Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:
“Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez.” (el-Bakara, 86)
“Dünya hayatı, inkâr edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle eğleniyorlar. Hâlbuki takva sahibi olan o müminler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir.” (el-Bakara, 212)
“Nefsânî arzulara, bilhassa kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı aşırı düşkünlük insanlara süslü gösterildi. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmrân, 14)
“Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir.” (Âl-i İmrân, 185)
“O halde geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, her iki durumda da biz ona yarın pek büyük bir mükâfat vereceğiz. “ (en-Nisâ, 74)
“Kendilerine, “Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?” derler. Onlara de ki: “Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez.” (en-Nisâ, 77)
“Kim dünya nimetini isterse, bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi görendir.” (en-Nisâ, 134)
“Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?” (el-En’âm, 32)
“Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün gelmedikçe) esirleri olması layık değildir. Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakîmdir.” (el-Enfâl, 67)
“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda cihada çıkın.” denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir.” (et-Tevbe, 38)
“Dünya hayatının durumu, ancak gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insan ve hayvanların yediği bitkiler o su sayesinde gürleşip birbirine girmiştir. Yeryüzü zinetini takınıp süslendiği ve halkının da onun üzerinde kendilerini güçlü sandığı bir sırada, geceleyin veya gündüzün emrimiz o yere gelir de, bir gün önce hiçbir güzellik ve süsü yokmuş gibi, onu kökünden biçilmiş duruma getiririz; işte böylece iyi düşünen bir topluluğa âyetleri bir bir açıklıyoruz.
Allah, selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola hidayet ediyor.” (Yûnus, 24-25)
“Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz onlara amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir densizlik yapılmaz.
Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşuna gitmiştir. Zaten bütün yaptıkları da batıldır.
O dünyayı isteyenler, hiç Rabbinden açık bir belge üzere olan kimse gibi midir? O belgeyi yine Allah’dan gelen bir şahid olarak Kur’ân izliyor, ondan önce de bir rehber ve rahmet olan kitap, Musa’nın kitabı yine onu destekliyor. Böyle olanlar Kur’ân’a inanırlar. Hangi hizipten olursa olsun kim onu inkâr ederse, ona vaad edilen yer ateştir. İşte bütün bunlardan dolayı sen de bu Kur’ân’dan şüphe içinde olma. Kesinlikle o haktır, Rabbindendir. Fakat insanların çoğu iman etmezler.” (Hûd, 15-17)
“Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de o memleketlerin halkındandı, onlar da kendilerine vahiy verdiğimiz birtakım erkeklerden başkası değillerdi. Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya! Elbette ahiret yurdu müttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?” (Yûsuf, 109)
“Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Oysa düna hayatı ahiret hayatının yanında bir yol azığından ibarettir.” (er-Ra’d, 26)
“Bütün kazandıklarıyla her bir nefsin üzerinde böylesine hükümran olan başka kim vardır? Böyle iken tuttular da Allah’a ortaklar uydurdular. De ki: “Onlara isimler verip durun bakalım. Siz O’na yeryüzünde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz? Yoksa anlamı olmayan kuru bir laf mı? Doğrusu küfre sapanlara kendi oyunları güzel gösterildi de yoldan saptırıldılar. Allah her kimi saptırırsa, artık onu yola getirecek kimse yoktur.
Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha çetindir. Onları Allah’dan koruyacak da yoktur.” (er-Ra’d, 33-34)
“Kötülüklerden sakınanlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denilince: “Hayır indirdi” derler. Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükâfat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah’tan korkanların yurdu ne güzeldir!” (en-Nahl, 30)
“Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Hâlbuki bilirlerse ahiretin mükâfatı elbette daha büyüktür.” (en-Nahl, 41)
“Her kim peşin isterse, dünyada ona, istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadarını peşin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmış ve (rahmetimizden) kovulmuş olarak oraya girer.
Kim de ahireti isterse ve mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile onun için çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.
Hepsine; (dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.
Bak! Onların bir kısmını diğerine nasıl üstün kıldık! Elbette ahiret, hem dereceler bakımından daha büyüktür, hem de üstünlük bakımından daha büyüktür.” (el-İsrâ, 18-21)
“Onlara dünya hayatının neye benzediğini söyle! Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir suya benzer ki, onunla yeryüzünün bitkileri gelişip birbirine karışır ve sonunda rüzgârların savurup uçurduğu kuru bir çöp kırıntısı haline döner. Allah, her şeyi meydana getirmeye gücü yetendir. Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür. Ebedî kalacak iyi işler ise Rabbinin katında hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (el-Kehf, 45-46)
“Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak için dünya hayatının zineti olarak verdiğimiz ve onunla kendilerini geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın rağbetle bakma. Rabbinin (ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.” (Tâ-Hâ, 131)
“Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebesidir. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?
Şu halde, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, ardından ona kavuşan kimse, (sırf) dünya hayatının geçici zevkini yaşattığımız ve sonra kıyamet gününde (azab için) huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi midir?” (el-Kasas, 60-61)
“Bu dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu, işte asıl hayat odur, keşke bilselerdi.” (el-Ankebût, 64)
“Onlar, sadece bu dünya hayatının dış yüzünü bilirler. Ahiretten ise onlar hep gafildirler.” (er-Rûm, 7)
“Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez. Çocuk da babasına hiçbir şeyle fayda sağlayacak değildir. Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın.” (Lokmân, 33)
“Ey insanlar! Allah’ın va’di gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın.” (Fâtır, 5)
“Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar yurdudur.” (el-Mü’min, 39)
“Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur.” (eş-Şûrâ, 20)
“Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (eş-Şûrâ, 36)
“Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.” (ez-Zuhruf, 35)
“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ekin çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Âhirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızâsı vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.
Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.” (el-Hadîd, 20-21)
“Artık her kim azgınlık etmiş,
Ve dünya hayatını tercih etmişse,
Kuşkusuz onun varacağı yer cehennemdir.
Kim de Rabbinin divanında durmaktan korkmuş, nefsini boş heveslerden menetmiş ise,
Şüphesiz onun varacağı yer cennettir.” (en-Nâziât, 37-41)
“Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz.
Oysa ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (el-E’lâ, 16 -17)
“Ahiret senin için dünyadan iyi olacaktır.” (ed-Duhâ, 4)
“Çoklukla övünmek sizi o derece oyaladı ki, kabirleri (dahi) ziyâret ettiniz (ölülerinizin çokluğunu bile hesaba kattınız). Hayır, (olmaz bu), yakında (hatanızı) bileceksiniz. Hayır, hayır, yakında (hatanızı) bileceksiniz. Hayır, gerçeği kesin olarak bilseydiniz (böyle yapmazdınız).” (et-Tekâsür, 1-5)
Hadîs-i Şerîfler
Amr İbni Avf el-Ensârî (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v), Ebû Ubeyde İbnü’l-Cerrâh (r.a)’i cizye tahsili için Bahreyn’e gönderdi. Ebû Ubeyde, cizye olarak topladığı mal ile Bahreyn’den geldi. Ensar, Ebû Ubeyde’nin geldiğini duyup, sabah namazını Rasûlullah (s.a.v) ile kılmak üzere geldiler. Rasûlullah (s.a.v) namazı kılıp gitmeye kalkınca, Ensar önüne durdular. Rasûlullah (s.a.v) onları bu vaziyette görünce gülümsedi ve:
– “Ebû Ubeyde’nin Bahreyn’den malla geldiğini duyduğunuzu zannediyorum?” dedi. Ensar:
– Evet, yâ Rasûlallah! diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
– “Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyleri ümid ediniz. Allah’a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyanın sizin önünüze serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum” buyurdular. (Buhârî, Rikak 7; Müslim, Zühd 6. Ayrıca bk. Buhârî, Cizye 1, Meğâzî 12; Tirmizî, Kıyamet 28; İbni Mâce, Fiten 18)
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra:
– Ey âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nâil oldun mu? denilir. O kişi:
– Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların en yoksul olanı getirilir cennete bir kere daldırılır. Ona da:
– Ey âdemoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de:
– Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der.” (Müslim, Münâfikîn 55)
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Vallâhi, âhirete göre dünya, sizden birinizin işaret parmağını denize daldırmasından başka bir şey değildir! O kişi parmağında ne kadarcık su olduğuna baksın!” (Müslim, Cennet 55)
*
Ebû Zer (r.a)’ın bizzat yaşadığı şu hadise, Peygamber Efendimiz’in emrine âmâde olan dünyâya ve dünyâ malına bakışını ve infâk anlayışını ne kadar açık ve net olarak ortaya koymaktadır:
Nebî (s.a.v) ile birlikte Medine’nin Harra mevkîinde yürüyorduk. Derken Uhud dağı karşımıza çıkıverdi. Rasûlullâh (s.a.v):
– “Ey Ebû Zer!” dedi. Ben:
– Buyur yâ Rasûlallâh! Emrine âmâdeyim, dedim. Hz. Peygamber:
– “Yanımda şu Uhud dağı kadar altın olsa, bu beni sevindirmez. Bir borcu ödemek için ayırdığımdan başka da, yanımda bir dinar bulunarak üç gün geçmesini istemem. -Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem önüne, sağına, soluna ve arkasına elleriyle verme işâreti yaparak- yanımda bulunanı Allâh’ın kullarına şöyle şöyle dağıtmak isterim” buyurdu. Sonra yoluna devâm etti ve:
“Dünyada varlığı çok olanlar âhirette sevapları az olanlardır. Yalnız sağına, soluna ve ardına şöyle, şöyle verenler müstesnâdır. Fakat onlar da ne kadar azdır.” buyurdu… (Buhârî, İstikrâz, 3; Müslim, Zekât, 32)
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“İki haslet vardır, bunlar kimde bulunursa Allah onu şükredici ve sabrediciler arasına kaydeder. Şâyet bulunmazlarsa ne şükredici ne de sabredici olarak yazmaz: Diyanette kendinden üstün olana bakıp, ona uymak. Dünyalıkta kendinden aşağı olana bakıp, Allah’ın kendine vermiş olduğu üstünlüğe hamdetmek. İşte böyle olan kimseyi Allah şükredici ve sabredici olarak yazar. Kim de diyanette kendinden aşağı olana bakar, dünyalıkta da kendinden üstün olana bakar ve elde edemediğine üzülürse Allah onu şükredici ve sabredici olarak yazmaz.” (Tirmizî, Kıyamet 58, (2514)
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız. Bu, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize daha uygun bir davranıştır.” (Müslim, Zühd 9. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 58, Libâs 38; İbni Mâce, Zühd 9)
Buhârî’nin rivayeti şöyledir:
“Sizden biriniz mal ve yaratılış itibariyle kendisinden üstün olan kimseye bakarsa, ardından kendinden daha düşük derecede olana baksın.” Buhârî, Rikak 30. Ayrıca bk. Müslim, Zühd 8
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Dünyaya gönül bağlama ki, Allah seni sevsin. İnsanların eline bakma ki, halk seni sevsin” (İbni Mâce, Zühd, 1)
*
Kâinâtın Güneşi Efendimiz birgün çarşıya çıkmıştı. Onu görenler etrafını aldılar. Yolda giderken küçük kulaklı bir oğlak ölüsüne rastladılar. Efendimiz oğlak ölüsünü kulağından tutarak yanındakilere:
– Bunu bir dirhem karşılığında kim almak ister? diye sordu. Sahâbîler:
– Daha az paraya bile almayız. O ne işe yarar ki? dediler. Efendimiz sormaya devam etti:
– Pekâlâ, bedava verilse alır mısınız?
– Hayır, dediler. Aslında bu diri de olsa, kulakları küçük olduğundan kusurlu sayılır. Onun ölüsünü ne yapalım?
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
– “Bu oğlak size göre nasıl değersiz ise, vallahi dünya da Allah katında bundan daha değersizdir” (Müslim, Zühd, 2)
*
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) şöyle dedi:
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) minbere oturmuş biz de O’nun etrafına oturmuştuk. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:
“Benden sonra size dünya nimetlerinin ve zînetlerinin açılmasından (ve onlara gönlünüzü kaptırmanızdan) korkuyorum.” (Buhârî, Zekât 47, Cihâd 37; Müslim, Zekât 121-123. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 81; İbni Mâce, Fiten l8
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Dünya tatlıdır ve manzarası hoştur. Şüphesiz ki Allah dünyanın idaresini size verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. O halde dünyadan sakının ve kadınlardan korunun. “ (Müslim, Zikr, 99)
*
Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah’ım! Gerçek hayat sadece âhiret hayatıdır.” (Buhârî, Rikak 1, Cihâd 33, 110, Menâkibu’l-ensâr 9, Megâzî 29; Müslim, Cihâd 126, 129. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb 55; İbni Mâce, Mesâcid 3
Sevgili Peygamberimiz bu sözü hayâtı boyunca sık sık tekrarlardı. Rivâyetlerde, Mescid-i Nebevî inşâ edilirken, Hendek kazılırken, Fetih günü Mekke’ye girerken ve Vedâ haccı esnâsında arefe günü mü’minlerin çokluğunu gördüğünde söylediği sâbittir.
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Altın, gümüş, kumaş ve abaya kul olanlar helâk oldular. Eğer onlara istedikleri verilirse hoşnut olur, verilmezse hoşnut olmazlar.” (Buhârî, Rikak 10. Ayrıca bk. Buhârî, Cihâd 70; İbni Mâce, Zühd 8)
“Altın, gümüş, elbise kulu olan kimseler sürünsün, kahrolsun. Böyle (menfaat düşkünü) kişiye (işlediği hayrın karşılığı Allah tarafından) verilirse hoşnut olur, verilmezse (Allah’ın takdirine) kızar; böyle (menfaat düşkünü) sürünsün, husrâna yuvarlansın!. Vücuduna diken batsın da cımbızla çıkaran bulunmasın!.İşte bu sebeple cennet, her hayır ve saâdet, Allah yolunda cihâd için atının dizginine sarılmış olan kula lâyıktır…”(Buhârî, Cihâd 70)
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Dünya mü’minin zindanı, kâfirin de cennetidir.” (Müslim, Zühd 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd l6; İbni Mâce, Zühd 3)
*
İbni Ömer (r.a) şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v) benim iki omuzumu tuttu ve:
“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. İbni Ömer (r.a) şöyle derdi:
Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al. (Buhârî, Rikak 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3)
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Eğer dünya, Allah katında sivrisineğin kanadı kadar bir değere sahip olsaydı, Allah hiçbir kâfire dünyadan bir yudum su bile içirmezdi.” (Tirmizî, Zühd 13. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3)
“Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olma tehlikesi bulunmasaydı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık” (ez-Zuhruf, 33)
*
Ebû Hüreyre (r.a), Rasûlullah (s.a.v)’i şöyle buyururken işittim demiştir:
“Uyanık olunuz! Şüphesiz dünya değersizdir. Dünyada olan mal mülk de kıymetsizdir. Ancak Allah Teâlâ’nın zikri ve O’na yaklaştıran şeylerle, öğretici ve öğrenici olmak müstesnadır.” (Tirmizî, Zühd 14. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3)
*
Enes (r.a) şöyle dedi: Rasûl-i Ekrem (s.a.v) çoğu zaman şöyle dua ederdi:
“Allâhümme âtinâ fi’d-dünyâ hasene ve fi’l-âhireti hasene ve kınâ azâbe’n-nâr: Allahım! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azâbından koru!” (Buhârî, Tefsîr 38, Daavât 55; Müslim, Zikr 23, 26, 27)
*
Rasûl-i Kibriya, “Dikkat edin! Allah’dan başka her şey batıldır”[1] diyen şair Lebîd’in mısraını en doğru söz kabul etmiş ve hayâtın zorluk ve çilelerinin yoğun bir şekilde yaşandığı bir an olan Hendek Gazvesi’nde bile “Allah’ım! Hayat ancak ahiret hayatıdır”[2] ifadeleriyle asıl talib olduğu ebedî hakîkate işâret etmiştir.
“Her kimin kaygısı ahiret olursa Allah onun zenginliğini kalbine koyar, işlerini dağınık olmaktan kurtarır ve dünya ona boyun eğerek gelir. Her kimin kaygısı da dünya olursa Allah onun fakirliğini gözleri önüne koyar, iki yakasını bir araya getirmez, dünyadan da o kimseye ancak mukadder olan gelir”[3]
*
Bir gün Hz. Ebû Bekir’e içmek üzere bal şerbeti ikram edilmişti. Ne var ki o, şerbeti ağzına yaklaştırdığında ağlamaya başladı. Dolayısıyla yanındakiler de gözyaşlarını tutamadılar. Sonra kendisine ağlamasının sebebi sorulunca Hz. Ebû Bekir şu cevabı verdi: “Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte bulunuyordum. O esnada “Uzaklaş benden, uzaklaş benden” diyerek kendisinden bir şeyi kovmaya çalışıyordu. Ancak ben hiç bir şey görmüyordum. Ne olduğunu öğrenmek isteyince Hz. Peygamber (s.a.v) şunları söyledi “Dünya bütün varlığıyla bana gösterildi. Ona benden uzaklaş dedim. O da uzaklaştı ancak şöyle seslendi: Allah’a yemin olsun ki benden kaçıp kurtulsan da senden sonra gelenler benden kaçamayacaklar” Hz. Ebû Bekir sözlerine devamla “İşte ben de dünya sevgisine kapılmaktan korktum ve bu sebeple ağladım” dedi.[4]
*
Hz. Ömer (r.a), Rasûlullah (s.a.v)’in vucudunda yattığı hasırın izlerini görünce ağlamış, Hz. Peygamber’in niçin ağlıyorsun sorusuna,
“-Ya Rasûlallah Kisra ile Kayser’in ne şekilde yaşadığı malum! Hâlbuki sen Allah’ın Rasûlüsün” demiş, bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
“Dünyanın onların, ahiretin de senin olmasına razı değil misin?” buyurmuşlardır.[5]
*
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Gerçek şudur ki kâfir bir iyilik yaptığı zaman, onun karşılığında kendisine dünyalık bir nimet verilir. Mümine gelince, Allah onun iyiliklerini âhirete saklar, dünyada da yaptığı kulluğa göre ona rızık verir.” (Müslim, Münâfıkîn 57)
*
“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa o, onu hemen ödesin, dünyada rüsvay olurum demesin!
İyi biliniz ki; dünya rüsvaylığı âhiret rüsvaylığından hafiftir!” (İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319)
“Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” (Münâvî, Feyzu’l-kadîr şerhu’l-Câmii’s-sağîr, V, 663)