Köpeğin Su İçtiği Kap Kaç Defa Yıkanmalıdır?

Ebû Hüreyre (r.a) şöyle buyurmuştur: Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:

“İçinizden birinin kabından köpek (ağzını sokup bir şey) içerse o kabı yedi kere yıkasın!” (Buhârî, Vudû’, 33)

Şerh:

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz diğer hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Köpek birinizin kabından diliyle su içerse, onu döksün ve kabı yedi defa yıkasın!” (Müslim, Tahâre, 89)

“Köpek dilini sokarak bir şey yiyip içtiği zaman, sizden herhangi birinizin kabının temizliği, birincisi toprak ile olmak üzere, o kabı yedi defa yıkamasıdır.” (Müslim, Tahâre, 91)

Toprak temizleyicidir. Mikrop öldürücü ilâçların çoğu da toprak mikroplarından elde edilir. Öyle anlaşılıyor ki bu hadîs-i şerîf de Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in mûcizevî beyanlarından biridir.

Bu hadîs-i şerîfler, Şâfiîler’in delillerindendir. Hanefîler’e göre ise bu hüküm, üç defa yıkama emriyle neshedilmiş, kaldırılmıştır.

Evde Köpek Beslenir mi?

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyururlar:

“İçinde köpek ve canlı resmi bulunan eve melekler girmez!” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 7)

Hz. Âişe (r.a) şöyle anlatır:

Cebrâîl (a.s), Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’e belli bir saatte geleceğini vaad etmişti. Vakit gelmiş, fakat Cebrâîl (a.s) gelmemişti. Allah Rasûlü (s.a.v) elinde bulunan sopayı yere attılar ve:

“Allâh da rasûlleri de vaadlerinden caymazlar!” buyurdular.

Sonra etrâfa bakınmaya başladılar. Bir de ne görsünler; sedirin altında bir köpek yavrusu! Bunun üzerine:

“−Ey Âişe! Bu yavru buraya ne zaman girdi?” diye seslendiler.

Ben de:

“−Allâh’a yemîn ederim ki bilmiyorum.” dedim.

Emir verdiler, köpek yavrusu evden çıkarıldı. Cebrâîl (a.s) da hemen geldi.

Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v):

“–Bana söz verdin, ben de bekledim ama gelmedin.” dediler.

Cebrâîl (a.s):

“–Gelmemi, evinizdeki köpek engelledi. Biz melekler, içinde köpek ve sûret bulunan eve girmeyiz.” cevabını verdi. (Müslim, Libâs 81, 82. Ayrıca bkz. Buhârî, Bed’ü’l-halk 7, Libâs 94; İbn-i Mâce, Libâs 44)

Bu rivayetlerden evin içinde köpek beslemenin doğru olmadığı anlaşılıyor. Zira köpeğin nefesi ve salyası necistir. Nitekim köpeklerin salyalarından, tüylerinden ve hattâ nefeslerinden çeşitli bulaşıcı hastalıkların husûle geldiği, artık günümüzde şüphe götürmez bir ilmî gerçektir. Üstelik bunlar, ilmin bugünkü ulaştığı noktada tespit edebildiği gerçeklerdir. İslâm’ın bu husustaki ölçülerinin henüz bilinmeyen kim bilir daha nice hikmetleri bulunmaktadır.

Hadîs-i şerîfte buyrulduğu gibi eve tesâdüfen girmiş olan bir köpek yavrusu sebebiyle Cebrâîl (a.s), Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in yanına gelmemiştir. Bir de hiçbir sebep yokken irâdî olarak içinde köpek beslenen evlerin hâlini düşünmek gerekir! Zira Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in, Hz. Âişe’ye:

“–Bu köpek yavrusu buraya ne zaman girdi?” diye sorması ve onun da:

“–Vallâhi bilmiyorum.” diye yemin ederek cevap vermesi de gösteriyor ki, bir müslümanın evinde bile bile köpek bulundurması söz konusu olamaz. Bu hâdise de, sebepsiz değil, mü’minler için bir hükmün zâhir olması hikmetine binâen vukû bulmuştur.

Ancak avcılık, çobanlık ve bağ-bahçe bekçiliği gibi vazîfeler için -evin dışında olmak kaydıyla- köpek beslenmesine müsâade edilmiştir. Zira bu, bir ihtiyâcı karşılamaktadır.

Köpeğin eve alınmaması, ona karşı menfî (olumsuz) bir tavır takınmayı da gerektirmez. Yâni köpeklerin aç bırakılması veya onlara kötü muâmele edilmesi söz konusu olamaz. Bilakis İslâm, merhameti bütün mahlûkâta şâmil bir sûrette telkin ettiği için, köpeklerin de hayatlarının korunmasını, diğer mahlûkât gibi onlara da şefkat ve merhametle muâmele edilmesini emretmiştir.

Nitekim bir hadîs-i şerîfte, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe su veren günahkâr bir kadının Cennetlik olduğu haber verilmiştir.[1]

Târihimizde de mahlûkâta merhamet duygusunun müesseseleşerek çeşitli vakıflar kurulduğu ve bu vakıfların şefkat elinin, himâyeye muhtaç hayvânâta kadar uzandığı, mâlum ve meşhurdur.

Dolayısıyla mühim olan, köpek besleme husûsunda da İslâm’ın belirlemiş olduğu meşrûiyet sınırlarına riâyet etmektir.

Kedi ise evcil bir hayvandır; onun evde bulunmasında mahzur yoktur.[2]


[1] Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Selâm 155.

[2] Bkz. Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi, İstanbul 1429, III, 78-81.

%d bloggers like this: