Erkeklerin Mescidde Uyuması
Sehl bin Sa’d (r.a) şöyle buyurur:
“Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) bir gün ciğerpâresi Fâtımatü’z-Zehrâ (r.a)’nın hânesini teşrîf ettiler. Alî (r.a)’ı evde bulamadılar. Hz. Fâtıma’ya:
«‒Amcanın oğlu nerede?» diye sordular. Fâtıma (r.a):
«‒Aramızda bir şey geçti, birbirimize darıldık. O da gündüz uykusunu benim yanımda uyumadı.» cevâbını verdi.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) birine:
«‒Bak bakalım o nerede?» buyurdular. O kişi gidip geldi ve:
«‒Yâ Rasûlâllâh, Mescid’de uyuyor.» diye haber getirdi.
Rasûlullâh (s.a.v) Mescid’i teşrîf ettiler. Baktılar ki, Hz. Ali (r.a) yan tarafına yatmış, ridâsı bir yanından sıyrılmış ve vücûduna biraz toprak yapışmış. Bunun üzerine Rasûlullâh (s.a.v):
«‒Ebû Türâb, kalk! Ebû Türâb, kalk!» diyerek onun üzerinden toprağı silmeye başladılar.” (Buhârî, Salât, 58, Edeb, 113)
Şerh:
Hz. Alî’nin, Hz. Fâtıma’nın yanında kaylûle yapmayıp (gündüz uykusu uyumayıp) da Mescid’de yatması, fakîr ve garîb olmayanların da mescidde uyumalarının mubah olduğuna delildir.
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in, dâmâdı Alî’ye Ebû Türâb (toprak babası, toprağa bulanan kişi) künyesini vermesi bir şakalaşma ve bu vesîle ile kendisini taltiftir. Hz. Alî’nin “Ebû Turâb” kadar hoşlandığı hiçbir isim yoktu. Zîrâ bu künyeyi ona Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz vermişti. Biri kendisini: “Ebû Turâb!” diye çağırınca pek ziyâde sevinirdi.