Ebû Hüreyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Canımı elinde tutan Allâh’a yemin ederim içimden öyle geçiyor ki, odun toplanmasını emredeyim, odunlar toplansın, sonra namaz için toplanılmasını emredeyim, onun için ezan okunsun, sonra birine emredeyim de cemaate imam olsun! Ondan sonra ben de cemaatten geri kalan erkeklerin yanına gideyim de evlerini üzerlerine yakayım! Canımı elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, onlardan biri camide semiz etli bir kemik parçası veya iki tâne güzel paça bulacağını bilse mutlaka Yatsı’ya gelir.” (Buhârî, Ezân, 29, Ahkâm, 52; Müslim, Mesâcid, 251-254)
Şerh:
Allah Rasûlü (s.a.v) namazların birinde bazı kimseleri göremeyince bu sözleri söylemişlerdir. (Müslim, Mesâcid, 251)
Hasan Basrî (r.a) şöyle demiştir:
“Annesi, şefkati sebebiyle oğlunu yatsı namazına cemaate gitmekten men ederse, o kişi annesine itaat etmez.” (Buhârî, Ezân, 29)
İmam Buhârî (r.a) bu sözü, cemâatin vacip (farz) olduğuna delil getirmektedir. Zira Allah’a isyânı (günâhı) emretmediği müddetçe anaya itaat etmek vaciptir. Anne cemâati terk etmeyi emrederse ona itaat edilmez. O hâlde cemâati terk etmek, Allah’a isyân etmek mânâsına gelir ve günahtır.
Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’in bu sözlerindeki maksatları, cemâate gelmeyenlerin evlerini yakmaya cevaz vermek değil, cemâat mevzuunda ihmalkâr davranmanın ne kadar büyük bir hatâ olduğunu bildirmektir.
Cemâatle namazı terk edenleri tehdit eden çeşitli lâfızlarla birçok hadîs-i şerîf vardır. Bu hadîslerin toplamından fakîhlerin çıkardığı hüküm özet olarak üçtür:
Cemâatle namaz;
a. Ahmed bin Hanbel, Dâvud-i Zâhirî ve diğer bazı âlimlere göre farz-ı ayndır.
b. İmâm Şâfiî, Tahâvî, Kerhî ve diğer bazı âlimlere farz-ı kifâyedir.
c. Ebû Hanîfe ile İmâm Mâlik’e göre sünnet-i müekkededir.
Bu hadîs-i şerifte cemaati terk edenler, en basit dünya menfaati ile en mânâsız oyun eğlenceyi, büyük uhrevî sevapların önünde tuttukları için yeriliyorlar.
*
İbn-i Ömer (r.a), “Sabah akşam Rablerine, O’nun rızâsını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebât et!”[1] âyeti hakkında şöyle buyurmuştur:
“Bu âyet-i kerimede bahsedilen kişiler, beş vakit namaz için câmiye cemaate devam edenlerdir.” (Taberî, Tefsîr, XI, 383 [el-Enʻâm, 52])
*
Fakîh ve hadis âlimi olan Muhammed bin Hafîf’in (v. 371) belinde zaman zaman bir ağrı olurdu. Ağrısı geldiğinde hareket edemez hâle gelirdi. Bu durumda ezan okunduğunda bir kişi onu sırtına alıp camiye götürürdü. Ona:
“‒Böyle durumlarda namazı evinde kılsan da kendine eziyet etmesen!” dediler. O da şu cevabı verdi:
“‒Hayye ale’s-salâh’ı duyar da beni safta göremezseniz o vakit beni mezarlıkta arayınız!” (Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nübelâ, XII, 348)
[1] el-Kehf, 28.