Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in Namaz Kıldığı Yerler (218. Hadis-i Şerif Dersi)

Medîne Yolundaki Mescidler ve Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in Namaz Kıldığı Yerler

Mûsâ bin Ukbe (r.a) şöyle buyurur:

“Ben Sâlim ibn-i Ab­dullah’ın yolda bir takım mekânlar araştırıp oralarda namaz kıldığını gördüm. O, babası Abdullah ibn-i Ömer’in de bu mekânlarda namaz kılmayı îtiyâd hâline getirdiğini gördüğünü ve Abdullah ibn-i Ömer’in Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’i bu mekânlarda namaz kı­larken gördüğünü naklederdi.” (Buhârî, Salât, 89)

*

Abdullah ibn-i Ömer (r.a) şöyle buyurur:

“Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) Umre’ye gittikleri zamanlarda ve Hacc’a çıktıkları vakitte Zü’l-Huleyfe’de, (daha evvel) oradaki mescidin yerinde duran bir Nugaylân ağacı altında (bineklerinden inip) konaklarlardı. (Kezâ) güzergâhı o yola uğrayan bir gazâdan, hacdan veya umreden döndüklerinde Batn-ı Vâdî’den (Akîk Vâdîsi’nden) inerler. Batn-ı Vâdî’nin üstüne çıkınca da vâdînin ağzında ve doğu tarafındaki Bathâ’ya (yâni kumsal yere) konup gecenin sonunda oracıkta sabah oluncaya kadar mola verirlerdi. (Gece istırahatgâhı işte orası olup) ne taş mescidin yanında, ne de üzerinde (öteki) mescit (binâsı) olan Kayatepe idi.

(Abdullâh ibn-i Ömer’den rivâyet eden râvî der ki:) Orada Abdullah’ın namaz kıldığı yerde, içinde (müteaddit) kum yığınları olan bir haliç (yâni derin bir vâdî girintisi) vardı ki, Rasûlullâh (s.a.v) orada namaz kılarlarmış. Seller Bathâ’daki kumları getire getire haliçteki kum yığınlarını düzleyip Abdullâh’ın namaz kıldığı o yeri belirsiz etti.

Yine (râvî der ki:) Abdullâh (r.a) Nebiyy-i Ekrem (s.a.v)’in Şerefü’r-Ravhâ’daki mescidin berisine tesâdüf eden küçük mescidin yanında namaz kıldıklarını söylerdi. Nebiyy-i Ekrem (s.a.v)’in kıldığı yeri Abdullah bilir ve «Tâ orada, mescidde namaza durduğun vakit sağına düşer.» derdi. (Bahsettiği) o mescit de Mekke’ye doğru gittiğin vakit yolunun sağ tarafına gelir. Onunla büyük mescidin arası bir taş atımı, yâhud ona yakın (bir mesâfe)dir. Yine Abdullâh, Munsarafü’r-Ravhâ’nın yanındaki Irk’a (yâni) tepeciğe) doğru namaz kılardı. Bu tepeciğin bir ucu, Mekke cihetine gittiğin vakit Munsaraf ile kendi arandaki mescidin yakınında caddenin kenarına varır. Oracıkta bir mescit binâ olunmuş ise de, Abdullâh (r.a) o mescitte namaz kılmazdı. Onu ya solunda, ya ardında bırakarak mescidin kıble cihetinde Irk’ın kendisine (müteveccihen) namaz kılardı. Abdullâh, Ravhâ’dan zevalden sonra çıktığında Öğle namazını oraya gelinceye kadar kılmayıp orada kılar, Mekke’den döndüğünde de oraya sabahtan bir saat evvel, yâhud seher vaktinin sonunda yolu düşerse orada tâ Sabah namazını kılıncaya kadar geceleyip mola verirdi.

Yine Abdullâh’ın dediğine göre, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Ruveyse’ye varmadan caddenin sağında ve alnına gelen cihetinde Ruveyse menzilhânesinin iki millik azıcık berisinde bir tepeciğe kadar geniş ve düz bir yerde (bitmiş olan) koca bir ağacın altına konarlardı. (Bu ağacın) yukarısı kırılmış, içi oyulmuştur. Kökü hâlâ durur. Dibinde birçok kum yığınları vardır.

Yine Abdullâh der ki: Giderken: Arac’ın arkasına düşen yokuşca bir sel yatağının kenarında, caddenin sağında ve yolu gösteren kayaların (yâhud ağaçların) yanında ve o kayaların (yâhud ağaçların) arasında Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) genişce bir tepeye doğru namaz kıldılar. Namazgâh-ı şerîfin yanıbaşında iki üç kabir mevcuttur ki, üstlerinde taş yığınları vardır. Abdullâh Öğlen vakti Güneş’in zevâlinden sonra Arac’dan kalkıp Öğle namazını (işte) o namazgâhda kılardı.

