Örtülmesi Gereken Avret Yerleri (166. Hadis-i Şerif Dersi)

Örtülmesi Gereken Avret Yerleri

Ebû Saîd-i Hudrî (r.a) şöyle buyurur:

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) «İştimâl-i sammâ’»dan, insanın, büründüğü kumaşın bir parçasını avret mahalli üzerinde bulundurmaksızın bir tek kumaş ile «İhtibâ» etmesinden nehiy buyurdular.” (Buhârî, Salât, 10)

Şerh:

İştimâlu’s-sammâ’: Elbise ile bedevîlerin büründüğü gibi bürünmektir ki, ihramı sağ tarafından sol kolunun ve sol omuzunun üzerinden getirip, daha sonra arkadan sağ kolunun ve sağ omuzunun üzerinden atarak tamamen bürünmek­tir. Bu durumda kişinin elleri, ayakları ve bütün uzuvları bağlanmış olur. Vücûdun her tarafı sımsıkı sarılmış olacağından, elbiseyi bu tarzda giymiş olan kimse, avret yeri gö­rünmemek için ellerini ancak elbisenin altından dışarıya çıkarabilir ve namaz esnasında ellerini istediği gibi hareket ettiremez.

İhtibâ: Kişinin kabaları üzerine oturup bacaklarını dikmesi ve o halde sarınmasıdır. Bu durumda, dikkatsizce sarınan kimsenin, görünmesi haram olan beden uzuvlarından bâzılarını örtememe ihtimâli yüksektir. Hamamlarda, belinde peştemâl yıkanan dikkatsiz kimselerde ekseriyâ vâki olur. Bu hadisteki yasakların sebebi, haram olan avretin açılması korkusudur. Avret ye­rinin açılmasına mahal vermeyecek derecede olursa bunlar haram olmazlar.

*

Ebû Hüreyre (r.a) şöyle buyurur:

“Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) iki türlü alış verişten yânî «Limâs» ile «Nibâz»dan, kişinin «İştimâl-i Sammâ’» ile elbisesine bürünmesinden, bir de tek elbise içinde (avret yerini örtmeyecek şekilde) «İhtibâ» etmesinden nehiy buyurdular.” (Buhârî, Salât, 10)

Şerh:

“Beyʻu Limâs/Mülâmese”, “Beyʻu Nibâz/Münâbeze”, Câhiliye devrindeki alışveriş nevilerinden ikisinin ismidir. İslâm şeriatı ile nehyedilmiş oldukları için tabîatıyla her ikisi de amelden düşmüş ve bu yüzden geçmişteki icra keyfiyetleri hakkında muhtelif tefsirlere yol açılmış­tır.

Ebû Hanîfe’ye göre Mülâmese, satıcının “Bu eşyayı sana şu kadara sattım, sana dokunduğumda alışveriş kesinleşsin” demesi veya müşterinin böyle söylemesidir. Veya dürülü olan kumaşı tam olarak görüp incelemeden gündüz veya karanlıkta sadece ona dokunarak alıp satmaktır ki daha sonra malda hoşlanılmayan şeyler görüldüğünde aralarında huzursuzluk çıkacağı muhakkaktır.

Münâbeze ise satıcının malı müşteriye doğru atarak alışverişi kesinleştirmiş olması ve bu atma ile müşterinin tercih hakkının ortadan kaldırılmasıdır. Veya taş ve benzeri bir şeyi atarak hangi mala isabet ederse onu alıp satmaktır.

Bu iki alışverişte de aldatma sözkonusu olduğu ve kumara benzedikleri için İslâm bunları yasaklamıştır. Müşteri alacağı malı görmeli ve vasıflarını bilmelidir. Aldatmaca alışveriş sahih değildir.

*

Ebû Hüreyre (r.a) şöyle buyurur:

Ebû Bekr es-Sıddîk (r.a) (9. Sene yapılan) Hac’da Kurban günü birçok münâdîlerle birlikte Minâ’da: «Artık bu seneden sonra hiçbir müşrik hac, hiçbir uryân Beyt’i tavâf etmesin!» diye ilâna beni de gönderdi.”

Râvî Humeyd bin Abdu’r-Rahmân bin Avf der ki:

“Sonra Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) (Ebû Bekr’in ardından) Alî (r.a)’i gönderip «Berâe Sûresi’ni ilân etmesini emretmişti.”

Ebû Hüreyre (r.a) sözlerine şöyle devam eder:

Alî (r.a) de bizimle berâber Kurban günü Minâ’daki insanlar arasında:

«Bu seneden sonra hiçbir müşrik hac, hiçbir uryân Beyt’i tavâf etmesin!» diye (yüksek sesle) ilân etti.” (Buhârî, Salât, 10; Tefsîr, 9/2)

Şerh:

Bu hac, Hz. Ebû Bekir’in emirliği ile dokuzuncu hicrî senede edâ edilmiştir. Mekke fethinden bir sene sonra ve Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in bizzat idare ettiği Veda Haccı’ndan bir sene evvel idi. Sekizinci senede ise, fetihten sonra Mekke’ye emîr tayin edilen Attâb bin Esîd (r.a)’in emîrliği ile haccedilmişti. Bütün Arabistan halkı henüz İs­lâm’a girmediği için, sekizinci ve dokuzuncu senelerde hep birlik­te haccedilmiş ve İslâm’ın hac kâideleri yanında müşrikler çirkin bidʻatlarını da icra etmişlerdi. Ebû Bekir (r.a) o sene Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e vekâleten İslâm usûlü üzere hac menâsıkını öğretmeye memur edilmiş olup yanında Medînelilerden üç yüz kadar sahâbî vardı. O esnâda Berâe Sûresi’nin ilk 40 âyeti nâzil oldu. Bunu müşrik­lere ilân etmek üzere arkadan Alî (r.a) gönderildi. Böylece o seneden sonra müşriklerin şirkleri ve bidʻatleri tamâmıyla ortadan kaldırılmış oldu.

Hz. Ali (r.a) şöyle anlatır:

“Hz. Ebû Bekir (r.a) Arafat’a geldi, orada hutbe okuduktan sonra bana:

«–Kalk ey Ali, Rasûlullah’ın mesajını tebliğ et!» dedi. Kalktım ve Arafat ehline Berâe sûresinin 40 âyetini okudum. Sonra Arafat’tan ayrıldık, Minâ’ya geldik, şeytanları taşladım, kurbanımı kestim, traş oldum ve oralarda anladım ki insanların bir kısmı Hz. Ebû Bekir’in hutbesinde hazır bulunmamış; hemen çadırları dolaşmaya başladım ve çadırlarda olanlara Berâe sûresinin o kırk âyetini okudum.” (Taberî, Tefsîr, X, 49)

Hz. Ali (r.a), bu âyetleri kendisi tebliğ ettiği gibi Hz. Ebû Bekir (r.a) ve onun gönderdiği müezzinler de muhtelif yerlerde yüksek sesle tekrar etmişlerdir. Ebû Hüreyre (r.a) de onlardan biriydi. (Buhârî, Tefsîr, 9/2)

Erkeklerin avret yerleri göbek ile diz kapağı arasıdır. Kadınların ise elleri ve yüzleri hâriç bütün bedenleridir. Fitne korkusu varsa, el ve yüzlerini de olabildiğince kapatmaları gerekir.

%d bloggers like this: