“Allah (c.c) temizdir, temizliği sever!”[1] Zâhiren ve bâtınen temizlenen, şirkten, hevâdan ve kalbî hastalıklardan uzaklaşan; inanç, söz, fiil, ahlâk ve hâl bakımından tertemiz olan kullarını sever. İnsana vücudunu, gözünü, kulağını, dilini, kalbini, aklını, zihnini temiz tutmasını emreder. Nitekim İslâm’ın ilk vahyi ile birlikte maddî ve mânevî temizlik başlamıştır. İlk inen âyetlerde “Elbiseni tertemiz tut, kötü şeyleri terk et!” emri gelmiştir.[2]
Beden Temizliği
Rasûlullah (s.a.v) “Temizlik imanın yarısıdır” buyurmak sûretiyle[3] beden temizliğinin iman ve ibadetle yakın alâkasına dikkat çekmiştir. Bu sebeple fıkıh kitaplarımız hep temizlik konularıyla başlar. Hem de öncelikle suların temizliğiyle… Öyle ki kullanılacak suyun rengine, kokusuna ve tadına varıncaya kadar araştırılır.
Temizlik tuvalette başlar. Müslümanlar ihtiyaçlarını dikkatlice giderip güzelce taharetlenirler. Üzerlerine necaset sıçratmamak için gereken tedbirleri alarak bedenlerini ve elbiselerini pislikten korurlar.
İnsanlar, câhiliye devrinde temizliğe ihtimam göstermiyorlardı. İslâm, onları temizliğe alıştırmak için ilk zamanlar ateşte pişmiş yağlı yemek yedikten sonra abdest almayı farz kıldı. Müslümanlar arasında temizlik iyice yerleşip yayıldıktan sonra, kolaylık olmak üzere bu hüküm kaldırıldı.[4]
Rasûlullah (s.a.v) Müslümanları maddî ve mânevî olarak devamlı temiz durmaya teşvik ederek şöyle buyurdular:
“ …Ancak mü’min kimse, devamlı abdestli bulunmaya gayret eder.”[5]
“Kim abdestli olduğu hâlde yeniden abdest alırsa, Allah Teâlâ bu sebeple kendisine on hasene yazar.”[6]
Yine Efendimiz (s.a.v) yemeğin bereketinin, öncesinde ve sonrasında elleri yıkamakta olduğunu bildirmiştir.[7]
İslâm’ın temizlikle ilgili emirlerini külfet olarak görmemelidir. Bunun sebebini Yüce Rabbimiz şöyle beyan ediyor: “…Allah (c.c) size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.”[8]
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Peygamberlerin sünneti beştir. Bu beş şey fıtrat gereğidir: Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek, bıyıkları kısaltmak.”[9]
Ebû Vâsıl anlatıyor: Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye rastladım, benimle musâfaha yaptı. Tırnaklarımı uzun buldu ve şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular: «Sizden öyleleri var ki semâ haberleriyle ilgilenir. Hâlbuki tırnaklarını (yırtıcı) kuş tırnağı gibi uzatmıştır da diplerinde cünüplük, kir-pas ve pislik yuva tutmuştur».”[10]
Bir temizlik medeniyeti olan İslâm sağ ve sol elin kullanılacağı yerleri bile ayırmıştır. Rasûlullah (s.a.v) sağ elini temiz işlerinde ve yemekte, sol elini de tuvalet temizliği ve diğer kirli işlerde kullanırdı.[11]
Allah Rasûlü’nün bir koku şişesi vardı, onunla devamlı kokulanırdı.[12] Elbisesinde nâhoş kokuların bulunmasını asla istemezdi. Bir defasında terleyince hırkasından yün kokusu gelince onu çıkarmıştı. O dâimâ güzel kokulardan hoşlanırdı.[13] Gece karanlığında bile güzel kokusundan tanınırdı.[14]
Ağız Temizliği
Kelâmullah’ın mecrâı olması hasebiyle Müslümanlar ağız temizliğine ayrı bir önem verirler. “Ağızlarınızı temizleyin. Zira o Kur’ân’ın yoludur” derler. Onu boş ve çirkin sözlerden, gıybetten, haram ve pis şeyleri yemekten korurlar. Misvak kullanarak necasetten temizlerler.
Rasûlullah (s.a.v) gece teheccüde kalkınca mübarek ağzını misvâkla güzelce temizlerdi.[15] Gündüz dışardan gelip evine girdiği zaman ilk yaptığı iş yine ağız temizliği idi.[16] Dişleriyle birlikte dilini de iyice temizlerdi.[17] Ağız temizliği, Allah Rasûlü’nün gece gündüz devamlı yaptığı bir fiil olduğu için sünnet-i müekkededir. O, son nefesini verirken dahî dişlerini misvaklamıştır.
Rasûlullah (s.a.v) her namazdan önce bu temizliği ısrarla isterdi. Bir defasında kendisine kavut ıslatılıp ikram edilmişti. Ondan yedikten sonra akşam namazı için kalkıp ağzını çalkaladı ve namaza durdu. Süt içtikten sonra da yine ağzını çalkalamış ve “Bu yağlıdır” buyurmuştur.[18]
Ebû Eyyûb el-Ensarî (r.a) şöyle anlatır: “Bir gün Rasûlullah (s.a.v) yanımıza çıkarak, «Ümmetimden mütehallilûn ne güzel insanlardır» buyurdular. Ashab-ı kiram: «Mütehallilûn kimdir ey Allah’ın Rasûlü?» diye sordular. Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:
«Onlar, abdest alırken ve yemekten sonra hilallama yapanlardır. Abdestteki hilallama; ağzı, burnu, parmakların ve tırnakların arasını iyice yıkamaktır. Yemekten sonra hilallamak ise, ağzı ve dişleri güzelce temizlemektir. İnsanın yanında bulunan iki meleğe, o kişi namaza durduğunda dişlerinin arasında yemek kalıntısı görmelerinden veya ağzından yemek kokusu gelmesinden daha ağır gelen başka bir şey yoktur!».”[19]
Müslümanların yiyip içtiği şeyler de temizdir. Onlar “hangi yiyecek daha temiz ise” onu alırlar.[20] Allah onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılmıştır.[21]
Mekân Temizliği
İlk müslümanlar evlerini ve yollarını her gün süpürürlerdi, evlerinde bir saman çöpü dahî bulunmazdı.[22] Rasûlullah (s.a.v), “Avlularınızı temizleyin, yahudilere benzemeyin!”[23] buyurmuş, insanların gelip geçtiği yolları, istirahat etmek için oturdukları, gölgelendikleri yerleri, ağaç altlarını, duvar diplerini kirletmeyi kesin bir şekilde yasaklamıştı.[24]
Hele ibadet mekânları pırıl pırıldı. Allah Teâlâ: “…Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim’i temiz tutun!” buyurmuştu.[25] Efendimiz (s.a.v) de Mescid’in tozlarını hurma dallarıyla bizzat kendisi temizlerdi.[26] Bunu gören ashâbı temizliğe daha fazla dikkat ederlerdi.
Rasûlullah (s.a.v) hayvanların üzerindeki kir ve tozların temizlenmesini de isterdi.[27]
Rûh Temizliği
Beden temizliği, rûh temizliğine götürür. Temiz bir beden ve tertemiz kıyafetlerle temiz bir mekânda yapılan ibadetler, insanın rûhunu arındırır.[28] Rûhu aydınlanan insanın duyguları, düşünceleri, sözleri ve bakışları temizlik kazanır. İnsânî ilişkileri temiz olur. Kimseye sıkıntı vermek istemez. Başkasının husûsî alanlarına izinsiz girmez. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Orada hiçbir kimse bulamadınızsa, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, «Geri dönün!» denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah, bütün yaptıklarınızı bilir.”[29]
Müslümanlar bilhassa kadın-erkek ilişkilerinde temizliğe çok dikkat ederler. Allah (cc) şöyle buyrulur: “…Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır…”[30]
Evlilik ve boşanma ile ilgili bir kısım emirlerden sonra şöyle buyurur: “…İşte bununla içinizden Allah’a ve ahiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir. Bu öğüdü tutmanız kendiniz için en iyisi ve en temizidir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”[31]
“…Allah Teâlâ çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever!”[32] Bazı âlimler bu âyette sapık ilişkilerden temizlenmeye teşvik olduğunu söylemişlerdir. Mücâhid, “Eşine arkadan (anal) yaklaşan kimse, bu âyette bahsedilen temizlenenlerden değildir” demiştir.[33] Lût (a.s) sapık kavmine, “Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır (onlarla evlenin); sizin için onlar daha temizdir” buyurmuştur.[34] Ka‘b el-Ahbâr der ki: “Vebâ hastalığının yayıldığını görürsen bil ki zinâ yayılmış demektir.”[35]
İslâm toplumu her yönüyle tertemiz bir toplumdur.[36] “…Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.”[37]
Ama maalesef dünyayı bugün maddî ve mânevî pisliklerin tûfânı kaplamış durumda… Nûh’un gemisi ise İslâm’ın nezâfeti…
Spotlar:
Rasûlullah (s.a.v) bir gün Ashâb-ı Suffe’nin kaldığı mekâna geldiğinde pek hoşlanmadığı bir manzara ile karşılaşmıştı. Çöpler yere bırakılmış, Suffe’nin kenarında bunlar birikmeye başlamıştı. Hemen Ebû Zer’e seslenerek:
“–Bana bir süpürge getir!” buyurdular.
