Yatak, Yaygı, Halı ve Keçe Üzerinde Namaz Kılmak
Hz. Âişe (r.a) şöyle buyurur:
“Ben Rasûlullâh (s.a.v)’in karşısında ayaklarım kıblesine (yâni secde yerine) gelmek üzere yatar uyurdum. Secdeye vardıkları zaman eliyle beni dürterlerdi de ben ayaklarımı geriye çekerdim. Secdeden kalktıkları zaman yine uzatırdım.”
Âişe (r.a) der ki: “O zamanlar evlerde lâmba bulunmazdı.” (Buhârî, Salât, 22)
*
Hz. Âişe (r.a)’nın haber verdiğine göre o, Rasûlullâh (s.a.v) ile kıblesi (yâni secde yeri) arasında ve Efendimiz’in, ehliyle berâber yattığı yatağı içinde, cenâze gibi (sağından soluna doğru) karşısında uzanmış vaziyetteyken Efendimiz (s.a.v) namaz kılarlarmış. (Buhârî, Salât, 22)
Şerh:
Âişe (r.a) “O zamanlar evlerde lâmba bulunmazdı.” sözünü, özür makâmında söylemiştir. Eğer odamda ışık olaydı, ayağımı dürtmelerine ihtiyâç bırakmazdım demek istiyor. Ayaklarını uzatması da zâten yer darlığı sebebiyle zarûrete binâendir.
Burada bahsedilen yatak, bugünkü kalın yataklar gibi değildir. Efendimiz (s.a.v)’in yatağı, yerin sertliğini hissettiren iki katlı sert bir keçe, bazen de katlanmış bir şilteden ibâretti.[1]
Bu hadîs-i şerîften, yerin sertliğini hissettiren bu tür yatak, yaygı, halı, keçe, çul gibi şeyler üzerinde namaz kılınabileceği anlaşılıyor.
Urve bin Zübeyr, Câbir bin Zeyd, İbn-i Mesʻûd (r.a) topraktan başka birşey üzerinde namaz kılmaktan hoşlanmazlardı.
Namaz kılan kişinin karşısında hanımının yatması veya önünden bir kadının geçmesi namazını bozmaz.
Uyayan veya sırtı dönük vaziyette konuşan kimseye doğru namaz kılınabilir. Bu şekilde kişiyi meşgul eden şeylerle birlikte kılınan namaz fıkhen sahih olur ama fazilet ve sevâbı noksan olur. Verâʻ cihetinden bakılınca bu şekilde insanı meşgul edecek şeylerden uzak olarak namaz kılmanın evlâ olacağı herkes tarafından kabul edilen bir şeydir.