Müşrik Kabirlerini Kaldırılıp Yerine Câmi Yapılır mı?
Hz. Âişe (r.a) şöyle buyurur:
“(Bir defâsında Ümmü’l-Mü’minîn) Ümmü Habîbe ile Ümmü Seleme (r.a) Habeşistan’da gördükleri, içinde tasvirler (resimler) bulunan bir kiliseden bahsettiler. Sonra bunu Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’e söylediler. Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurdular:
«‒Onlar, içlerinde bir sâlih kimse zuhûr edip vefât ettiğinde kabri üzerine bir mescid (namazgâh) binâ eder ve bu mescidin içine o sûretleri yaparlardı. İşte onlar Kıyâmet gününde Allah Teâlâ’nın katında mahlûkâtın en şerirleridir».” (Buhârî, Salât, 48)
Şerh:
Câhiliye devrinden kalma müşrik kabirlerinin açılıp başka yere nakledilmesi câizdir. Çünkü onlar için bir ihtirâm mevzubahis değildir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v), müşrik kabirlerini kaldırıp yerine mescid yapmışlardır.
Sâlihlerin kabri üzerine mescid binâ ederek kabir sahiplerine ibadeti andırır şekilde tâzim etmek şer’an yasaklanmıştır. Nebiyy-i Ekrem (s.a.v), bu tâzim gitgide puta tapmaya yolaçar diye sedd-i zerîa için bunu yasaklamışlar ve peygamberlerin kabirlerini mescid edinen yahûdi ve hristiyanlara lânet etmişlerdir. Bunu bilen sahâbe ve tâbiîn hazarâtı, Mescid-i Nebevî’yi genişletirken, câhil insanlar yanlış hareketler yapmasın diye Kabr-i Saâdet’in etrafını yüksek duvarlarla çevirmişler, sonra insanların Kabr-i Şerîf’i kıblesine alıp namaz kılmasına imkân bırakmamak için kuzey tarafına, yönü kıbleye düz olmayan iki duvar daha inşâ ederek üçgene benzer bir yapı ortaya koymuşlardır.
Kabir civarında namaz kılmak câizdir. Lâkin aralarında bir engel bulunsa bile, necaset üzerinde kılmış olacağından, mekruhtur.
Hz. Ömer (r.a), Hz. Enes bin Mâlik’i bir kabrin yanında namaz kılarken görmüş; “Kabirden sakın, kabirden sakın!” buyurmuş ama namazını iâde etmesi gerektiğini söylememiştir. (Buhârî, Salât, 48)
*
Enes (r.a) şöyle anlatır:
“Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Medine’ye geldiği zaman, Medine’nin üst tarafında[1] Amr bin Avf Oğulları denilen bir mahallede konakladılar. Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) onların arasında on dört gün ikâmet ettiler. Sonra (dayıları) Neccâr Oğulları kabilesinin ileri gelenlerine haber gönderdiler. Onlar da kılıçlarını kuşanarak geldiler.
Hâlâ gözümün önündedir; Rasûlullah (s.a.v) bineğinin üzerinde, Ebû Bekir (r.a) terkisinde, Benî Neccâr’ın ileri gelenleri de etraflarını kuşatmış vaziyette idiler. Bu şekilde Ebû Eyyûb (r.a)’ın avlusuna kadar geldiler.
Rasûlullah (s.a.v) vakit nerede girerse orada namazını kılmayı severlerdi. Davar ağıllarında namaz kıldıkları da olurdu. Sonra Efendimiz (s.a.v) Mescid’in inşâ edilmesini emrettiler ve Neccâr Oğulları’nın ileri gelenlerine haber gönderdiler, onlar da geldiler. Efendimiz (s.a.v):
«‒Ey Neccâr Oğulları! Bahçenizin bedelini bana söyleyiniz!» buyurdular.
Onlar da:
«‒Hayır, vallâhi, onun bedelini biz ancak Allah Teâlâ’dan istiyoruz!» dediler.
O bahçede size söylediğim şu şeyler vardı: Orada müşrik kabirleri, çukurlar, tümsekler, harâbeler ve hurma ağaçları vardı. Nebî (s.a.v) emir buyurdular müşrik kabirleri açılıp başka yere nakledildi, çukurlar, tümsekler ve harâbeler düzeltildi, hurma ağaçları da kesildi.
Hurma ağaçlarını Mescid’in kıble tarafına dizdiler. Mescidin iki tarafını da taşla ördüler.
Sahâbîler recez söyleyerek kayaları taşımaya başladılar. Nebî (s.a.v) de onlarla beraberdi ve şöyle buyuruyorlardı:
اللّهُمَّ لَا خَيْرَ إِلَّا خَيْرُ الْآخِرَهْ فَاغْفِرْ لِلْأَنْصَارِ وَالْمُهَاجِرَهْ
«Allâh’ım! Âhiret hayrından başka hayır yoktur. Sen, Ensâr ile Muhâcirler’i mağfiret eyle!».” (Buhârî, Salât, 48, Menâkıbu’l-Ensâr, 46; Müslim, Mesâcid, 9)
[1] Medine’nin Necd cihetinden Tihâme’ye doğru gelen köy ve mâmûrelerine Âliye, Tihâme cihetinden Medine’ye doğru olanlarına Sâfile denir. (Mu’cemu’l-Büldân)