Râhip Bahîra Kıssası

Ebû Tâlib ticaret için Şam’a gittiğinde 9, 10 veya 12 yaşında olan Fahr-i Kâinât (s.a.v) Efendimiz’i de götürmüştü. Busrâ[1] şehrinde Bahîrâ diye bilinen bir rahip, bu Kureyşli kâfileyi yemeğe dâvet etti. Zira bazı sıfatlarından Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’i tanımıştı. Bu kısa karşılaşmanın nihayetinde rahip, Ebû Tâlib’e dikkatli olmasını, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’i yahûdilerden ve rumlardan korumasını tavsiye etti.[2]

Bahîrâ (Cercis), tevhîd inancı üzere kalan Aryüs mezhebi rahiplerindendir. Yahûdiler tarafından şehîd edildiği rivâyet edilir.[3]

Müsteşrikler bu hâdiseden hareketle Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in Bahîra’dan Tevrat ilmini aldığını iddia ederler.

En fazla 12 yaşında olan bir çocuğun bir yemek esnâsında bu kadar ilmi alamayacağını akıldan en küçük nasibi olan bir insan bile bilir. Üstelik arada dil engeli de varken! O zaman ne Tevrat ne de İncil’in Arapça tercümesi yoktu.

Oryantalistlerin maksadı İslâmî esasların Tevrat’tan alındığını iddia etmekse peki o zaman Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in o günden peygamberlik gelinceye kadarki 28 senelik hayatında Tevrat’ın tâlimlerinin izi nerede?



[1] Busrâ (Bozrah), Suriye’nin güneyinde Yermük nehrinin kaynağına yakın bir yerde Cebel-i Dürüz’ün (Cebel-i Arab) batı yamacında, denizden 850 m. yükseklikte verimli bir ovada kurulmuştur. Bugünkü Ürdün-Suriye sınırının 30 km. kadar kuzeyinde, bağlı bulunduğu Der’â’nın (eski adı Ezriât) 41 km. güneydoğusunda ve Şam’ın 141 km. güneyinde yer alır. O dönemde Busrâ panayırı önemli bir pazar olmuştu.

İbn-i Batûta, hacıların Dımaşk’tan ayrıldıktan sonra küçük bir şehir olan Busrâ’ya gittiklerini ve geride kalanların kafileye yetişebilmeleri için orada dört gün beklemelerinin âdet olduğunu belirttikten sonra, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in Hz. Hatice adına ticaret için buraya geldiğinde devesinin çöktüğü yere büyük bir cami yapılmış olduğunu ve Havran bölgesi halkının camiyi ziyaret ettiğini yazar. Câmiu Mebreki’n-nâka isimli bu caminin inşa sebebi olarak, Suriye’ye (Şam) gönderilen Kur’ân-ı Kerîm’in ilk nüshasını taşıyan devenin burada çöktüğü ve nüshanın burada muhafaza edildiği rivayeti de bulunmaktadır.

[2] Bkz. Tirmizî, Menâkıb, 3; İbn-i İshâk, s. 54-55; İbn-i Sa’d, I, 153-155.

[3] Tâhiru’l-Mevlevî, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, sad. Abdullah Sert, İstanbul: Bahar Yayınları, 1974, II, 100-101.

%d bloggers like this: