Ezandan Sonra Duâ Etmek
Câbir bin Abdullah (r.a)’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Kim ezanı işittiği zaman:
اَللّٰهُمَّ رَبَّ هٰذِهِ الدَّعْوَةِ التَّامَّةِ وَالصَّلاَةِ الْقَائِمَةِ آتِ مُحَمَّداً الْوَسِيلَةَ وَالْفَضِيلَةَ وَابْعَثْهُ مَقَاماً مَحْمُوداً الَّذِي وَعَدْتَهُ
«Ey şu mükemmel dâvetin ve kılınacak namazın Rabbi olan Allah’ım! Muhammed (s.a.v)’e “Vesîle”yi ve fazileti ver. Onu, kendisine vaad ettiğin “Makâm-ı Mahmûd”a ulaştır» diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur.” (Buhârî, Ezân, 8; Tefsîr, 17/11. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 37/529; Tirmizî, Salât, 43/211; Nesâî, Ezân, 38/678; İbn-i Mâce, Ezân, 4)
Şerh:
Beyhakî’nin rivayetinde duanın sonunda:
إِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْمِيعَادَ
“Hiç şüphe yok ki Sen va’dinden dönmezsin!” ziyâdesi vardır. (es-Sünenü’l-kübrâ, I, 603)
Dâvet, ezan lâfızlarıdır ki tevhide dâvettir.
Tam olması da sözlerin en tamı olan Tevhîd kelimesini ihtivâ etmesi sebebiyledir. Tam ve kâmil olmasının bir yönü de, tebdil ve tağyîre (değiştirmeye) mârûz olmaması, Kıyamet Günü’ne kadar bâkî kalması ve akâidi tam olarak ihtivâ etmesidir.
es-Salâtü’l-Kâime, “şu kılınmak üzere olan namaz” demek olduğu gibi, “dâim, yer ve gökler bâkî kaldıkça nesh ve tebdile (değişikliğe) uğramıyacak olan namaz” mânâsına da gelir.
Vesîle, Cennet’te bir makâmdır ki, Allah Teâlâ kullarından yalnız birine ihsân edecektir.
Fazîlet, diğer mahlûkâttan üstün bir mertebe demek ise de başka bir makâm ve menzilenin ismi olması kuvvetle muhtemeldir.
Makâm-ı Mahmûd, her lisânın hamd ve senâsına lâyık olan makâm demektir ki, o makâmda olanı bütün evvelkiler ve sonrakiler medh ü senâ eder. Bu makâm, İsrâ Sûresi’nin 79. âyetinde Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e va’d edilen makâmdır. Şefaat makâmıdır.
Namaz vakitlerinde semâ kapıları açılır ve rahmet inmeye başlar. O vakitlerde çokça dua etmeye çalışmalıdır.