Tevbe, Namaz ve Zekât

Abdullah bin Ömer (r.a)’dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Allâh’tan başka hak İlâh olmadığına ve Muhammed’in Rasûlullâh olduğuna (zâhirde) şahâdet, namazı ikâme, zekâtı edâ edinceye kadar insanlarla muhârebe etmek bana emrolundu. Bunları yaptıklarında, İslâm’ın hakkı (olan hadler) müstesnâ, canlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. (Gizli hallerinin) hesâbı ise Allâh’a âittir.” (Buhârî, Îmân, 17, 28, Salât 28, Zekât 1, İ’tisâm 2, 28; Müslim, Îmân 32-36)[1]

Şerh:

İmâm Buhârî (r.a) bu bâb’a başlık olarak şu âyet-i kerîmeyi koymuştur: “…eğer tevbe ederler ve namaz kılıb zekâtı verirlerse yollarını açın (onları serbest bırakın!)…” (et-Tevbe, 5)

İslâm’ın hakkı olan hadler 3’tür:

1. İhsândan (evlilikten) sonra zinâ edenler,

2. Müslüman olduktan sonra küfür ve irtidâd edenler,

3. Adam öldürenler, bu günahları mukâbilinde öldürülürler.

Îmân ameli gerektirir.

Bid’at ehlinden şehâdet getiren kimseler tekfir edilmez.

Hüküm zâhire göre verilir. Kalpteki düşüncelerin hesâbı Allah’a âittir.

Küfür ve şirkten tevbe edip tevhide yönelmek îmân olduğu gibi namaz ve zekât da îmândandır.

Namazın ikâme edilmesi şu mânâlara gelir: Namaza devam etmek, ona ehemmiyet vermek, bütün şartlarına riâyet etmek, câmilere gidip gelmek, namazın canlı, işlek ve ayakta tutulması ve gündemden hiç düşürülmemesi. Bunun zıddı namazın toplumda zayıflayıp sönükleşmesi ve unutulmaya yüz tutmasıdır.



[1] Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Cihâd 95; Tirmizî, Tefsîr 88; Nesâî, Zekât 3; İbn-i Mâce, Fiten 1-3.

%d bloggers like this: