Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Bazı Tavsiyeleri

Muâz bin Cebel (r.a)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) bir gün onun elini tutarak:

“–Ey Muâz! Allah’a yemin ederim ki, ben seni gerçekten seviyorum!” buyurdu.

Muâz (r.a) da:

“–Anam babam size fedâ olsun yâ Rasûlallah! Ben de sizi çok seviyorum!” karşılığını verdi.

Daha sonra Peygamber Efendimiz, ona şöyle buyurdu:

“–Ey Muâz! Sana kıldığın her namazın sonunda:

اَللّٰهُمَّ أَعِنِّي عَلَى ذِكْرِكَ وَشُكْرِكَ وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ

«Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce kulluk yapabilmek hususunda bana yardım eyle!» duasını hiç bırakmamanı tavsiye ediyorum.” (Ahmed, V, 244-245; Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1522; Nesâî, Sehv, 60/1301)

*

Fedâle bin Ubeyd (r.a.)’in şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Rasûlullah (s.a.v), bir adamın namazında Allah Teâlâ’yı senâ etme­den ve Peygamber Efendimiz’e salevât getirmeden dua ettiğini duymuştu. Bunun üzerine:

“–Şu adam acele etti!” buyurdu.

Sonra adamı çağırıp ona -veya bir başkasına-:

“–Sizden biriniz namaz kıldığı vakit, önce Rabbini tâzim ve se­nâ etsin, sonra Peygamber’e salevât getirsin, bundan sonra da istediği şekilde dua etsin!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Vitir, 23/1481)

*

Ebû Hüreyre (r.a)’den: Allah Rasûlü (s.a.v):

“–İmanınızı yenileyiniz!” buyurdu. Ashâb-ı kirâm:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, imanımızı nasıl yenileyelim?” diye sordular. Rasûlullah (s.a.v) de:

“–«Lâ ilâhe illallâh» sözünü çokça söyleyiniz!” cevabını verdi. (Ahmed, II, 359; Hâkim, IV, 285/7657)

*

Ebü’d-Derdâ (r.a) anlatıyor: Canımdan çok sevdiğim Rasûlullah (s.a.v), bana şu tavsiyede bulundu:

“Param parça edilsen, ateşlerde yakılsan bile, sakın hiçbir şeyi Allah’a şirk koşma! Hiçbir farz namazını da kasden terk etme! Kim namazı bile bile terk ederse, o kişi Allah Teâlâ’nın himâyesinden ve hıfz u emânından uzak kalır.” (İbn-i Mâce, Fiten, 23)

*

Rebîa bin Kâ’b (r.a) şöyle anlatır:

Peygamber Efendimiz’in yakınında geceler, ona abdest suyunu getirir ve diğer ihtiyaçlarını görürdüm. Bir gün Allah Râsûlü (s.a.v) bana:

«–İste!» buyurdu. Ben de:

«–Cennette seninle beraber olmayı isterim» dedim. Efendimiz (s.a.v):

«–Başka bir şey istesen olmaz mı?» buyurdu. Bu sefer ben:

«–Dileğim ancak budur!» dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):

«–Öyleyse çokça secde ederek kendin için bana yardımcı ol!» buyurdu.” (Müslim, Salât, 226; Ahmed, III, 500)

Sevbân (r.a), Peygamber Efendimiz’e:

“–Bana öyle bir amel söyle ki onu yaptığımda Allah beni cennetine koysun!”

“–Allah’a en sevgili amel hangisidir?” gibi sorular sorduğunda, Rasûlullah (s.a.v), ona şu cevabı vermiştir:

“–Allah için çokça secde etmeye bak! Zira kendisi için bir secde yaptığında, Allah Teâlâ seni bir derece yükseltir ve bir günahını siler.” (Müslim, Salât, 225)

Efendimiz (s.a.v), diğer bir sahâbîye de:

“(Âhirette) bana kavuşmak istersen, secdeleri çoğalt!” buyurmuştur. (Ahmed, III, 428)

*

Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a) diyor ki:

Bir adam Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e geldi ve:

“–Yâ Rasûlallah! Bana (dini) öğret, ancak kısa ve öz olsun!” dedi.

Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):

“–Namaza kalktığında, dünyaya vedâ eden bir kimse gibi namaz kıl! Özür dilemen gereken bir sözü söyleme! İnsanların elinde bulunan şeylerden de ümidini kes!” buyurdu. (İbn-i Mâce, Zühd, 15; Ahmed, V, 412)

*

Fadl bin Abbâs (r.a) der ki: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rekâtta bir teşehhüde oturursun. Derin bir huşû içinde olur, tazarrû ve niyazda bulunursun. Tevâzû ve tezellül izhâr edersin. (Namazı bitirince de) ellerini, içleri yüzüne dönük olarak Yüce Rabbine kaldırıp; «Yâ Rabbî! Yâ Rabbî!» diye yalvarırsın. Kim böyle yapmazsa namazı eksiktir.” (Tirmizî, Salât, 166/385. Krş. Ahmed, I, 211; IV, 167; Ebû Dâvûd, Tatavvuʻ, 13/1296)

*

Ebû Hüreyre (r.a) der ki:

Bir gün Rasûlullah (s.a.v) mescide geldi. Ardından bir adam da girdi ve bir kenarda namazını kıldıktan sonra gelip Rasûlullah’a selâm verdi. Allah Rasûlü (s.a.v) selâmına mukâbelede bulunduktan sonra:

“–Dön namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmadın!” buyurdu.

Adam dönüp aynı şekilde bir daha namaz kıldı ve gelip Peygamber Efendimiz’e selâm verdi.

Efendimiz (s.a.v) yine:

“–Dön namaz kıl, çünkü sen namaz kılmadın!” buyurdu.

Bu durum üç defa tekrar etti. Sonunda adamcağız:

“–Seni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki bundan daha iyisini yapamıyorum, bana doğrusunu öğret!” dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“–Namaza kalktığında tekbir al, sonra ezberindeki Kur’ân âyetlerinden kolayına gelen bir kısmını oku. Ardından rükûya var ve bir müddet öylece bekle, sonra kalk ve iyice doğrul, sonra secdeye git ve bir müddet o hâlde kal, sonra da kalk ve bir müddet otur. İşte, bunu bütün namazına tatbik et!” (Buhârî, Ezân, 95, 122; Eymân, 15; İsti’zân, 18; Müslim, Salât, 45. Ayrıca bkz. Tirmizî, Salât, 110/302; Ebû Dâvud, Salât, 143-144/856; Nesâî, İstiftâh, 7/882; İbn-i Mâce, İkâmet, 72)

*

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Allah Teâlâ, rükû ve secdeleri arasında belini dümdüz etmeyen kişinin namazına bakmaz (değer vermez).” (Ahmed, II, 525)

*

Ümmü Ferve (r.a) şöyle der:

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e:

“–Amellerin hangisi daha faziletlidir?” diye soruldu.

Allah Rasûlü (s.a.v):

“–İlk vaktinde kılınan namazdır” buyurdu. (Tirmizî, Salât, 13/170; Ebû Dâvûd, Salât, 9/426. Ayrıca bkz. Buhârî, Mevâkît, 5; Cihâd, 1; Müslim, Îmân, 137-139)

*

Rasûlullah (s.a.v) bir defâsında şöyle buyurmuştur:

“Allah, kardeşim Abdullah bin Revâha’ya rahmet etsin! Namaz vakti nerede girse, hemen orada durup (namazını kılar).” (Heysemî, IX, 316)

*

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.” (Buhârî, Ezân, 30; Müslim, Mesâcid, 249)

*

Ashâb-ı kirâm ve onları güzelce tâkip eden selef-i sâlihîn, namazlarını huşû ile kılmaya çok ehemmiyet vermişlerdir. “Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler”[1] âyeti tefsir edilirken Hz. Ebû Bekir’in namaz esnasındaki huşû halinden bahsedilir ve onun sanki bir direk gibi dümdüz ve hareketsiz durduğu nakledilir.[2] Abdürrazzak şöyle der: “Mekke ehli; «İbn Cüreyc (v. 150/767)[3] namazı Atâ’dan, o İbn Zübeyr’den, o Ebû Bekir’den, o da Nebiyy-i Ekrem’den aldı» diyorlar. Ben İbn Cüreyc’den daha güzel namaz kılan birini görmedim.”[4]

*

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in sevgili torunları Hz. Hasan (r.a), abdest alıp bitirdiğinde rengi değişirdi. Bunun sebebi sorulduğunda ise şöyle buyururdu:

“–Yüce Arş’ın Sâhibi’nin huzûruna girmek isteyen kişinin hakkı, renkten renge girmektir.” (İbn-i Hallikân, Vefeyâtü’l-aʻyân, II, 69)

*

Tâbiînden Saîd bin Müseyyeb namazda sakalı ile oynayan birini gördüğünde:

“Bunun kalbi huşû duysaydı, âzâları da huşû içinde olurdu” demiştir. (Abdurrazzâk, Musannef, II, 266-267)

*

Ebû Hüreyre (r.a) der ki: Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Kim yalan konuşmayı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse, Allah’ın o kimsenin yiyip içmeyi bırakmasına ihtiyacı yoktur.” (Buhârî, Savm, 8; Edeb, 51. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Savm, 26/2362; Tirmizî, Savm, 16/707; İbn-i Mâce, Sıyâm, 21)

*

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlardır:

“Altına ve gümüşe sahip olup da bunların hakkını vermeyen kimseler var ya işte Kıyamet günü sahip oldukları o altınlar ve gümüşler ateşten levhalar hâline getirilecektir. Sonra iyice kızgınlaşsın diye Cehennem ateşine sokulacaktır. Ardından bu levhalarla sâhibinin yanı, alnı ve sırtı dağlanacaktır. Bu plakalar her soğuduğunda yeniden Cehennem ateşine sokularak kızdırılacak ve aynı azap devam edecektir. Bu iş, uzunluğu elli bin sene olan bir günde gerçekleşecektir. Nihayet Allah Teâlâ kullarının arasında hükmünü verecek ve o kul gideceği yolu görecektir, ya Cennet’e veya Cehennem’e!” (Müslim, Zekât, 24)

*

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Allah -azze ve celle- «Sen infak et ki, ben de sana infak edeyim» buyurdu. Allah’ın hazîneleri geniştir. Bütün mahlûkâta verdiği rızıklar O’nun hazînesinden hiçbir şey eksiltmez. O, gece gündüz ardı arkası kesilmez infaklarda bulunur. Semâ ve arzı yarattığı günden beri Allah’ın infak ettiği şeyleri bir düşünün! Bunlar, O’nun mülkünden hiçbir şey eksiltmemiştir.” (Buhârî, Tefsîr, 11/2; Tevhîd, 22)

*

Rasûlullah (s.a.v) Hz. Ebû Bekir’e şöyle buyurmuştur:

“Ey Ebû Bekir, üç şey vardır ki haktır:

– Bir kula zulmedilir de o da Allah -azze ve celle- için ona göz yumar, ondan yüz çevirirse Allah Teâla bu sebeple o kula yardımını daha da artırır.

– Kim akrabalık ve dostluk bağlarını kuvvetlendirmek niyetiyle «verme» kapısını açarsa Allah Teâlâ mutlaka onun malına bereket verir, çoğaltır.

– Kim de malını artırmak için «isteme» kapısını açarsa Allah (c.c) onun malını daha da azaltır.”[5]

*

Hadis-i şeriflerde şöyle haber verilir:

“Suyun ateşi söndürdüğü gibi sadaka da günah(ın azâbını) söndürür.” (Tirmizî, Îmân, 8/2616. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Fiten, 12)

“Sadaka, Rabbın öfkesini söndürür ve kişiyi kötü ölümden uzaklaştırır.” (Tirmizî, Zekât, 28/664)

“İnsanlar arasında hüküm verilinceye kadar, herkes sadakasının gölgesinde olacaktır.”

Bu hadisi bize nakleden râvîlerden biri olan Ebü’l-Hayr, hergün mutlaka bir sadaka vermeye gayret ederdi. Bu bir kek, bir soğan ve benzeri şeyler olsa bile. (Ahmed, IV, 147-8; Heysemî, III, 110)

*

Ebû Hüreyre (r.a) der ki:

Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’e bir adam geldi ve:

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Hangi sadakanın sevabı daha büyüktür?” diye sordu.

Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:

“–Sıhhatin yerinde ve cimriliğin üzerindeyken, fakir düşmekten korkup daha zengin olmayı ümid ederken verdiğin sadakanın sevabı daha büyüktür. Bu işi can boğaza gelip de, «Falana şu kadar, filana bu kadar!» demeye bırakma! Zaten o mal vârislerinden şunun veya bunun olmuştur.” (Buhârî, Zekât, 11; Vasâyâ, 17; Müslim, Zekât, 92)

*

İslâm’a girmeden evvel büyük bir yahûdi âlimi olan Abdullah bin Selâm (r.a) şöyle anlatır:

Rasûlullah (s.a.v) Medîne’ye geldiğinde, insanlar koşuşarak onun etrafını sardılar.

“Rasûlullah (s.a.v) geldi, Rasûlullah (s.a.v) geldi, Rasûlullah (s.a.v) geldi!” diye ilan edildi.

Ben de ona bakmak için insanların arasına karıştım. Allah Rasûlü’nün mübarek yüzünü görünce, anladım ki onun yüzü, yalancı yüzü olamaz. Efendimiz’den işittiğim ilk sözler şunlar oldu:

يَا أَيُّهَا النَّاسُ! أَفْشُوا السَّلَامَ وَأَطْعِمُوا الطَّعَامَ وَصِلُوا الْأَرْحَامَ وَصَلُّوا بِاللَّيْلِ وَالنَّاسُ نِيَامٌ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ بِسَلَامٍ

“Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemek yediriniz, akrabanızla ilginizi ve onlara yardımınızı devam ettiriniz! İnsanlar uyurken siz geceleri namaz kılınız! Bu sâyede selâmetle cennete girersiniz.(İbn-i Mâce, Et’ime, 1; İkâmet, 174; Tirmizî, Kıyâmet, 42/2485)

* 

Âişe (r.a) der ki:

Rasûlullah (s.a.v), Ramazan’ın son on gününde mescide çekilerek kendini ibadete verir ve şöyle buyururdu:

“Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on günü içinde arayınız!” (Buhârî, Leyletü’l-Kadr, 3; Müslim, Sıyâm, 219; Tirmizî, Savm, 72/792)

Hz. Âişe (r.a) der ki: Peygamber Efendimiz’e:

“–Ey Allah’ın Rasûlü! Kadir Gecesi’nin ne zaman olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim?” diye sordum.

Rasûlullah (s.a.v) şöyle cevap verdi:

اَللّٰهُمَّ إنَّكَ عَفُوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّي

“«Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin; beni affeyle!» diye dua et!” (Tirmizî, Deavât, 84/3513; İbn-i Mâce, Dua, 5; Ahmed, VI, 171, 182, 183)

*

Rasûlullah (s.a.v), hata ederek alışverişine yalan ve yemin karıştıran tâcirlere, sadaka vermek sûretiyle bu günahlardan arınmaya çalışmalarını tavsiye etmiştir. (Ebû Dâvud, Büyû’, 1/3326-7; Tirmizî, Büyû’, 4/1208)

{

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in yanında bir kişinin çok ibadet ve gayret ettiğinden bahsedildi. Başka birinin de çok veraʻ sâhibi olduğundan (yani haram ve şüpheli şeylerden şiddetle kaçındığından) bahsedildi.

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v):

“‒Hiçbir şey veraʻa denk olamaz!” buyurdular. (Tirmizî, Kıyâmet, 60/2519)

*

Allah Rasûlü (s.a.v), her fırsatta ashâbına ve ümmetine takvâyı tavsiye ederdi. Meselâ ashâbına yaptığı hitâbelerde hep takvâyı tavsiye etmiştir.[6]

Kendisine gelip:

“–Yâ Rasûlallah! Yolculuğa çıkıyorum; bana tavsiyede bulun!” ricâsında bulunan sahâbîsine:

“–Senin için en lüzumlu şey Allah’a karşı takvâ sahibi olmandır…” buyurmuştu. (Tirmizî, Deavât, 45/3445)

 Huzûruna çıkıp:

“–İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir?” diye soranlara yine takvâ ve güzel ahlâkı tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Birr, 62/2004; İbn-i Mâce, Zühd, 29)

*

Allah Rasûlü (s.a.v) şu tavsiyede bulunmuştur:

“Şeytan insanın kurdudur. Tıpkı sürüden ayrılan koyunu kapan kurt gibi. Sakın gruplara bölünmeyin. Cemaatten, toplumdan ve mescidlerden ayrılmayın.” (Ahmed, II, 400; V, 335; Hâkim, I, 73/59)

“Şeytan tek kişi ile iki kişiye musallat olup vesvese verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara musallat olamaz.” (Muvatta’, İsti’zân, 36)

*

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplamadan evvel, sâlih ameller işlemekte acele ediniz! Öyle zamanlar geldiğinde insan, sabah mü’min iken akşama kâfir olarak çıkar; akşam mü’min iken sabaha kâfir olarak çıkar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.” (Müslim, Îmân, 186. Ayrıca bkz. Tirmizî, Fiten, 30; Zühd, 3; İbn-i Mâce, İkâme, 78; Ahmed, II, 303, 372, 523)

*

Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Yedi şey gelmeden evvel, sâlih ameller işlemekte acele ediniz! Yoksa gerçekten siz;

1. (İbadeti, haram ve helâl hudutlarını) unutturan fakirlik,

2. Azdıran zenginlik,

3. (Her şeyi) bozup perişan eden hastalık,

4. Aklı ve idrâki zaafa uğratarak saçma-sapan konuşturan ihtiyarlık,

5. Ansızın geliveren ölüm,

6. Gelmesi beklenen şeylerin en şerlisi Deccâl ve,

7. Kıyametten başka bir şey mi beklediğinizi sanıyorsunuz? Kıyâmet ise, belâsı en müthiş ve en acı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 3/2306)

* 

Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v):

“–Her müslümanın sadaka verip iyilikte bulunması gerekir” buyurdu.

Ashâb-ı kirâm:

“–Yâ Nebiyyallah! Sadaka verecek bir şey bulamayan kişinin ne yapması lâzımdır?” diye sordular.

Rasûlullah (s.a.v):

“–Çalışıp elinin emeğiyle kazanır, hem kendisine faydalı olur, hem de tasadduk eder” buyurdu.

“–Buna gücü yetmeyen ne yapmalı?” dediler.

“–Darda kalana, ihtiyaç sahibine yardım eder” buyurdu.

“–Buna da gücü yetmezse?” dediler.

“–İyilik yapar ve kötülükten uzak durur. Bu da onun için sadakadır!” buyurdu. (Buhârî, Zekât, 30; Edeb, 33; Müslim, Zekât, 55)

“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e bir bedevî gelerek:

«–Ey Allah’ın Rasûlü, bana, cennete girmeme vesile olacak bir amel öğretiver» dedi. Allah Rasûlü:

«–Sözü kısa söyledin ama çok mühim ve büyük bir şey istedin. Bir canı âzâd et ve köleyi hürriyetine kavuştur» buyurdu. Sahâbî:

«–Yâ Rasûlallah, ikisi de aynı şey değil mi?» diye sordu. Allah Rasûlü (s.a.v):

«–Hayır. Bir canı âzâd etmek (ıtku’n-neseme), tek başına senin bir köleyi âzâd etmendir. Köleyi hürriyetine kavuşturmak (fekkü rakabe) ise kölelikten kurtulması için çalışıp gayret göstermen ve anlaşmalı kölenin ücretini ödeyebilmesi için maddî yardımda bulunmandır» diye cevap verdikten sonra mübarek sözlerine şöyle devam etti:

«Sonra sütlü bir hayvanı istifade etmeleri için fakir bir âileye ödünç ver ve seninle bağını koparan akrabaya iyilik edip sıla-i rahimde bulun. Bunlara gücün yetmezse açı doyur, susuz olana su ver, mârufu emret ve münkerden nehyet. Bunlara da gücün yetmezse dilini tut, sadece hayır konuş!».” (Ahmed, IV, 299; İbn Hibbân, Sahîh, II, 97/374; Hâkim, II, 236/2861)

*

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Bir gün Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına:

“–Şu kelimeleri kim benden alıp onlarla amel edecek ve (buna ilâveten) onlarla amel edecek olana öğretecek?” buyurdular. Ben hemen atılıp:

“–Ben, ey Allâh’ın Rasûlü!” dedim.

Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- elimden tuttu ve şu beş şeyi saydı:

“- Haramlardan sakınırsan, Allâh’ın en âbid kulu olursun!

– Allâh’ın sana olan taksîmine râzı olursan, (kanaatta) insanların en zengini olursun!

– Komşuna ihsanda bulun ki (kâmil bir) mü’min olasın.

– Kendin için istediğini, başkaları için de iste ki (kâmil bir) müslüman olasın!

– Fazla gülme! Çünkü fazla gülmek kalbi öldürür.” (Tirmizî, Zühd, 2/2305; İbn-i Mâce, Zühd, 24

*

Ebû Zerr (r.a) şöyle buyurur:

“Sevgilim Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz bana şu beş şeyi tavsiye etti:

1. Yoksullara merhamet etmemi ve onlarla oturup kalkmamı,

2. Dünyalık husûsunda benden aşağıda olanlara bakmamı, yukarıda olanlara bakmamamı,

3. Akrabalarım benden yüz çevirse bile benim onlarla ilgilenip sıla-i rahimde bulunmamı,

4. Acı da olsa hakkı söylememi,

5. Çokça لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللهِ dememi.”

Hadîsin râvîsi diyor ki: “Bizde bu beş şeyden sadece “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh” sözümüzden başka bir şeyin kaldığını bilmiyorum!” (Ahmed, V, 173)

*

Rasûlullah (s.a.v), câhiliye devrinde ticaret ortaklığı yaptığı Sâib ibn-i Abdullah (r.a)’a şu tavsiyede bulunmuştur:

“Ey Sâib! Câhiliye devrinde yaptığın faziletli şeylere İslâm devrinde de devam et. Misafiri ağırla, yetime ikram et ve komşuna iyi davran!” (Ahmed, III, 425)

*

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), kelimenin tam anlamıyla Kur’an ile yatar, Kur’an ile kalkardı. Yatarken nasıl Nâs ve Felâk sûrelerini okur ise[7] gece namaz için uyandığında da Âl-i İmrân sûresinin son on ayetini okuyarak kalkardı.[8] Kur’an, duygularına varıncaya kadar Allah Rasûlü’nün hayatını nasıl yansıtmaktaysa, Rasûl-i Ekrem de yirmi üç yıllık risâlet hayatı boyunca bütün fiillerinde ve hadis-i şeriflerinde daima Kur’an vahyini yansıtmıştı. İşte bu yüzden risalet, Kur’an’la şekillenen bir ömür; Rasûl ise adeta yaşayan bir Kur’an’dı. (Bkz. Hadislerle İslâm, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2013, VI, 499)


[1] Mü’minûn 23/2.

[2] İbn Ebî Şeybe, Musannef, II, 125/7245; Ahmed, Fedâilü’s-sahâbe, I, 207; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, II, 398; İbn Asâkir, XXVIII, 169; Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VI, 85.

[3] Tefsir, hadis ve fıkıh âlimi olup tâbiîndendir.

[4] Ahmed, I, 12; Mervezî, Müsnedü Ebî Bekir es-Sıddîk, s. 204.

[5] Ahmed, II, 436 (Şuayb Arnaût “hasen li-ğayrihi” olduğunu söyler); Taberânî, el-Muʻcemü’l-evsat, VII, 190.

[6] Meselâ bkz. Ebû Dâvûd, Sünnet, 5; Tirmizi, İlim, 16; İbn-i Mâce, Mukaddime, 6.

[7] Buhârî, Deavât, 12.

[8] Buhârî, Tefsîr, 3/20; Müslim, Müsâfirîn, 182.

%d bloggers like this: