Hudeybiye’den Mekke’ye, müşriklerle anlaşma yapmak için gönderilen Hz. Osman’ın geri dönüşü gecikince, hakkında, öldürüldüğüne dâir şâyialar çıktı. Bunun üzerine müslümanlarla müşriklerin arasındaki hava gerginleşmeye başladı. Allah Rasûlü (s.a.v), kendisini temsîl eden Hz. Osmân’ın ölüm ihtimâli üzerine derhâl ashâbını toplayıp:
“–Anlaşılan müşriklerle vuruşmadıkça buradan ayrılmayacağız!” buyurdular. (İbn-i Hişâm, III, 364)
Ardından, Allah yolunda canlarını fedâ etmek için bütün ashâbdan bey’at istedi. Kadın-erkek bütün mü’minler:
“−Allah Rasûlü’nün gönlünde ne murâdı varsa, onun üzerine bey’at ediyorum!” diyerek Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in bu arzusunu seve seve yerine getirdiler. (Vâkıdî, II, 603)
Bey’atin sonunda Allah Rasûlü (s.a.v), bir eliyle diğer elini tutarak:
“–Bu da Osmân’ın bey’atidir!” buyurmak sûretiyle Hz. Osman’a olan îtimâd ve muhabbetini, fiilî olarak ızhâr ettiler. (Buhârî, Ashâbu’n-Nebî, 7)
Osman (r.a), müşrikler tarafından serbest bırakılınca, Hudeybiye’ye döndü. O zaman, bey’at tamamlanmış bulunuyordu. Osman (r.a), bey’at ağacının altında Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e yalnız başına tekrar bey’at etti. (Vâkıdî, II, 605)
Abdullah ibn-i Ömer (r.a):
“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Osman için uzattığı eli, Osman’ın kendisi için uzattığı elinden daha hayırlı idi!” demiştir. (İbn Abdilberr, İstiâb, III, 1038)
Osman (r.a) Mekke’den dönünce, müslümanlar:
“–Ebû Abdullah! Herhalde Beytullah’ı tavaf edip hasretini gidermiş ve içini serinletmişsindir?” dediler.
Osman (r.a):
“–Siz benim hakkımda ne kadar kötü bir zanda bulunuyorsunuz! Varlığım kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, Mekke’de bir sene kalsaydım ve Rasûlullah (s.a.v) de Hudeybiye’de dursaydı, Allah’ın Rasûlü Kâ’be’yi tavaf etmedikçe ben de tavaf etmezdim! Gerçi Kureyşliler Beytullah’ı tavaf etme hususunda beni serbest bırakmışlardı, fakat ben tavaf etmedim!” dedi.
Bunun üzerine müslümanlar:
“–Vallahi, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bizden daha iyi bilir ve bizden daha çok hüsnüzan sahibidir! (O, senin böyle davranacağını bize daha evvel söylemişti.)” dediler.[1]
Bir semüre ağacının altında yapılan bu bey’ate, “Hudeybiye Bey’atı” denilir. Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına mazhar olduğu için “Bey’atü’r-Rıdvân” da denilmiştir. Nitekim Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“And olsun ki, o ağacın altında Sana bey’at ederlerken Allah, o mü’minlerden râzı olmuştur. Kalblerinde olanı bilmiş, onlara huzur ve sekînet indirmiştir…” (el-Fetih, 18)
O gün bir münâfık hâriç orada bulunan tüm müslümanlar bey’at etmişlerdi
[1] Vâkıdı, II, 602; Beyhakî, Delâilü’n-nübüvve, IV, 134-135; Ali el-Müttakî, X, 483, İbn Kayyım, Zâdu’l-mead, II, 137.