Öğle Namazının Vakti Zevâldir (238. Hadis-i Şerif Dersi)

Öğle Namazının Vakti Zevâldir

Enes ibn-i Mâlik (r.a) şöyle anlatır:

“(Bir defasında) Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) güneş (tam tepeden) meylettiğinde (Hücre-i Saâdet’ten) çıktılar. Öğleni kıldırdıktan sonra minbere (çıkıp) ayakta durdular. Kıyâmetten bahsettiler. O gün (pek) büyük şeyler olacağını haber verdiler. Sonra:

«–Bana bir şey sormak isteyen varsa (şimdi) sorsun. Bu makâmımda durduğum müddetçe bana her ne sorarsanız (hemen) haber vereceğim!» buyurdular.

İnsanlar (Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in gazabından müteessir olarak) pek ziyâde ağlaştılar. (Rasûlullâh [s.a.v] de) tekrar tekrar hep:

«–Sorsanıza!» buyuruyorlardı.

Derken Abdullâh ibn-i Huzâfe es-Sehmî (r.a) ayağa kalkıp:

«–Benim babam kimdir?» diye sordu.

«–Baban Huzâfe’dir.» buyurdular.

Efendimiz (s.a.v) yine:

«–Sorsanıza!» diye ısrâr ettiler.

Bunun üzerine Ömer ibn-i Hattâb (r.a) diz üstü çöküp:

«–Rab olarak Allâh Teâlâ’dan, din olarak İslâm’dan, Nebî olarak Muhammed (s.a.v)’den râzı olduk!» dedi.

Bunun üzerine Rasûlullâh (s.a.v) biraz sükût buyurduktan sonra:

«–Az evvel Cennet ile Cehennem şu duvarın yüzünde bana arz olundu. Ne böylesine bir hayır, ne de böylesine bir şer aslâ görmedim!» buyurdular.” (Buhârî, Mevâkitu’s-Salât, 11)

Şerh:

Münafıklardan bâzı kimselerin, gûyâ cevap vermekten âciz bırakacak bir takım suâller tertîb ettiklerini işitmesi Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in bu haklı öfkesine sebeb olmuş ve gazabın izleri mübârek yüzlerinde belli olarak “Sorunuz!” diye bu kadar ısrâr etmişlerdir. Sahâbîleri ağlatan şey, o hutbede kıya­met gününün büyük ve korkunç hallerini duymaları kadar, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in öfkesi sebebiyle üzerlerine İlâhî azâbın inmesinden korkmaları da olmuştur. Ni­tekim eski ümmetlerin peygamberlerine karşı muhalefetlerinden dolayı nice azâblara uğradıklarını Kur’ân-ı Kerîm’den öğrenmişlerdi.

İnsanlar, eskiden beri kızdıkları zaman Abdullah (r.a)’in nesebi hakkında ileri geri konuşurlardı. O da önüne çıkan bu fırsatı değerlendirerek hakîkî babası hakkında yakîni bir bilgi elde etmek istedi ve böylece insanların ayıplamasından kurtuldu.

Zevâl vakti, gündüzün tam ortasında Güneş’in tam tepeden batı cihetine meyletmesinin başlangıcıdır. Bu rivâyet, vaktin evvelini gösterdiği için, bundan önceki “se­rinliğe bırakma” hadîslerine zıt değildir.

*

Ebû Berze (r.a) şöyle anlatır:

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) sabah namazını her birimiz yanında oturanı tanıyacak kadar aydınlık olduğu zaman kıldırır, bu namazda altmıştan yüz âyete kadar okurdu. Öğlen namazını Güneş (mağribe doğru) meylettiği vakitte kıldırırdı. İkindi’yi de (öyle bir saatte kıldırırdı ki,) birimiz (namazdan sonra Mescid’den) Medîne’nin en uzak yerine gider (evine) dönerdi de Güneş henüz dipdiri bulunurdu.”

Râvî (Ebü’l-Minhâl, Ebû Berze r.a’in) Akşam namazı hakkında ne dediğini unutmuş. Ebû Berze (r.a) devamla:

“Rasûlullâh (s.a.v) Yatsı namazını gecenin ilk üçtebirinin sonuna kadar tehir etmekte beis görmezdi.” demiş.

Daha sonra da:

“yarısına kadar” demiştir.

Râvî Şu’be şöyle demiştir:

“Sonra Ebü’l-Minhâl ile bir daha karşılaştım:

«–Veya gecenin üçte birine kadar» dedi.” (Buhârî, Mevâkitu’s-Salât, 11)

Şerh:

Güneş’in dipdiri olması, henüz sıcağı geçmemiş, rengi değişmemiş, göz kamaştırır vaziyette bembeyaz olması demektir ki, bundan, ikindinin ilk vaktinde kılınmasının müstehâb oldu­ğu istidlal olunur.

Yatsı namazının müstehâb vakti gecenin ilk üçte birinden yarısına kadardır. Ge­cenin sonuna kadar caiz olduğuna da kat’î deliller vardır.

%d bloggers like this: