Ebû Hüreyre (r.a)’den nakledildiğine göre bir gün Rasûlullah (s.a.v) Mescid-i Şerîf’e girmişlerdi. O esnada bir sahabî daha girip namaz kıldıktan sonra Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in huzuruna gelip selâm verdi. Efendimiz (s.a.v) onun selâmına mukabelede bulunduktan sonra:
“–Dön de yeni baştan kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın!” buyurdular. O kimse dönüp önceki gibi namaz kıldıktan sonra gelip Nebiyy-i Ekrem’e selâm verdi. Rasûlullah (s.a.v) yine:
“–Dön de yeni baştan kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın!” buyurdular. Bu durum üç kere tekrar etti. Nihâyet o kimse:
“–Seni hak ile gönderen Zât-ı Ecell-ü Aʻlâ’ya yemin ederim ki bundan daha güzelini kılamıyorum, bana doğrusunu öğret!” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular:
“–Namaza kalktığında tekbir al. Sonra ezberden ne kadar kolayına gelirse o kadar Kur’ân oku. Sonra rükûya varıp mutmain oluncaya (yani âzâların sakinleşip hareketleri duruncaya) kadar bekle! Sonra başını kaldırıp tam olarak doğrul ve bir müddet ayakta bekle! Sonra secdeye varıp sakinleş ve biraz bekle. Sonra başını kaldırıp otur ve sakinleş! Bunu namazının bütününde böylece yap!” (Buhârî, Ezân, 95)
Şerh:
Bu hadis, fakihler arasında Hadîsü’l-Müsîi Salâtehû (Namazını kötü kılan hadîsi) nâmıyla şöhret bulmuştur.
Bu hadise bakarak namazda tâdil-i erkân’ı farz görenler olmuştur. İmam Ebû Yusuf bunlardandır. Tâdil-i erkân, namazın kıyam, rükû ve secde gibi her rüknünü acele etmeden sükûnetle yerine getirmek ve bu rükünleri yaparken uzuvların sakinleşip hareketlerinin bir müddet durmasıdır. Meselâ rükûdan kalkarken vücut dimdik bir hale gelmeli ve sükûnet bulmalı, en az bir kere “Sübhânallahi’l-Azîm” diyecek kadar ayakta durup ondan sonra secdeye varmalıdır. Secdede ve her iki secde arasında da böylece en az bir tesbih miktarı durmalıdır.
Tâdil-i erkân, İmam Âzam ile İmam Muhammed’e göre vaciptir. İlk görüşe göre, tâdil-i erkân yapılmaksızın kılınan bir namazı yeniden kılmak gerekir, ikinci görüşe göre ise, tâdil-i erkânı terk eden kişinin sehiv secdesi yapması gerekir. Fakat böyle bir namazı yeniden kılmak daha iyidir. Böylece ihtilaftan kurtulmuş oluruz. Ayrıca kerahetle kılınan namazları da yeniden kılmak vacip görülmüştür.
Hayatın en kıymetli anları namazda geçenlerdir. Dolayısıyla o anları çabucak bitirmek için acele etmek insanın kârına değildir.