KİTÂBÜ’L-EZÂN / Ezân’ın Başlaması (260. Hadis-i Şerif Dersi)

KİTÂBÜ’L-EZÂN

Ezân’ın Başlaması

İbn-i Ömer (r.a) şöyle buyururdu:

“Müslümanlar (Muhâcir olarak) Medîne’ye geldikleri zaman bir araya toplanıp namaz için vakit tâyin ederlerdi. Namaz için nidâ edilmezdi. Bir gün bu husus hakkında konuşuldu. Bâzıları «hristiyanların çanı gibi çan kullanılsın», diğer bâzıları da «Çan olmasın da yahûdilerin borusu gibi boru olsun» dediler. Ömer (r.a):

«–İnsanları namaza çağırmak için bir adam gönderseniz olmaz mı?» dedi.

Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) bunun üzerine:

«–Bilâl, (haydi) kalk, namaz için nidâ et (yâni ezân oku)!» buyurdular.” (Buhârî, Ezân, 1)

Şerh:

Namaz vaktini cemaate duyurmak için önceleri yalnızca “Namaza, namaza!” denirdi.

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v), insanları namaz için nasıl toplayacağını tesbit etmek istediler. Kendisine “Namaz vakti girince bir bayrak dikerseniz, onu görenler birbirlerine haber verirler” denildi. Fakat Efendimiz (s.a.v), bu teklifi be­ğenmediler. Kendilerine borudan bahsedildi. Nebî (s.a.v) bunu da beğenmediler ve «Bu yahudilerin işidir» buyurdular. Bu sefer kendilerine çan’dan bahsedildi. «O da hristiyanların işlerindendir» buyurdular.

Abdullah bin Zeyd (r.a) Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in yapmak istediği bu işe çâreler düşünerek (O’nun derdiyle dertlenerek) gitti. Rüyasında kendisine Ezan gösterildi. Sabahleyin hemen Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e gelerek haber verdi ve:

«‒Yâ Rasûlallâh! Ben uyku ile uyanıklık arasında iken biri geldi ve bana Ezan’ı öğretti» dedi.

Ömer bin Hattâb (r.a) de bu rüyâyı görmüş fakat onu yirmi gün kimseye söylememişti. Daha sonra bu rüyâsını Peygamber Efendimiz’e haber verdi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v):

«‒Bunu bana daha evvel neden haber vermedin?» buyurunca, Ömer (r.a):

«‒Abdullah bin Zeyd beni geçti, ondan sonra söylemeye de utandım» dedi.

Ra­sûlullah Efendimiz (s.a.v):

«‒Ey Bilâl, kalk, Abdullah bin Zeyd’in sana söyleyeceği şeyleri oku!» buyurdular.

Bilâl (r.a) da hemen kalkıp ezân okudu. (Ebû Dâvûd, Salât, 27/498)

Her ne kadar sefîr Abdulah (r.a) ise de gaybî feyze mazhar olan her zaman için Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz idi. O’nun tasdîki ile ezan meşrû kılınmıştır.

Ezân’ın başlamasında, sahâbîlerin rüyâlarının vahiyle tekid edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Namaza çağırdığınız (Ezân okuduğunuz) zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.” (el-Mâide, 58)

“Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (Ezân okunduğu) zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alımsatımı bırakın. Eğer bilirseniz elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.” (el-Cum’a, 9)

Ezân, lügatte i’lâm yani bildirmek demektir. Şer’î örfte ise husûsî vakitlerde husûsî lâfız­larla yapılan husûsî bir i’lâmdır. Ezân, ihtiva ettiği az ve kısa cümlelerle İslâm’ın itikâdî ve amelî esaslarının hemen hepsini öz olarak kendinde toplamıştır.

Ezân aynı zamanda, İslâm’ın şiârlarını, sembollerini günde beş defâ ızhâr ve ilan etmek gibi pek mühim bir vazife icrâ eder.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), “Kalk, namaza çağır!” buyurdukları için Ezân’ı ayakta okumak sünnettir.

Ezân’ın ilk olarak Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’den başkasının lisanından sâdır olması da ilâhî bir hikmet sebebiyledir. Zira Ezân, “Sen’in şânını yükseltmedik mi?”[1] âyet-i kerimesine binâen Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in nâm-ı mübârekini yükseltmektedir. Ezân, ilk olarak başka birinin lisanından çıkınca, bu yüce maksat daha parlak bir sûrette hâsıl oldu. (Ahmed Naîm Efendi, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, II, 557)


[1] el-İnşirâh, 4.

%d bloggers like this: