (vekiller ve vezirler) ve erkân ve ümerâ-yı askeriye ve memûrîne dahî itaat ile şerʻan ve kanunen mükellefiz. Şerʻan olan hukûk-i selâtîn neden ibaret ise ehâdîs-i şerîfe ile inşaallahu teâlâ risâlemizde mufassalen beyan olunacaktır. “Etîullâhe ve etîurrasûle ve üli’l-emri minküm”[1], “Vaʻtesımû bi-hablillâhi cemîan ve-lâ teferrakû”[2] âyât-ı kerîmesiyle “Mâ necâ men necâ illâ bi’l-ittifâk ve-mâ heleke men heleke illâ bi’l-ihtilâfi”[3] hadîs-i şerîfi mûcibince cümlemiz dâire-i necât-bâhire-i ittihâd u ittifakda berkarar olup şerʻan ve aklen memur olduğumuz itaat ve inkıyaddan inhiraf etmemeliyiz.
Ve minallâhi’t-te’sîr.
Mukaddime
Baʻde edâ-i mâ vecebe aleynâ mine’l-hamdi ve’ş-şükri lillâhi ve’s-salâti ve’s-selâmi alâ Rasûlillâhi ve’d-duâi’l-vâfir (çok dua) li-halîfeti Rasûlillâh, padişah-ı hürriyet-perver, halîfe-i adâlet-küster şevketlü es-Sultân el-Ğâzî Abdülhamîd Hân-ı Sânî efendimiz hazretlerinin asr-ı şahanelerinde cem ve tertîbine muvaffak olduğum işbu Hadîsü Erbaîn fî Hukûki’s-Selâtîn nâm nüsha-i merğûbenin (rağbet edilen nüshanın) tercümesiyle böylece tertîb ve tahrîrin sebebi Fahr-i Âlem (sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri “Men hamele min ümmetî erbaîne hadîsen beasehullâhu yevme’l-kıyâmeti fakîhen âlimen”[4] ve fî rivâyetin “Ve küntü lehû şefîan ve şehîden”[5] Yani ümmetimden kırk hadis-i şerifi hâmil ve hâfız olan zât rûz-i mahşerde ulemâ ve fukahâ (âlimler ve fakihler) zümresiyle haşrolunur ve şefaatime mazhar olur mazmûnunda hadis-i şerif buyurmuş olmakla birçok ekâbir (büyükler) ve ulemâ-i ızâm (büyük âlimler) hazarâtı Hadîs-i Erbaîn nâmıyla her birisi birer risâle cem ve tertîb etmiş olduklarından kemterleri dahî hem bu şeref-i âlem-bahâya (âleme değer şerefe) nâil ve hem de taht-ı âlî-baht-ı Osmânîde erîke-nişîn (tahta oturan)-i saltanat ve celâdet olan padişah-ı zamanın ındellâh (Allâh katında) ve nezd-i Peygamberîde olan kadr-i hümayunlarının herkesçe bilinmesi ve şimdiye kadar selâtîn-i ızâm hazarâtının hasâil-i hamîde (güzel hasletleri) ve evsâf-ı pesendîde-i cihânbânîleri hakkında eâzım-ı üdebâ (büyük edipler) tarafından kütüphaneler dolusu gâyet belîğâne kasîde ve medhiyeler nazm ve inşâd edilmiş ise de bunlar selâtîn-i müşârün ileyhim hazarâtı hakkında Sultânü’l-Enbiyâ Rasûl-i Kibriyâ Muhammed Mustafâ (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin lisân-ı iʻcâz-beyân-ı risâlet-penâhîlerinden şerefsudûr buyrulan ehâdîs-i şerîfenin akdesiyyet ve ercahiyyetine (üstünlüğüne) karşı bahre nisbeten katre, berre nisbeten zerre kabîlinden olup bilcümle selâtîn-i ızâm hazarâtı haklarında Nebiyy-i Zîşân’ın medâyihini (medihlerini) âleme iʻlâmla iktisâb-ı fahr u mesâr ederek bahtiyarlık kazanmak emel-i nâçizânemle bi-avnihî teâlâ işbu kitabın tertîbine ibtidâr kılındı.
Ve minallâhi’t-tevfîk.
“Ve şâvirhüm fi’l-emri feizâ azemte fetevekkel ale’llâh”[6]
“Ve emruhum şûrâ beynehüm”[7]
BERÂATÜ’L-İSTİHLÂL[8]
“İnne’l-müsteşîra muânün ve’l-müsteşâru mü’temenün”
Hadîs-i Şerîf[9]
“Niʻme’l-muvâzeretü el-müşâveretü ve bi’se’l-istiʻdâdü el-istibdâdü”
Kelâm-ı Alî (Radıyallâhu anh)[10]
Hadîsü Erbaîn fî Hukûki’s-Selâtîn
1. Kâle’n-Nebiyyu (sallalâhu aleyhi ve selem):
“İnnallâhe teâlâ izâ erâde en yahluka halkan li’l-hilâfeti meseha yedehû alâ nâsiyetihi felâ tekau aleyhi aynün illâ ehabbethü”[11] ravâhu’l-Hâkim fi’l-Müstedrek an ibn-i Abbâs. Ve fî rivâyeti Enes: “En yecʻale abden”. Ve ravâhu Ebû Hüreyre bi-lafzı “İzâ erâde’llâhu en yahluka halkan li’l-hilâfeti meseha nâsıyetehû biyedihî” Hâzihi’r-rivâyâtü küllühâ fî “Cemʻi’l-Cevâmiʻ” li’l-İmâm es-Suyûtî.
Tercüme ve Meali
Hakkâ ki Cenâb-ı Hak (celle ve alâ) Hazretleri hilâfet-i kübrâ ve saltanat-ı uzmâ mansıb-ı celîli içün kullarından birinin halkı ve intihâbını irâde ettikte ol hümâyûn-bahtın nâsiye-i hilâfetlerine yed-i kudret-i ilâhiyesini mesh ider. Yani tıynet-i asliyelerine bilhassa tecellî eder. Binâberîn her kimin gözü ol halîfe-i rûy-i zemîne vâkî olursa ol göz sâhibi karîru’l-ayn olarak behemehâl ol pâdişâh-ı âlem-penâh hazretlerine meyl ve muhabbet eyler.
2. “es-Sultân zıllullâhi fi’l-ardi femen ekramehû ekramehullâhu ve men ehânehû ehânehullâhu”[12] Ravâhu’t-Taberânî an Ebî Bekre. Ve fî rivâyetin anhü: “Men ecelle sültâne’llâhi ecellehu’llâhu yevme’l-kıyâmeti” Ve fî rivâyeti Ebî Hüreyre: “es-Sultân zıllullâhi fi’l-ardi ye’vî ileyhi’d-daîfü ve bihî yunsaru’l-mazlûmu ve men ekrame sültâne’llâhi fi’d-dünyâ ekramehu’llâhu yevme’l-kıyâmeti” Kezâ fî Cemʻi’l-Cevâmiʻ.
Tercüme ve Meali
Sultânü’l-müslimîn Emîru’l-mü’minîn hazretleri melce-i enâm ve me’men-i hâs ve âm olmak üzere rûy-i zeminde Allâh Teâlâ Hazretleri’nin sâye ve gölgesidir. Yani harâret-i şemstenherkes gölgeye ilticâ eylediği gibikâffe-i enâm ve erbâb-ı ihtiyâç ve bi’l-cümle duafâ ve mazlûmîn dahî bâb-ı maʻdelet-i hilâfet-penâhîye ilticâ ederek kemâl-i emn ve râhata nâil olurlar. Binâberîn her kim ki sâye-i ilâhî mesâbesinde bulunan pâdişâhı tekrîm ve iclâl ederse Cenâb-ı Hak dahî dû cihânda ol kimseyi mazhar-ı lutf ve kerem eyler. Ve her kim ki pâdişâh-ı âlî-câh hazretlerine maâzellâh ihânet ve hıyânet kastederse Cenâb-ı Hak dahî dû cihânda ol mehîni hor ve zelîl eyler. Yani herkesin hâl ve iktidârına göre ol zıll-i zalîl-i Hudâ ve vekîl-i Seyyidi’l-Enbiyâ hazretlerine hayr ile dua etmek ve fevkalâde meyl ve muhabbetle irtibât-ı kalb etmek ve rızâ-yı meyâmin-i irtidâ-yı pâdişâhî olacak derecede sadâkat ve îfâ-yı hüsn-i hizmet etmek vecâib-i umûrdandır.
3. “Mâ min kavmin seav ile’s-sultâni liyüzillûhu illâ ezellehümu’llâhu kable yevmi’l-kıyâmeti”[13] Ravâhu’n-Nesâî an Huzeyfe.
Tercüme ve Meali
Devr-i Âdem’den tâ kıyâmete kadar hiçbir kavim ve millet yoktur ki pâdişâh-ı âlem-penâh hazretlerine bi-ğayr-i hakkın ihânet ve hıyânet ederek ol halîfe-i rûy-i zemînin izlâl ve ihâneti için saʻy ettilerse illâ ol kavmi Cenâb-ı Hak kıyametten evvel dünyada rezil ve rüsvay etmiştir. Yani pâdişâh-ı İslâm’a meâzallâh ihânet edenin cezâsını Cenâb-ı Hak ahrete bırakmayıp dâr-ı dünyada gösterecektir.
4. “Efdalü’n-nâsi indallâhi imâmün âdilün ye’huzü li’n-nâsi minallâhi ve ye’huzü li’n-nâsi baʻdahüm min baʻdin”[14] Ravâhu Ebu’ş-Şeyh an Ebî Hüreyre. Ve fî rivâyeti Enes: “Mâ min ahadin efdalü menzileten min imâmin, in kâle sadeka ve in hakeme adele ve in üstürhime rahime”[15] Ve fî rivâyeti Ebî Saîd: “İnne ehabbe’n-nâsi ila’llâhi teâlâ yevme’l-kıyâmeti ve ednâhüm minhü meclisen imâmün âdilün.”[16]
Tercüme ve Meali
Cenâb-ı Hakk’ın nezd-i ulûhiyetinde nâsın efdali ve Cenâb-ı Hakk’a nâsın en sevgilisi ve meclis-i mâneviyece Cenâb-ı Hakk’a en mukarrebi imâmü’l-müslimîn halîfe-i rûy-i zemîn pâdişâh-ı adâlet-karîn hazretleridir. Çünkü ol pâdişâh-ı âlî-câh hazretleri Cenâb-ı Hak ile halk beyninde olan hukûkun sâye-i şâhânelerinde icrâsıyla bütün halkı mazhar-ı rızâ-yı ârî ederek me’cûr ve müsâb kıldığı gibi nâs beyninde yekdiğeriyle vukûa gelen deâvînin faslıyla tenfîz-i ahkâm-ı şerʻiyye ederek hukûk-ı ibâdın yekdiğerinden ahz ve istirdâd birle icrâ-yı adâlet ve infâz-ı ahkâm-ı şeriat eylediğinden dolayı bi’l-cümle nâsın efdali ve erkemi pâdişâh-ı hikmet-güftâr olması iktizâ eder.
5. “Vellezî nefsî bi-yedihi inne’l-imâme’l-âdile le-yürfeu lehû fî külli yevmin mislü ameli raiyyetihî fe-salâtühü teʻdilü tisʻîne elf salâtin” Kezâ an İbn-i Abbâs.
Tercüme ve Meali
Benim nefsim kabza-i kudretinde olan Allâh azîmü’ş-şân Hazretleri’ne kasem ederim ki tahkîkâ imâmü’l-müslimîn padişâh-ı adâlet-rehîn hazretleri için her gün zîr-i himâye-i şâhânelerinde olan kâffe-i ehl-i İslâm’ınaʻmâl-i sâlihası kadar yalnız ol pâdişâh-ı adâlet-penâh hazretlerinin aʻmâl-i sâlihası kabûlgâh-ı izzete ref olunur. Kıldığı bir namaz dahî sâirlerin kıldığı doksan bin namaza muâdil olur.
6. “es-Sultânü’l-âdilü’l-mütevâdıu zıllullâhi ve rumhuhû fi’l-ardi yurfeu lehû amelü sebʻîne sıddîkan”[17] Ravâhu Ebu’ş-Şeyh an Ebî Bekr.
Tercüme ve Meali
Pâdişâh-ı adâlet-girdâr ve halîfe-i tevâzû-şiâr hazretleri içün beher gün sıddîkıyet mertebesini ihrâz eden ehlullâh-ı kirâm ve evliyâ-yı izâm hazarâtından yetmiş evliyânın aʻmâl-i sâlihası kadar yalnız aʻmâl-i sâliha-i şâhâneleri icap et gâh-ı izzete ref ve kabûl olunur. Zira ol pâdişah-ı adâlet-girdâr ve halîfe-i tevâzû-şiâr hazretleri yeryüzünde Cenâb-ı Hakk’ın sâyesi olduğu gibi aʻdâ-yı bed-hâh-ı mülk ve devletin müdâfaası husûsunda Cenâb-ı Hakk’ın seyf ve rumh-i ilâhîsi mesâbesinde olduğundan bi’l-cümle zîr-i himâye-i kîtî-sitânîlerinde bulunan ahâlî ve tebea-i şâhâneleri sâye-i şâhânelerinde dâhilî ve hâricî aʻdânın tasallut ve taarruzundan emîn mahfûz olarak Cenâb-ı Hakk’a ibadet ve tâat ederler.
Nükte
Yalnız sıddîkın aʻmâl-i sâlihası bir asırda bulunan bütün ehl-i İslâm’ın aʻmâl-i sâlihasına mukâbildir. Demek olur ki bir pâdişâh-ı şâmihu’l-kadrin aʻmâl-i sâlihası birkaç asır ahâlîsinin aʻmâline muâdildir.
7. “es-Sultân zıllullâhi fi’l-ardi fe-izâ dehale ehadüküm beleden leyse bihi sültânün fe-lâ yukîmenne bihi”[18] Ravâhu Ebu’ş-Şeyh an Enes. Ve fî hadîsin âhar: “el-İslâmü ve’s-sultânü ehavâni tev’emâni”[19] Ravâhu’d-Deylemî an İbn-i Abbâs.
Tercüme ve Meali
Sultân-ı celîlü’l-unvân hazretleri yeryüzünde Allâhu azîmu’ş-şân’ın sâye-i ilâhîsi ve cümlenin melce’ ve me’menidir. Binâberîn ol pâdişâh-ı ümem ve sebeb-i nizâm-ı âlem hazretlerinin hüküm ve himâyesi tahtında olmayanbir beldeye biriniz dühûlünde ol beldede ihtiyâr-ı ikâmetten hazer eylemesi lâzımdır. Bir de İslâm ile sultan her ikisi tev’em ve kardeşdirler. Zira İslâmiyet dinimizin esâsı pâdişâh-ı âlî-câh dahi dinin hâmîsidir diye vârid olmuştur.
8. “es-Sultân zıllullâhi fi’l-ardi femen ğaşşehû dalle ve men nesahahû ihtedâ”[20] Ravâhu’l-Beyhakî an Enes.
Tercüme ve Meali
Pâdişâh-ı şâmihu’l-kadr ve halîfe-i nâfizu’l-emr hazretleri rûy-i zemînde Cenâb-ı Hak (celle ve alâ) Hazretleri’nin sâye-i rabbânîsidir. Her kim ki ol zıll-ı zalîl-i Hudâ’ya hıyânetle tahdîş-i zihn-i hümâyunlarını mûcib hâlât ve harekâtta bulunursa dalâlette kalsın. Ve ol vekîl-i celîl-i Seyyidi’l-Enbiyâ’ya sadâkatle hayırhâhâne maʻrûzâtta bulunup da sultân-ı enâmı her kim ki hayra ve umûr-i meşrûaya delâlet birle isticlâb-ı deavât-ı hayriyeye vesîle olursa tevfîk u hidâyete mazhar olsun!
9. “es-Sultân zıllu’r-Rahmân fi’l-ardi ye’vî ileyhi küllü mazlûmin min ıbâdihî. Fe in adele kâne lehu’l-ecru ve ale’r-raiyyeti’ş-şükru. Ve in câre ve zaleme kâne aleyhi’l-ısru ve ale’r-raiyyeti’s-sabru”[21] Ravâhu’d-Deylemî an İbn-i Omer. Ve fî rivâyetin: “es-Sultân zıllullâhi fi’l-ardi ye’vî ileyhi küllü mazlûmin”[22] Ve kâle Omer: “Mâ yezeu’s-sultânü ekseru mimmâ yezeu’l-Kur’ânü” Ve maʻne’l-vezʻı el-keffü ve’l-menʻu.
Tercüme ve Meali
Sultân-ı enâm hazretleri yeryüzünde sâye-i Rahmân’dır. Cenâb-ı Hakk’ın kullarından her mazlûm ol zıll-i zalîl-i Rahmân’a ilticâ ederek sâye-i şâhânelerinde harâret ve harîk-ı zulm ve teaddîden halâs ve bürûdet ve selâmet-i zıll-i adâletlerine dehâletle kemâl-i emn ve istirâhate nâil olurlar. Binâberîn pâdişâh-ı zıll-i ilâh hazretleri adâlet ederse Cenâb-ı Hak tarafından kemâl-i ecr u sevâba mazhar olurlar. Ve reâyâ ve bi’l-cümle tebaa ve ahâlî tarafından ol pâdişâh-ı adâlet-penâha teşekkürle kemâl-i itaat etmeleri lâzım olduğu gibi zulm ve teaddînin nîk ü bedi ol pâdişâh-ı müşârun ileyhe âit ve râci olmakla bi’l-cümle raiyye ve ahâlî ve tebaanın sabır ile itaat ve inkıyâd etmeleri vazâif-i lâzimedendir. Bir de Hazret-i Ömer radıyallâhu anh hazretleri “Padişâhın yasağı Kur’ân’ın yasağından daha müessirdir” buyurmuş. Yani icraatı demektir.
10. “es-Sultânü veliyyü men lâ veliye leh”[23] Ravâhu İbnü Mâce an Âişe.
Tercüme ve Meali
Pâdişâh-ı velâyetkerdâr ve melce-i sığâr ve kibâr hazretleri velîsiz kalan erâmil ve eytâmın velîsi ve bîkeslerin hâmîsi ve bilcümle zîr-i himâye-i merhamet-şiârîlerinde bulunanların eb-i müşfikleridir.
11. “Mâ min imâmin yaʻfû ınde’l-ğadabi illâ afa’llâhu anhü yevme’l-kıyâmeti”[24] Ravâhu İbnü Ebi’d-Dünya an Mekhûl. Ve fî hadîsin âhar: “Afvu’l-mülûki ebkâ li’l-mülki”[25] Ravâhu’r-Râfiî an Alî.
Tercüme ve Meali
Ümerâü’l-mü’minîn ve eimme-i müslimîn hazarâtından hiçbir imam-ı aʻzam ve pâdişâh-ı efham hazretleri yoktur ki celâl ve ğadab-ı şâhâneleri zuhûrunda kazm-ı ğayz ederek (öfkeyi yutarak) afv ile muâmele buyura illâ rûz-i mahşerde Cenâb-ı Hak (celle ve alâ) Hazretleri dahi ol pâdişâh-ı âlî-kadrin zellesini afv ve mağfiretle kadr-i hümâyunlarını kat ender kat iʻlâ eder ve mülûk-i ızâmın afv ile muâmele buyurmaları mülkün bekâ ve deymûmiyetine sebep olur.
12. “Min hulefâiküm halîfetün yahsu’l-mâle hasyen ve lâ yeuddühû adden.”[26] Ravâhu Müslim an Ebî Saîd.
Tercüme ve Meali
Hulefânızın içinde bazı hulefâ-yı rûy-i zemîn vardır ki birine atıyye ve ihsân-ı humâyunlarını irâde buyurdukta nukûd ve sâiresini bir bir tâdât etmeyip kese ve torba ile ihsân ve inʻâm buyurur. Yani cûd ve keremin nihayet mertebesini ibraz ve inâyet buyurur demektir.
13. “Mâ min melikin yasılü rahımehû ve zevî karâbetihi ve yaʻdilu alâ raiyyetihî illâ şeddallâhu mülkehû ve eczele lehû sevâbehû ve ekrame meâbehû ve haffefe hisâbehû”[27] Ravâhu İbnû Asâkir an Alî.
Tercüme ve Meali
Şol bir hâkân ve melik ki hânedân ve taallukât-ı mülûkânelerine sıla-i rahim ide yani iltifât-ı cihân-derecât-ı şâhâneleri mebzûl ve masrûf ola ve hâ-kezâ zîr-i himâye-i mülûkânelerinde bulunan ahâlî ve raâyâ üzerine adâlet-i seniyyeleri masrûf ola behemehâl Cenâb-ı Hak (celle ve alâ) Hazretleri memâlik-i mahrûse-i şâhânelerinin mâmûriyetini müzdâd ve saltanat-ı seniyyelerini teyîd ve takviye eder ve rûz-i cezâda ecr u mesûbât-ı şâhânelerini firâvân ve cennet-i âlâda makâm ve me’vâ-yı mülûkânelerini yüce eyler ve hisâb ve suâli teshîl ve tehvîn eyler.
14. “Kânet Benû İsrâîl tesûsühümü’l-enbiyâü küllemâ heleke nebiyyun halefehû nebiyyun ve innehû lâ nebiyye baʻdî ve se-yekûnu hulefâu feyeksürûne” Kâlû: “Fe-mâ te’mürunâ” Kâle: “Fû bi-beyʻati’l-evveli fe’l-evveli, aʻtûhüm hakkahumü’llezi cealellâhu lehüm, fe-innallâhe sâilühüm amme’sterʻâhüm”[28] Ravâhu’l-Buhârî an Ebî Hüreyre.
Tercüme ve Meali
“Benî İsrâîl kavmine enbiyâ-yı ızâm aleyhimü’s-salâtü ve’s-selâm hazarâtı riyâset ve siyâset ederek şeriat-ı ğarrânın ahkâm-ı celîlesini icrâ ve ızhâr edip onların hükümdarları enbiyâ ve peygamberler olurlar idi. Ve her peygamber irtihâl-i dâr-ı bekâ ettikçe diğer peygamber halife olur idi. Hakkâ ki benden sonra benim yerime halife olmak için peygamber yoktur. Fakat benim irtihalimden sonra yekdiğerini müteâkıp kıyamete kadar hulefâ-yı ızâm eksik olmayacaktır. Ve hem de birçok zevât-ı kirâmı peyderpey ol mansıb-ı celili ile Cenâb-ı Hak müşerref ve muazzez edecektir.”
Sonra sahabe-i güzin hazarâtı dediler ki:
“‒Yâ Rasûlallâh, biz ol hulefâ-yı fıhâma ne muâmele edelim ve siz bize ne emir buyurursunuz?”
Sonra aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm Efendimiz Hazretleri buyurdular ki:
“‒Siz peyderpey cülûs edecek olan pâdişahlara sırasıyla beyʻat ediniz.[29] Ve ol hulefâ-yı ızâm hazarâtının hukûk-ı hilâfet-penahlarını tamâmıyla îfâ ediniz! Yani itaat ve inkıyâd ve îfâ-yı hüsn-i hizmet ederek rızâ-yı meyâmin-i irtidâ-yı selâtîn-i ızâmı tahsîl eyleyiniz. Zira Cenâb-ı Hak zîr-i himâyelerinde bulunan ahâlînin ahvâlinden ol hulefâ-yı ızâma sual edicidir.”
15. “İnnehû seyekûnu baʻdî sültânun fe-eızzûhu feinnehû men erâde züllehu seğara süğraten fi’l-İslâmi ve leyset lehû tevbetün illâ en yesüddehâ. Ve leyse bisâddihâ ilâ yevmi’l-kıyâmeti”[30] Ravâhu’l-Buhârî fî Târihihi an Ebî Zerr. Ve fî rivâyetin: “İnnehû kâinün min baʻdî sültânün fe-lâ tüzillûhu fe men erâde en yüzillehû fekad halaa ribgate’l-İslâmi min unukıhî ve leyse bi-makbûlin (minhü tevbetün) hattâ yesüdde sülmetehü’lleti seleme (ve leyse bi-fâilin) sümme yeûdü feyekûnü fî men yüızzühû”[31] Ravâhu Ahmedü’bnü Hanbel ve’l-Beyhakî an Ebî Zerr.
Tercüme ve Meali
Hakkâ ki benden sonra saltanat-ı İslâmiye teşekkül edecektir. Siz sultânü’l-müslimîni kemâl derecede iʻzâz ediniz. Zira her kim ki sultânü’l-müslimînin ihânet (gözden düşmesine, alçalmasına) ve izlâline saʻy ve kast ede, İslâmiyeti rahnedâr etmiş ve İslâmiyet aleyhinde fenâ bir gedik açmış olur ve o gediği kapatmadıkça o kimsenin tevbesi makbûl olmaz. Hâlbuki kıyamete kadar da o rahne kapanmaz.
Hakkâ ki benden sonra yakında saltanat-ı İslâmiye teşekkül edecektir. Sakın sultânü’l-müslimînin ihanet ve izlâli için saʻy etmeyiniz. Zira her kim ki sultânü’l-müslimînin ihânet ve izlâline saʻy ve kast ede, kendi boynundan habl-i metîn-i dîn-i mübîni koparmış atmış olur. Yani şîrâze-i İslâmiyeti bozmuş olur. İslâmiyet aleyhinde açmış olduğu bu rahneyi kapatmadıkça ol kimesnenin İslâmiyet’i[32] makbûl değildir. Meğer tekrar bu gediğin kapatmasına muvaffak olabilirse ribka-i İslâmiyet kendisine avdet ederek sâir ihvân-ı dîn gibi olabilir.[33]
16. “Yâ eyyühe’llezîne âmenû etîullâhe ve etîu’r-rasûle ve üli’l-emri minküm” “Men etâanî fekad etâallâh ve men asânî fekad asa’llâh. Men yutıi’l-emîre fekad etâanî ve men yaʻsı’l-emîra fekad asânî ve innema’l-imâmü cünnetün yükâtelü min verâihî ve yüttekâ bihî fein emera bi-takva’llâhi ve adele feinne lehû bizâlike ecran ve in kâle biğayrihî feinne aleyhi minhü”[34] Ravâhu’l-Buhârî an Ebî Hüreyre. Ve fî hadîsin âhar: “es-Sünnetü sünnetâni sünnetün min nebiyyin mürselin ve sünnetün min imâmin âdilin”[35] Ravâhu’d-Deylemî an İbn-i Abbâs.
Tercüme ve Meali
Her kim ki bana itaat ederse hakkâ ki Cenâb-ı Hakk’a itaat etmiş olur. Ve her kim ki bana muhalefet ve isyan ederse hakkâ ki Cenâb-ı Hakk’a muhalefet ve isyan etmiş olur. Ve her kim ki emîru’l-mü’minîn ve imâmü’l-müslimîn bulunan zât-ı şâhâneye itaat ve fermân-ı hümâyununa bihakkın imtisal ve nevâhi-i hilâfet-penâhîlerinden ictinap ederse bana itaat ve inkıyad etmiş olur. Ve her kim ki halife-i rûy-i zemîne muhalefet ve isyan ve evâmir-i hümayunlarına imtisal etmediyse bana karşı muhalefet ve isyan etmiş olur. Çünkü emîru’l-mü’minîn imâmü’l-müslimîn bulunan bir padişah-ı şâmihu’l-kadr hazretleri memâlik-i mahrûsetü’l-mesâlik-i şâhânelerinin hâmîsi ve asâkir-i mansûre-i kîtî-sitânîlerinin mücehhizi ve herkesin veliyyü nimet-i bî-minneti olmakla gerek hâricî ve gerek dâhilî devlet ve vatan ve millet düşmanların müdâfaaları husûsunda bilcümle efrâd-ı ahâlînin ve bâhusûs cünûd-i cenâb-ı mülûkânenin kuvve-i müdâfaaları ve mücâhidîn ve muhâribînin en metîn siper ve kalkanı ancak pâdişah-ıâlî-câh hazretleri olup her muhârip ve mücâhidin îtikâdı ke-enne kendisine padişah-ı aʻzam hazretleri önünde siper ve kalkan olmuşçasına farz ve itikat ederek ve zât-ı bihbûd-i hümâyunlarıyla kendisini himâye ve muhâfaza edilmekte olduğunu bilerek ınde’l-îcâb muharebe ve müdafaaya girişmelidir. Binâberîn ol halîfe-i rûy-i zemîn takvâ şiâr olarak adaletle emir ve fermân-ı humâyunları şeref-sünûh buyuruldukta ol padişah-ı müeyye min ındillâh hazretleri ecr-i cezîl ve sevâb-ı bî-adîle mazhar olurlar. Ve eğer gayri nesne ile ferman buyrulduğu takdirde nîk ve bedi zât-ı hümâyunlarına âid ve râci olmakla yine bilcümle ahâlî ve tebaanın itaat eylemeleri vezâif-i lâzimedendir. Bir de bu âyet-i kerimede ehl-i sünnet ve’l-cemaatin edile-i erbaasına işaret vardır demişler. “Etîullâh” Kitap’tır, “Etîu’r-Rasûl” Sünnet’tir, “Ve üli’l-emri minküm” İcmâ-ı Ümmet’tir. Yani üli’l-emr “Ve şâvirhüm fi’l-emri feizâ azemte fetevekkel ale’llâh”[36] âyet-i kerimesi muktezâsınca her işi şûrâ-yı ümmet ile baʻde’l-müşâvere icrâ edeceğinden emr-i üli’l-emr icmâ-ı ümmet demektir. “Fein tenâzeʻtüm… ilâ âhiri’l-âyeti” Kıyas’tır. Kezâ fî Haşiyeti Cemel.
17. “Men kerihe min emîrihi şey’en fe’l-yasbir feinnehû men harace mine’s-sultâni şibran mâte miyteten câhiliyyeten”[37] Ravâhu’l-Buhârî an İbn-i Abbâs. Ve fî hadîs-i Müslim “Men mâte velem yaʻrif imâme zemânihî mâte miyteten câhiliyyeten”[38]
Tercüme ve Meali
Her kim ki Emîru’l-mü’minîn ve İmâmü’l-müslimîn hazretlerinden kendisinin haz etmediği bir şey görürse ona sabır ve tahammül etsin. Zira her kim ki itaat-ı şâhâneden veya zîr-i himâye-i şâhânede bulunan cemaat ve ittihad-ı İslâmiyeden bir karış mikdârı hârice çıkarak üli’l-emre muhalefet ve ısyân hâlinde vefat ederse ol âdem mevt-i câhiliyetle vefat eder. Yani maâzallâh sû-i hâtime ile âhirete giderek müstehıkk-ı nâr-i cahîm olur.
18. “Mâ min ehadin mine’n-nâsi eʻzamu ecran min vezîrin sâlihin mea imâmin ye’müruhû bi-zâti’llâhi azze ve celle feyütîuhû”[39] Ravâhu’d-Dıyâü’l-Makdisî an Âişe.
Tercüme ve Meali
Pâdişâh-ı âlem-penâh hazretlerinin zîr-i cenâh-ı müstelzimü’l-felâh-ı hümâyunlarında bulunan nâsın içinde ındellâh ecir ve sevâb cihetinden en büyük dereceye mazhar olacak, zât-ı maiyyet-i pâdişâhîde bulunup da her türlü evâmir-i meşrûa-i cihânbânîlerine kemâl derece sıdk ve hulûs ile itaat ve inkıyâd eden vezîr ve karîn-i sâlihten başka bir ferd yoktur.
19. “İsmeû ve etîû in üstüʻmile aleyküm abdün habeşiyyün keenne ra’sehû zebîbetün”[40] Ravâhu’l-Buhârî an Âişe.
Tercüme ve Meali
Cânib-i cenâb-ı hilâfet-penâhîlerinden üzerinize henüz âzâd edilmedik ve başı dahi kara üzüm dânesi gibi küçük ve siyah bir köle dahi vâlî veya emîr ve memur tayin edilirse bile taraf-ı eşref-i mülkâneden nasb ve tayin buyrulan zâta semʻ ve itaat ediniz. Yani askeriyece onbaşıdan seraskere kadar ve mülkiyece nâhiye müdüründen sadrazama kadar herkim olursa olsun taraf-ı eşref-i pâdişâhîden nasb ve tayin buyrulan zevât-ı kirâma itaat edilmek vezâif ve levâzım-ı îmandandır demek.
20. “Etıʻ külle emîrin ve salli halfe külli imâmin velâ tesübbenne ehaden min ashâbî”[41] Ravâhu’t-Taberânî an Muâz.