Yine Abdullâh der ki: Rasûlullâh (s.a.v) caddenin solunda ve Herşâ (dağı)nın ilerisindeki inişte bulunan büyük ağaçların yanında konaklarlardı. Bu iniş Herşâ (dağı)nın kenarına bitişiktir. Cadde ile arasında bir ok atımı mesafe vardır. Abdullah işte bu ağaçların en uzun ve yola en yakın olanına doğru namaz kılardı.

Yine Abdullâh derdi ki: Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Merru’z-Zahrân’a Medîne tarafından en yakın olan yerdeki inişte konaklarlardı. Safrâvât’tan aşağıya inerken yokuşun dibindeki genişlikte ve Mekke’ye gidene göre caddenin sol tarafına Rasûlullah (s.a.v)’in konak mahalli ile cadde arasında bir taş atımından ziyâde mesafe yoktu.

Yine Abdullâh der ki: Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Zî-Tuvâ’da konaklayıp sabah oluncaya kadar orada gecelerler ve Mekke’ye girecekleri esnâda Sabah namazını kılıp öyle girerlerdi. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in orada namaz kıldıkları yer, kayadan bir tepe üstündedir. Orada binâ edilen mescidde değil, biraz aşağıda taştan kocaman bir tepe üzerindedir.

Yine Abdullâh derdi ki: Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) kendileri ile Ka’be tarafına gelen yüksek dağ arasındaki iki tepeyi karşılarına alıp namaz kıldılar.

Râvî der ki: Abdullah bin Ömer (r.a) o iki tepeyi karşısına almakla o mahalde binâ edilen mescidi taş tepenin kenarındaki mescidin sol tarafına almış olurdu. Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in namaz kıldıkları yer, taştepe kenarındaki bu mescidin altbaşında kara taş üstündedir. Taştepe kenarındaki mescitten on arşın veya ona yakın ayrılıp seninle Ka’be arasına düşen dağın o iki tepesini karşına alarak namaz kılarsın.” (Buhârî, Salât, 89)

Şerh:

Şerefü’r-Ravhâ, Medîne’ye iki konak mesafede mübarek bir yerdir. Fazîletine dâir hadîs-i şerifler vardır.

Zü’l-Huleyfe, Medîne ahâlîsinin mîkâtıdır. Oradan ihrama girip hacc ve umreye giderler. Medine’ye dört mil mesafededir.

Vâdî’l-Akîk, Medine civarında hurmalıkları ve pınarları olan bir yerdir.

Munsaraf, Mekke ile Bedr’in ortasında dörder berîd yânî dört konak mesafededir.

Ruveyse, Medîne ile arasında on yedi fersah olan büyük bir köydür.

Arac veya Arc, Ruveyse’den 13, 14 mil uzakta büyükçe bir köydür.

Merru’z-Zahrân, Mekke’ye bir merhale mesafededir.

Safrâvât, Mekke ile Medîne arasında Merru’z-Zahrân’a yakın bir yer ismidir.

Hadîste târîf edilen mekânlar, uzun seneler zarfında tekerrür eden hava hareketlerinin tesîriyle ekseri­yâ yok olmuştur.

Şârih Aynî, Medîne içinde ve civarında, rivayetlerle sâbit olan, Efendimiz’in namaz kıldığı 48 kadar namazgâhı zikreder. Zira Ömer bin Abdülaziz (r.a), Medîne ehline sorup öğrenmiş ve Efendimiz’in namaz kıldığı mescidleri nakışlı taşlarla yeniden binâ etmişti. Bunlardan onların zamanına kadar gelebilen sekiz mübarek mescid şunlardır:

1. Kubâ Mescidi;

2. Bunun doğusuna düşen Fudayh Mescidi;

3. Benû Kurayza Mescidi;

4. Meşrübetü Ümmi İbrahim (Benû Kurayza Mescidi’nin kuzeyinde);

5. Benû Zafer Mescidi (Bakî’in doğusunda olup Mescidu’l-Bağle diye de bilinir);

6. Benû Muâviye Mescidi (Mescidu’l-İcâbe diye de bilinir);

7. Mescidü’l-Feth (Selʻ Dağı’nın yanındadır);

8. Mescidü’l-Kıbleteyn (Benû Selime yurdundadır). (İbn-i Hacer, Fethü’l-Bârî, II, 443 [Salât, 89])

İbn-i Hacer’in bu yazdıkları üzerinden 500 küsur sene daha geçmiş ve bunların bir kısmı da ortadan kaybolmuştur.

%d bloggers like this: