Âişe (r.a) şöyle buyurur:
“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) gece vakti olunca hücre-i şerîfesinde namaz kılarlardı. Hücrenin duvarı alçacık idi. İnsanlar Nebiyyullâh (s.a.v) Efendimiz’in karaltısını gördüler. Bunun üzerine birtakım insanlar kendisine uyarak namaza durdular. Sabah olunca bu yaptıklarından bahsettiler. Ertesi gece Efendimiz (s.a.v) yine gece namazına kalktılar. Yine birtakım kimseler kendisine uyarak namaza durdular. Bu işi iki veya üç gece yaptılar. Ondan sonraki gece Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) oturdular ve ortaya çıkmadılar. Sabah olunca bazı kişiler bunun sebebini sordular. Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz:
«Gece namazı size farz olacak diye korktum!» buyurdular.” (Buhârî, Ezân, 80)
***
Zeyd ibn-i Sâbit (r.a)’in rivâyetiyle gelen aynı hadis-i şerifin sonunda şu ziyade vardır:
Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:
“Yaptığınız şeylerden, (Teravih’i cemaatle kılmaya olan) hırsınızı anladım. Lakin ey insanlar, (yine de bu nafileleri) evlerinizde kılınız! Zîrâ farz hâriç, kişinin kıldığı namazların en faziletlisi evinde kıldığı namazdır.” (Buhârî, Ezân, 81)
Şerh:
İmam ile ona uyan kişi arasında bir duvar bulunursa, uyan kişi imamı görebildiği müddetçe namazı geçerlidir. Duvar herkesin üzerinden atlayabileceği şekilde alçak olursa, imama uymaya mâni değildir. Duvar büyük olup üzerinde açık bir kapı veya pencere olursa, yine mâni değildir. Duvarda açık bir kapı veya pencere olmadığında, imama uymanın sahih olup olmayacağı husûsunda ise ihtilaf edilmiştir.
İmamla cemaat arasında insanların geçtiği bir yol veya büyük bir nehir varsa, cemaatin namazı câiz olmaz. Yoldan maksat, arabanın geçebileceği, nehirden maksat da kayıkların geçişine elverişli olandır. Eğer yol üzerinde peş peşe saflar olursa o takdirde imama uymak câizdir. Çünkü safların oluşu orayı insanların geçiş yeri olmaktan çıkarmış, namazgâh hâline getirmiştir.[1]
Diğer rivayetlerden anlaşıldığına göre Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz Ramazan’da bir hasır edinmişlerdi. Bu hasır gündüz yere serilir, gece de kaldırılarak Mescid’in içinde hücre hâline getirilirdi. Bahsedilen bu namaz da Teravih Namazı idi. (Buhârî, Ezân, 81, Teheccüd, 5)
Buhârî şârihi Ebû Süleyman Hattâbî şöyle der:
“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in devam ettikleri şer’î fiillerde kendisine uymak, Kur’ân nasları mucibince ümmete vaciptir. Mescid’e çıkıp gece namazı kılmayı itiyat hâline getirdiklerinde, beş vakit namazdan başka yeni bir namaz farz kılınacağından korkmamışlardır. Ancak kendisine uymanın vacip olması sebebiyle bu namazın ümmete vacip olmasından korkarak sakınmışlardır. Bu, bir kişinin adakta bulunarak nafile bir namazı kendisine vacip kılması gibidir.”
Farzların camilerde cemâatle edası, dînin şeâirini (sembollerini) ortaya koymak içindir. Nafilelerin evlerde kılınması ise riyadan uzak olduğundandır.
[1] Serahsî, Mebsût, I, 344-345.