Tercüme ve Meali
Taraf-ı eşref-i hazret-i pâdişâhîden nasb ve tayin buyrulan her bir âmir ve memura itaat edesin ve taraf-ı şâhâneden tayin buyrulan her bir hatip ve imamın arkasında namaz kılasın ve ashâb-ı kirâmdan hiçbir kimseye seb etmeyesin (sövmeyesin, hakaret etmeyesin).
21. “es-Sultân zıllullâhi ve rumhuhû fi’l-ard femen nasahahû ve deâ lehû ihtedâ ve men deâ aleyhi velem yensahhu dalle”[42] Ravâhu’d-Deylemî an Enes.
Tercüme ve Meali
Pâdişâh-ı âlem-penâh hazretleri yeryüzünde Cenâb-ı Hakk’ın sâye-i ilâhîsi olduğu gibi memâlik-i mahrûsetü’l-mesâlik-i şâhânelerine taarruz edecek olan düşmana karşı dahî kâffe-i tevea-i şâhânenin kuvve-i müdâfaaları ve âlet-i harbleri ancak ol pâdişâh-ı âlî-câh hazretleridir.
Binâberîn herkim ki hayırhâhâne mârûzâtta bulunup zât-ı hilâfet-penâhîye isticlâb-ı deavât-ı hayriyeye vesîle ve vâsıta olarak bi-hulûsi’l-bâl sadâkat ve îfâ-yı hüsn-i hizmet ve pâdişâhın le-hüvesine [lehine] duâ eder ise iki cihanda hidayet ve izzet bulur. Ve eğer meâzallâhi teâlâ halîfe-i rûy-i zemîn aleyhine dua ederek ve hayırhâhâne mârûzâtta bulunmayarak bi’l-aks iğbirâr-ı şâhânelerini mûcib olacak derece sû-i harekette bulunursa dûcihânda dalâlette kalarak felâh bulmayacaktır.
22. An Ubâdeti’bni’s-Sâmit kâle: “Deâne’n-Nebiyyu (sallalâhu aleyhi ve sellem) febâyeʻnâhu fekâle fîmâ ehaze aleynâ en bâyeanâ ale’s-semʻi ve’t-tâati fî menşatinâ ve mekrahinâ ve usrinâ ve yüsrinâ ve eseraten aleynâ ve en lâ nünâzia’l-emra ehlehû illâ en terav küfran bevâhan ındeküm minallâhi fîhi bürhânün”[43] Ravâhu’l-Buhârî.
Tercüme ve Meali
Ubâdeti’bni’s-Sâmit (radıyallâhu anh) hazretleri der ki: Bizi huzuruna celb ile Rasûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazretleri ahd ü mîsâk alarak şöylece beyʻat ve ahz-ı ahd ve mîsâk buyurdular ki gerek mûcib-i neşâtımız olan işte gerek usret ve meşakkatimiz olan işte ve gerek yüsr ve sühûletimiz olan işte üli’l-emrin emir ve fermânına “Semʻan ve tâaten” diyerek itaat ve inkıyâd ile evâmir-i aliyyesini harfiyen icrâ edeceğiz diye beyʻatimizi kabul buyurdular. Ve hâkezâ bizim üzerimize diğerimizin tercihiyle ayrı memur nasb ve tayin buyruldukta aslâ ve katʻâ itiraz etmeyeceğimize dair dahî beyʻat edildi. Ve hâkezâ nass-ı sarîh ile sâbit ve şirk ve küfür ile emretmedikçe üli’l-emrin emrine itiraz ve müdahale etmeyeceğimize dair dahî beyʻat edildi.
23. Ve fî hadîsi’l-Mişkât an Vâil ibn-i Hucr kâle: Seele Seleme el-Cuʻfî Rasûlellâh (sallallâhu aleyhi ve sellem) fe-kâle: “Yâ Nebiyyallâh! İn kâmet aleynâ ümerâü yes’elûnâ hakkahüm ve yemneʻûnâ hakkanâ fe-mâ te’mürunâ?” Kâle: “İsmaû ve etîû fe-innemâ aleyhim mâ hummilû ve aleyküm mâ hummiltüm.”[44]
Tercüme ve Meali
Sahâbe-i güzînden Seleme bin Yezîd el-Cuʻfî nâmında bir zât Rasûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazretlerine:
“‒Yâ Rasûlallâh! Bizim hukûkumuzu men ve zâyî edip de kendi hukûkunu bizden tamamıyla ahz ve istîfâ eden âmir şayet başımıza gelirse biz ne yapalım siz ne emir ve irade buyurursunuz?” diye arz ve sual ettikte:
“‒Siz ümerânın hukûkunu îfâ edip semʻ ve itaat ediniz! Hukûkunuzu zâyî ederlerse ânın nîk ve bedi ümerâ-yı müşârün ileyhime âid ve râci olduğundan her halde âsî olmayıp itaat etmeniz lâzımdır. İtaat ederseniz hidâyet bulursunuz.” buyurdu. Nitekim âyet-i kerîmede dahî: “Kul etîu’llâhe ve etîu’r-Rasûle fe-in tevellev fe-innemâ aleyhi mâ hummile ve aleyküm mâ hummiltüm ve-in tutîûhü tehtedû”[45] buyrulmuştur.
24. “Erdû musaddikîkum erdû ve-in zulimtüm”[46] Ravâhu Müslim an Cerîr.
Tercüme ve Meali
Bir aʻrâbî huzûr-i Risâlet-penâhî’ye gelip:
“‒Yâ Rasûlallâh, aʻşâr ve zekât memurları bize ğadr ve zulm edip haddinden ziyade öşür almaktadırlar. Biz ne yapalım?” diye şikâyet ettikte:
“‒Memûrîn-i müşârün ileyhimi râzı ediniz!” buyurdular. Tekrar aʻrâbî:
“‒Yâ Rasûlallâh! Zulüm etseler de mi râzı edelim?” dedikte:
“‒Mazlum iseniz bile âsî olmayınız, râzı ediniz!” Yani zuʻmunuza göre zulm add olunuyorsa da benim memurlar size zulm etmezler, demektir.
25. “İnnellâhe izâ etʻame nebiyyen tuʻmeten fe-hiye lillezî yekûmu min baʻdihî”[47] Ravâhu Ebû Dâvûd an Ebî Bekr.
Tercüme ve Meali
Hakkâ ki Allâh Teâlâ Hazretleri bir peygamber-i zî-şâna fey ve mâl-i ğanâim ve aʻşâr ve harâc ve erâdî ve emânât ve sâire gibi dünyada ne ki inʻâm ve ihsân buyurduysa ol peygamber-i zî-şân hazretlerinin irtihâlinden sonra halîfe olacak zât-ı âlî-bahta hey’et-i mecmuasıyla intikâl eder. Yani sûrî ve manevî her hususta bir peygamber-i zî-şânın hukûkunu muhafaza etmek ve umûruna müdâhale ve itiraz etmemek nasıl vâcip ise emîru’l-mü’minîn halîfe-i Rasûl-i Rabbi’l-âlemîn hazretlerinin hukûkunu muhafaza etmek ve umûruna itiraz ve müdahale etmemek öylece vâciptir.
26. “La yakussu ale’n-nâsi illâ emîrun ev me’mûrun ev mürâin”[48] Ravâhu Ahmed ibn-i Hanbel an İbn-i Abbâs.
Tercüme ve Meali
Halka evâmir ve tenbihatı neşr ve icrâ etmek yani emr bi’l-mârûf ve nehy ani’l-münker hükmünün infâzı ancak emîru’l-mü’minîn imâmu’l-müslimîn hazretlerine veya emîru’l-mü’minîn hazretleri tarafından memur bulunan zâta mahsus ve münhasır olup böyle üli’l-emrin ğayrisi halka emir ve nehiy etmeye tesaddî ederse hakkâ ki ol kimse mürâîdir ve haksızdır.
27. “Men emera bi’l-maʻrûfi ve nehâ ani’l-münkeri fe-hüve halîfetullâhi (fi’l-ardı) ve halîfetü kitâbihî ve halîfetü Rasûlihî”[49] Ravâhu’d-Deylemî an Sevbân. Ve fî hadîsi’d-Deylemî: “el-âmiru bi’l-maʻrûfi ke-fâilihî”[50]
Tercüme ve Meali
Halka evâmir neşr u îlân etmek üli’l-emre münhasır olduğundan emr bi’l-maʻrûf nehiy ani’l-münker eden pâdişâh-ı şâmihu’l-kadr ve halife-i üli’l-emr hazretleri yeryüzünde halîfetullâh hem de halîfe-i Kitâbullâh ve hemde halîfe-i Rasulullâh’tır. Yani pâdişâh-ı âlî-câh hazretlerinin maksad-ı hayr-marsad-ı şâhâneleri bütün âlemin salâh ve ıslâhına masrûf ve münatıf bulunduğundan halîfe-i Rasûlullâh’tır.[51] Ve ahkâm-ı Kur’aniye ile hâkim ale’l-ıtlâk olduğundan halîfetü Kitâbillâh’tır. Ve sâye-i hilâfet-penâhîde şiâr-ı İslâmiye ve sünen-i nebeviye ızhâr ve îlân edilmekte olmakla halîfetü Rasûlillâh’tır. Yani pâdişâh-ı âelm-penâh hazretleri halifetullâh hem de halifetü Rasûlillâh’tır.
28. “Zü’s-sultân ve zü’l-ılm ehakku bi-şerefi’l-meclisi”[52] Ravâhu’d-Deylemî an Ebî Hüreyre.
Tercüme ve Meali
Saltanat-ı uzmâ sahibiyle ilim sahibi meclisin en şerefli mevkiine ehak ve elyaktır. Veya “Şerefü’l-mekân bi’l-mekîn” müfâdınca zât-ı şâhânenin bulunduğu mevki ve mahal en şerefli mahal itibariyle huzûr-i şâhânede bulunan ashâb-ı meratip ona göre teşrifata riayet ederler veya her meclisin şerefi padişah demektir.
29. “Adlü séatihî hayrun min ibadeti sittîne senetin”[53] Kezâ fi Cemʻi’l-cevâmi.
Tercüme ve Meali
Bir saatlik adâlet altmış senelik ibadetten daha hayırlıdır. Yani pâdişâh-ı adâlet-kerdâr hazretlerinin bir saat zarfında adl ve hakkaniyetle umûr ve mesâlih-i âmmenin tesviyesine nezâret-i hümâyunları buyrulmak sâirlerin altmış senelik ibadetlerinden hayırlıdır.
30. “Tûbâ li’s-sâbikîne ilâ zılli’llâhi’llezîne izâ uʻtû’l-hakka kabilûhu ve izâ süilûhu bezelûhu vellezîne yahkumûne li’n-nâsi ke-hukmihim li-enfüsihim”[54] Ravâhu’l-Hakîm an Âişe. Ve fî rivâyetin: “Sebʻatün yüzıllühümu’llâhu fî zıllihî yevme lâ zılle illâ zılluhû, el-imâmu’l-âdilü”[55]
Tercüme ve Meali
Kendi haklarının ahz ve istîfâsıyla râzı ve herkesin hakkını îfâ eden ve kendilerin lehlerine nasıl hükm ediyorlarsa sâirlerin lehlerine dahî öylece adl ve hakkaniyetle hükm eden hulefâ ve ümerâ ve hükkâm hazaratı zıllullahtan ğayrı hiçbir zıl olmayan rûz-i mahşerde en evvel zıllullaha sebk ve tekaddümle istirahat ve devlet-i uzmâya nâil ve mazhar olacaklardır. Onlar ne mutludur. Yani zıllullâh fi’l-ard bulunan padişah-ı adalet-penah hazretleri zıllullah fi’l-âhire bulunan Arş-ı Aʻlâ’nın altına sebk edeceğinden gıpta olunur demektir.
31. “Men veliye min ümûri’l-müslimîne şey’en fe-hasünet serîratühû ruzika’l-heybete min kulûbihim ve izâ besata yedehû lehüm bi’l-maʻrûfi ruzika’l-muhabbete minhüm ve izâ veffera aleyhim emvâlehüm vefferallahu aleyhi mâlehû ve izâ ensafe’d-daîfe mine’l-kaviyyi kavva’llahu sültânehû ve izâ adele fîhim müdde fî omrihî”[56] Ravâhu’l-Hâkim ve’d-Deylemî an İbn-i Abbâs.
Tercüme ve Meali
Umûr-i müslimînden gerek umûr-i âmmeye ve gerek umûr-i hâssaya nezareti deruhte eden zât-ı sütûde-sıfât hazretleri hüsn-i sîretle mütehallî oldukta herkesin kalbinde mehâbeti artar ve ahâlîye inʻam ve ihsan eyledikte muhabbeti artar. Mülkün servet ve terakkîsi için saʻy ettikte hazîne-i devletin serveti artar. Zulüm ve teaddîden herkesi men ettikte şevketi artar. Adaleti icra ettikte ömr-i şâhâneleri müzdâd olur.
32. “Eyyümâ vâlin veliye fe-lâne ve rafika, rafika’llâhu bihî yevme’l-kıyâmeti”[57] Ravâhu İbnü Ebi’d-Dünyâ an Âişe.
Tercüme ve Meali
Her kim ki velâyet-i kübrâ ve hilâfet-i uzmâ mansıb-ı celîli ile müşerref olup da rıfk ve mülâyemetle muâmele ede, Allâh Teâlâ Hazretleri dahi rûz-i cezâda kadr-i şâhânelerini kat ender kat âlî kılar.
33. “Men veliye minküm amelen fe-erâdellâhu bihî hayran ceale lehû vezîran sâlihan izâ nesiye zekkerahû ve izâ zekera eânehû”[58] Ravâhu’n-Nesâî an Âişe
Tercüme ve Meali
Her kim ki sizden yani ümmetten hilafet-i kübrâ mansıb-ı celili ile müşerref olup da Allâh Teâlâ Hazretleri ol halifeye hayr irade ettikte, Cenâb-ı Hak ol zât-ı hilafet-penâhîlerini hüsn-i karîne mukârin ve vezîr-i sâlihe muvaffak eder ki ol zât-ı hümâyunun hâtır-ı şâhânelerinden ferâmûş olan umûr-i hayriyeyi arz ve ifade eder. Ve hâtır-ı şâhânelerinde olup da icrâsına irade-i isâbet-âde-i hilâfetpenâhîleri olan umûrun dahî tıbak-ı dil-hâh-ı şâhâneleri üzere icrâ ve infâzı husûsunda muâvenet eder.
34. “Lâ teşğalû kulûbeküm bi-sebbi’l-mülûki ve-lâkin tekarrabû ila’llâhi teâlâ bi’d-duâi lehüm yüattıfillâhu kulûbehüm aleyküm”[59] Ravâhu İbnü’n-Neccâr an Âişe. Ve fî rivâyetin: “Lâ tesübbü’s-sultâne fe-innehû fey’üllâhi fî ardihî”[60] Ravâhu’l-Beyhakî an Ebî Ubeyde. Ve fî hadîsin âhar: “Lâ tesübbü’l-eimmete ve’dʻû lehüm bi’s-salâhi fe-inne salâhahüm leküm salâhun”[61] Ravâhu’t-Taberânî an Ebî Ümâme.
Tercüme ve Meali
Mülûk ve selâtîn-i ızâmın aleyhine efkâr ve kelâm etmeyiniz, belki Cenâb-ı Hakk’a mukarreb olmak ve ındellah makbul olmak isterseniz selâtîn-i ızâmı edʻiye-i hayriye ile yâd ve tizkâr ediniz ki kâffe-i mülûkun kulûbu Cenâb-ı Hakk’ın yed-i tasarrufunda olup hayr ile dua ettiğiniz halde Cenâb-ı Hak mülûk-i ızâmın kulûbuna size merhamet ve mülâyemet etmelerini “el-Mülûkü mülhemûne”[62] mazmûnunca ilhâm eder.
35. “el-İmâmu’l-âdilu lâ türaddü daʻvetuhû”[63] Ş an Ebî Hüreyre. Kezâ fî Kenzi’l-ummâl. Ve fî rivâyetin: “Selâsetin lâ türaddü daʻvetühüm; el-imâmu’l-âdilu ve’s-sâimu hîne yuftıru ve daʻvetü’l-mazlûmi…”[64] N an Ebî Hüreyre.
Tercüme ve Meali
Padişah-ı âdilin duası red olunmaz. Her halde müstecâb olur. “Duâü’s-sultân sebebü’l-ğufrân”[65] kelâm-ı kibârdır. Bir de üç zâtın duaları red olunmayıp dergâh-ı kabûl-i ızzetinde makbûl ve müstecâb olur. Birinci imâm-ı ehl-i îmân, padişah-ı adalet-iktirân hazretlerinin duâ-i şâhâneleridir. İkinci iftar vaktinde sâimin (oruçlunun) duâsıdır. Üçüncü mazlûmun duâsıdır.
36. Ve fî hadîsi Sahîhi’l-Buhârî: “Evvelü ceyşin min ümmetî yağzûne medînete Kayser mağfûrun lehüm”[66] Kâle’ş-şârih: Yani min medîneti Kayser el-Kostantîniyye ve men yağzûne yeftehûne. “Le-tüftehanne’l-Kostantîniyye veleniʻme’l-emîru emîruhâ veleniʻme’l-ceyşü zâlike’l-ceyş”[67] Ravâhu Ahmed ibni’l-Hanbel fî Müsnedihî an Bişr el-Ğanevî.
Tercüme ve Meali
Cenâb-ı Hak (celle ve alâ) Hazretleri’nin vaʻd-i kerîmi üzere muʻcizât-ı nebeviye olarak size kasem ve yemin ile tebşir ederim ki behemehâl İstanbul şehr-i şehri feth, ol belde-i tayyibe Dâru’l-Hilâfeti’l-İslâmiye olacaktır. Hem de ol belde-i tayyibede taht-ı âlî-baht-ı hümâyununda cülûs-i meymenet-makrûn buyrulan emîru’l-mü’minîn imâmu’l-müslimîn hazretleri ne güzel zât-ı hamîdu’l-hısâldir ve ol halîfe-i rûy-i zemînin taht-ı idâre ve zîr-i kumandasında bulunmak gibi şeref ve saadete nail olan asâkir-i mansûre ne güzel ve ne bahtiyar cünûd-i cenâb-ı mülûkâneleridir. İşbu hadîs-i şerîfte olan ها zamiri Kostantîniyye kelimesine âid ve râci olup bu halde peyderpey kıyamete kadar gelmiş ve gelecek olan selâtîn-i devlet-i âl-i Osmân edâmallâhu devletehüm ilâ yevmi’l-haşr ve’l-mîzân hazarâtı işbu medh ve sitayiş-i risâletpenâhîye dâhil olacağı hadîs-i şerîften müstebândır. Rûh-i âlem olan selâtîn-i ızâm hazarâtının nezd-i Bârî’de kadir ve şanları ne mertebe muhterem ve âlî idüğü ehâdîs-i şerîfe-i meşrûhaların delâlet ve işâret-i münîfeleriyle bâhir olup bâhusus sisiletü’z-zeheb ve’l-enseb olan selâtîn-i fihâm-ı Osmâniye sârat seyyârâtü seyrihim alâ esmâi’s-saltanati’s-seniyye hazaratı ötedenberi mülûk-i sâlife ve selâtîn-i mâziye-i sâireye kâbil-i kıyâs olmayıp bunların min ındillah kadir ve şerefleri bi’l-vücûh âlî olduğuna ulemâ-i rabbâniyyîn ve fudalâ-i muhakkıkîn ittifak etmiş olduklarından başka lisân-ı dürer-bâr-ı nübüvvetle dahî memdûh ve mübeşşer olagelmişlerdir. Nitekim belde-i tayyibe-i Kostantiniyye’yi feth ve teshîr bâlâda zikr ve beyan olan hadîs-i şerîf-i meşhûr ile hâlâ câlis-i serîr-i hilâfet şevketli es-Sultân el-Ğâzî Abdülhamîd Hân hazretlerinin âbâ ve ecdâd-ı ulyâlarından Ebu’l-Feth ve’l-meğâzî Sultan Muhammed Hân Ğâzî hazretlerine nasib ve müyesser olmuştur. Ve sülâle-i şerîfe-i âl-i Osmân’ın kıyamete kadar bekâsı beşâret-i azîmesi nakl ve rivayet olunarak hilâfet-i mukaddese-i İslâmiye’nin rûy-i arzda neslen baʻde neslin ol dûdümân-ı celîlü’ş-şâna mevrûs olacağını ârifu billâh ve vâkıfu esrârillâh olan bazı sâdât-ı aliyye-i sûfiyye beyan ve tebşir etmişlerdir.
37. “Men cehheze ğâziyen fî sebîlillâh fe-gad ğazâ”[68] Ravâhu’l-Buhârî an Zeyd ibn-i Hâlid el-Cehenî. Ve fî hadîsi’d-Deylemî an İbn-i Ömer: “Sâatün fî sebîlillâhi hayrun min hamsîne hacceten”[69]
Tercüme ve Meali
Gâzînin mücehhizi hakkâ ki gâzîdir. Yani guzât-ı muvahhidîni ve asâkir-i şâhânelerini techîz ve teslih eden başkumandan-ı cihan padişah-ı şecaat-nişân hazretleri hakkâ ki gâzîlik ünvanını bihakkın alır ve bir saati elli defa hac etmedendaha hayırlı ve her gecesi leyle-i kadre muâdil bulunan bir gâzîye ne ecir ve sevap terettüb ediyorsa mücehhizi bulunan padişah-ı asker-perver hazretlerine dahi ol miktar ecir ve sevap terettüp eder demek olur ki padişah-ı âlî-câh hazretlerinin gazâ-yı şâhâneleri bütün guzât-ı muvahhidînin gazâlarına muâdildir. Binâberîn gâzîleri techîz ve teslîh eden emîru’l-mü’minîn, reîsü’l-ğuzât ve’l-mücâhidîn hazretleri gâzîlik ünvân-ı celîli ile yâd edilir. Çünkü düşmana mukavemet ve müdafaa ancak mühimmât ve levâzım-ı harbiye ve techîzât-ı askeriye ile olur. Berrî orduy-i humâyunlar, bahrî donanmayı Osmânî lâsiyyemâ “Ve eıddû lehüm me’stetaʻtüm”[70] âyet-i kerîmesi mûcibince hergün birer nevʻ ve sûretle teğayyür eden ahvâl-i harbiyeye mukâbil techîzât ve teşkîlât-ı askeriyemiz terakkiyât-ı hâzıra-i asra tevfîkan tensîk ve tertîb ve cünûd-i zafer-mevʻûd-i Osmâniye’nin teslîhâtı sâir düvel-i muazzama misillu en aʻlâ esliha-i cedîde ile teslîh ve techîz edilmesi cihetinden esbâbının da istikmâli husûsî bâ irade-i seniyye-i hazret-i pâdişâhî meclis-i mehâmm-i umûr-i harbiyece tezekkür ve peyderpey icrâ ve istikmâl edilmekte olduğu mea kemâli’l-iftihâr müşâhede edilmekte ve terakkî-i askeriyenin gâye-i kusvâya irtikâsı için taht-ı riyâset-i mufahhame-i hazret-i padişahîde olarak duhât-ı erkân ve ümerâ-yı askeriyeden mürekkeb müteaddid kulüpler dahî teşekkül eylemiş olduğu evrâk-ı resmiye ile ilan ve tebşir buyrulmuş olduğundan ve bi’l-umûm asâkir-i şâhâne bendeleri müddet-i hayatlarında her vechile refâh ve istirahatle bekâm buyruldukları gibi hîn-i vefatlarında dahî âilelerinin terfîh-i ahvâli mükemmelen temin buyrulmuştur.
Cenâb-ı Hak (celle ve alâ) Hazretleri gerek zât-ı hazret-i padişahîyi ve gerek bilcümle vükelâ ve erkân ve ümerâ-yı askeriye ve me’mûrîn ve mecâlis-i ahrâr-ı millet ve cemiyet-i terakkî ve ittihad ve şûrâ-yı ümmeti rızâ-yı Bârî ve kemâl-i adâlet ve hakkâniyet üzere tenfîz-i umûrda muvaffakûne min ındi’r-Rahmân buyursun. Âmîn!
Lâhika
38. “İsteşîrû zevi’l-ukûli terşüdû ve lâ taʻsûhum fe-tendemû”[71] Ravâhu’l-Hatîb an Ebî Hureyre.
Tercüme ve Meali
Erbab-ı dirayet ve ihtisasla istişare ediniz ki rüşd ve isabete nâil olursunuz. Baʻde’l-müşâvere onların re’yine muhalif hareket etmeyiniz ki sonra iş geçtikten sonra nâdim olursunuz.
39. “İnne’l-müşteşîra muânün ve’l-müsteşâru mü’temenün”[72] Ravâhu Ebû Mûsâ an Âişe.
Tercüme ve Meali
Hakkâ ki istişâre edici zât mansûr ve muvaffaktır, müsteşâr dahî mü’temendir yani gâyet emîn olmak lâzım geleceği cihetle bilâ garaz hayırhâhâne re’y vermeli demektir.
40. “Mâ hâbe meni’stehâra ve-lâ nedime meni’steşâra”[73] Ravâhu’t-Taberânî an Enes.
Tercüme ve Meali
İstihare eden mahrum kalmaz, istişare eden de nâdim olmaz.
“el-İstişâratü aynü’l-hidâye” Kelâm-ı Alî (radıyallâhu anh)
Manası: İstişâre ayn-ı hidayettir.
“el-Hataü mea’l-istirşâd ahmedü mine’s-savâbi mea’l-istibdâd” Kelâm-ı kibâr.
Manası: İstirşâd ile hata istibdad ile savabdan (doğrudan) daha ziyade şâyân-ı medh ve sitâyiş ve merğûb ve mahmûddur.
“İlkahû ukûleküm bi’l-müzâkere ve’steînû alâ umûriküm bi’l-müşâvere” Eser.
Manası: Akıllarınızı müzâkere ile mülakkah ediniz (aşılayınız, dölleyiniz) ve umûrunuza müşavere ile istiâne eyleyiniz.
“el-Meşveratü hısnun mine’n-nedâmeti ve emânün mine’l-melâmeti” Eser.
Manası: Meşveret, insanı nedametten muhafaza eder bir hısn ve kaledir ve melâmetten (ayıplanmaktan) emandır.
“İsteşîru’l-fukahâe ve’l-âbidîne ve-lâ temdû fîhi ra’yün hâssatun”[74] Hasan an Alî.
Manası: Fukahâ ve âbidîn ile istişare ediniz, re’y-i hod ile icraat ve hareket etmeyiniz.
“Ve şâvirhüm fi’l-emri fe-izâ azemte” alâ imdâi mâ türîdü baʻde’l-müşâvereti “fe-tevekkel alellâhi innallâhe yühibbu’l-mütevekkilîn”[75]
[1] “Allâh’a, Rasûlü’ne ve sizden olan emîr sahiplerine (idarecilere) itaat ediniz.” (en-Nisâ, 59)
[2] “Allâh’ın ipine (Kur’ân-ı Kerîm’e) hep birlikte sarılın. Ayrılıp parçalanmayın!” (Âl-i İmrân, 103)
[3] “Kurtulan ancak ittifakla kurtuldu, helâk olan da ancak ihtilaf ile helâk oldu.”
[4] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 22103.
[5] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 22045.
[6] “…(Hakkında vahiy inmeyen) işler husûsunda kendileriyle istişâre et! Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et!” (Âl-i İmrân, 159)
[7] “Onların işleri aralarında şûrâ iledir” (eş-Şûrâ, 38)
[8] Bu bir belâğat ıstılâhıdır. Müellifin, eserinin başında halâveti ancak zevk-i selîm ile anlaşılabilecek latif işaretler taşıyan, yumuşak, akıcı, doyurucu, muntazam kelime ve deyimlerle maksadı hakkında umûmî bir fikir vermesidir. (Nâşir)
[9] “Hakkâ ki istişâre edici zât mansûr ve muvaffaktır, müsteşâr dahî mü’temendir yani gâyet emîn olmak lâzım geleceği cihetle bilâ garaz hayırhâhâne re’y vermeli demektir.” (Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 7424)
[10] İstişâre etmek ne güzel yardımlaşmaktır, istibdat ve baskı ise ne kötü bir âhiret hazırlığıdır.
[11] Hâkim, el-Müstedrek, III, 373/5427; Suyûtî, Cemʻu’l-cevâmiʻ, no: 2089.
[12] Beyhakî, Şuabu’l-îmân, VI, 17/7373.
[13] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 20658.
[14] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 4070.
[15] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 20312.
[16] Tirmizî, Ahkâm, 4/1329.
[17] Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no: 14589.
[18] Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 4819.
[19] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 10156.
[20] Beyhakî, Şuab, VI, 18/7376.
[21] Beyhakî, Şuab, VI, 15/7369.
[22] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 13354.
[23] İbn-i Mâce, Nikâh, 15; Ahmed, VI, 165.
[24] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 20361.
[25] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 14142.
[26] Müslim, Fiten, 68.
[27] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 20775.
[28] Buhârî, Enbiyâ, 49; Ahmed, II, 297.
[29] Hadis-i şerîfte Rasûlullâh (sallalâhu aleyhi ve sellem) aynı anda birden fazla halîfenin olacağı zamanların geleceğini haber vermektedir. Ashâb-ı kirâm bu durumda ne yapmaları îcâb ettiğini sorduğunda Allâh Rasûlü (sallalâhu aleyhi ve sellem), ilk beyʻat ettikleri kişinin hilâfetinin sahîh olduğunu ve onun hukûkuna riâyet etmek gerektiğini, ikinciye beyʻat etmenin ise bâtıl olduğunu ifade buyurmuşlardır. (Nâşir)
[30] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 9048.
[31] Ahmed, V, 165.
[32] Tevbesi (Nâşir)
[33] Hadîs-i şerîfin son kısmı Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde şöyledir: “…Böyle bir kimsenin tevbesi kabûl olmaz, tâ ki açtığı gediği kapatıp bir daha böyle bir şeye teşebbüs etmesin ve sonra dönüp sultanı yücelten, onun izzeti için gayret eden kişilerden olsun.” (Nâşir)
[34] Buhârî, Cihâd, 109.
[35] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 13362.
[36] “…(Hakkında vahiy inmeyen) işler husûsunda kendileriyle istişâre et! Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et!” (Âl-i İmrân, 159)
[37] Buhârî, Fiten, 2.
[38] Benzer rivayet için bkz. Müslim, İmâret, 58.
[39] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 20326.
[40] Buhârî, Ahkâm, 4.
[41] Taberânî, el-Muʻcemü’l-kebîr, XX, 173.
[42] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 13352.
[43] Buhârî, Fiten, 2.
[44] Müslim, İmâre, 49.
[45] en-Nûr, 54.
[46] Müslim, Zekât, 29 (ilk kısmı); Ebû Dâvûd, Zekât, 6/1589.
[47] Ebû Dâvûd, Harâc, 18-19/2973.
[48] İbn-i Mâce, Edeb, 40; Ahmed, II, 178.
[49] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 21540.
[50] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 10077.
[51] Doğru ifade (Halifetullâh) olmalı. (Nâşir)
[52] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 12519.
[53] Bkz. Suyûtî, Cemʻu’l-cevâmiʻ, no: 14354.
[54] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 12519.
[55] Buhârî, Zekât, 15.
[56] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 24149.
[57] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 9988.
[58] Nesâî, Beyʻat, 33.
[59] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 16556.
[60] Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 9788.
[61] Taberânî, Kebîr, VIII, 134/7609.
[62] Sultanlar, kendilerine ilhâm olunan insanlardır.
[63] Ahmed, II, 443.
[64] Tirmizî, Sıfatü’l-Cenne, 2/2526.
[65] Sultanın duası, mağfiret sebebidir, kişinin afvedilmesine vesile olur.
[66] Buhârî, Cihâd, 93.
[67] Ahmed, IV, 335; Hâkim, IV, 468/8300.
[68] Buhârî, Cihâd, 38.
[69] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 12946.
[70] “Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın…” (el-Enfâl, 60)
[71] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 3279.
[72] Suyûtî, Câmiu’l-ehâdîs, no: 7424.
[73] Taberânî, Evsat, VI, 365.
[74] Taberânî, Evsat, II, 172.
[75] “…(Hakkında vahiy inmeyen) işler husûsunda kendileriyle istişâre et! Bir kere de karar verip azmettin mi,” İstişâre ettikten sonra istediğin şeyi yapmaya karar verdin mi “artık Allah’a tevekkül et! Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159)