Mübarek elleriyle çöpleri süpürmeye başladılar. Bunu gören Ebû Zer (r.a) ve arkadaşları hemen koştular, yerdeki bez ve odun parçalarını toplayarak Mescid’i temizlediler.[38]
Ashâb-ı kirâm, kendi işini kendi gören kimselerdi. Onlar, cuma namazı vaktine kadar işlerinde çalışır, cuma vakti yaklaşınca işlerini bırakıp namaza gelirlerdi. Bu sebeple vücutları ağır kokardı. Peygamber Efendimiz bunun üzerine ashâbına:
“–Cuma günü yıkansanız!” buyurdu.[39]
Muhammed bin Mansûr anlatır:
“Buhârî’nin meclisindeydik. Bu esnâda orada bulunanlardan biri sakalına yapışan bir çöpü alıp yere attı. Daha sonra Buhârî’ye nazar ettiğimde, bir çöpe bir de insanlara baktığını gördüm. İmâm Buhârî, insanların kendisine bakmadığı bir anda elini uzatıp çöpü yerden aldı ve elbisesinin yenine koydu. Mescitten çıkınca baktım, çöpü cebinden çıkarıp uygun bir yere bıraktı.”[40]
Ebû Musa el-Eş’arî (r.a) Basra’ya vâli olarak gittiğinde şöyle demiştir:
“–Beni size Ömer bin Hattâb gönderdi. Size Rabbinizin Kitâb-ı Kerîmi’ni ve Sünnet-i Seniyye’yi öğreteceğim ve yollarınızı temizleyeceğim.”[41]
Fakihler, zeytinyağı satıcısı ve kasap gibi elbiseleri kirli olanların caminin arka tarafında bulunmasının iyi olacağını söylemişlerdir.
“Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.” (et-Tevbe 9/103)
“(Rasûlüm!) Mü’min erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” (en-Nûr 24/30)
“Lût’un kavmi, koşarak onun yanına geldiler. Daha önce de o kötü işleri yapmaktaydılar. (Lût): «Ey kavmim! İşte şunlar kızlarımdır (onlarla evlenin); sizin için onlar daha temizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu!» dedi.” (Hûd 11/78)
“…Peygamber’in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah’ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah)tır.” (el-Ahzâb 33/53)
“Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (el-Ahzâb 33/33)
“Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle «inandık» diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. «Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!» derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.” (el-Mâide 5/41)
“Kavminin cevabı sadece: «Lût ailesini memleketinizden çıkarın; çünkü onlar (bizim yaptıklarımızdan) uzak kalmak isteyen insanlarmış!» demelerinden ibaret oldu.” (en-Neml 27/56)
“Kavminin cevabı: Onları (Lût’u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı.” (el-Aʻrâf 7/82)
“Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” (Âl-i İmrân 3/55)
“İçinizden biri abdest alacağı zaman burnuna su alsın, sonra o suyu nefesiyle kuvvetlice geri çıkararak burnunu güzelce temizlesin!” (Buhârî, Vudû, 26)
“Benim ümmetim Kıyamet gününde abdest izlerinden dolayı “Yüzleri nurlu, elleri ve ayakları bembeyaz olanlar” diye çağrılacaklardır.” Bu hadisi nakleden Ebû Hüreyre (r.a):
“Artık kim, bu parlaklığını daha ziyâde artırıp uzatmaya güç yetirebilirse bunu yapsın!” demiştir. (Buhârî, Vudû’, 3)
Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a) şöyle buyurur:
“Bir defasında Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in yanına vardım. Ellerindeki bir misvâk ile dişlerini temizlediklerini ve ağızlarında misvâk olduğu halde öğürür gibi «öö‘, öö‘» dediklerini gördüm.” (Buhârî, Vudû’, 73)
Allah (cc) Bedir harbine giderken mü’minlerin üzerine gökten su indirerek onları temizlemiş, şeytanın pisliğini (vesvesesini) gidermiş, kalplerini sağlamlaştırmış ve ayaklarını yere sağlam bastırmıştır.[42] Bir yağmurla onlara kaç nimet bahşetmiştir.
Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Kelâmını da tertemiz sayfalara yazmış ve ona temiz olanlardan başkasının dokunamayacağını bildirmiştir.[43]
Allah Rasûlü’ne âit belli başlı temizlik ve tezyin malzemeleri; ayna, tarak, makas, misvak, sürmelik, koku şişesi denilebilecek bir kutu ve bir de tülbentten ibâret idi. Âlemlerin Efendisi, herhangi bir yolculuk esnâsında da bu tür eşyalarını yanında bulundururdu.[44]
[1] Tirmizi, Edeb, 41/2799.
[2] el-Müddessir 74/4-5.
[3] Müslim, Tahâret, 1.
[4] Ahmed Naîm, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, I, 170-171.
[5] İbn-i Mâce, Tahâret, 4.
[6] Tirmizî, Tahâret, 44/59.
[7] Bkz. Tirmizî, Et‘ime, 39/1846.
[8] el-Mâide 5/6.
[9] Buhârî, Libâs, 63-64.
[10] Ahmed, V, 417.
[11] Ebû Dâvûd, Tahâret, 18/33.
[12] Ebû Dâvûd, Tereccül, 2/4162.
[13] Ebû Dâvûd, Libâs, 19/4074.
[14] Dârimî, Mukaddime, 10.
[15] Buhârî, Vudû’, 73.
[16] Müslim, Tahâret, 43-44.
[17] Buhârî, Vudû’, 73.
[18] Buhârî, Vudû’, 51-52.
[19] Bkz. Heysemî, I, 235, V, 29-30; İbn Hacer, el-Metâlibü’l-âliye, II, 291.
[20] el-Kehf 18/19.
[21] el-A‘râf 7/157.
[22] İbn Ebî Şeybe, V, 264/25921-3.
[23] Tirmizi, Edeb, 41/2799.
[24] Ebû Dâvûd, Tahâret, 14/26; İbn Mâce, Tahâret, 21; Ahmed, I, 299; III, 305; 381; Hâkim, I, 273/594.
[25] el-Bakara 2/125; el-Hac 22/26.
[26] İbn Ebî Şeybe, Musannef, I, 349/4019.
[27] Heysemî, IV, 66-67.
[28] et-Tevbe 9/103; el-Ahzâb 33/33.
[29] en-Nûr 24/28.
[30] el-Ahzâb 33/53.
[31] el-Bakara 2/232.
[32] el-Bakara, 222.
[33] Taberî, Câmiu’l-beyân, III, 743.
[34] Hûd 11/78.
[35] Ebû Nuaym, Hilye, VI, 42.
[36] el-Aʻrâf 7/82; en-Neml 27/56.
[37] et-Tevbe 9/108.
[38] Abdülaziz el-Kaʻkî, Meâlimü’l-Medîneti’l-Münevvere beyne’l-imâreti ve’t-târîh, Beyrut: Müessesetü’t-Târîhi’l-Arabî, 1432, II, 88.
[39] Buhârî, Cumʻa 16, Büyûʻ 15; Müslim, Cumʻa 6.
[40] İbn-i Hacer, Hedyü’s-Sârî, II, 196.
[41] Dârimî, Mukaddime, 46/566; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, V, 264/25923.
[42] el-Enfâl 8/11.
[43] el-Vâkıa 56/79; Abese 80/14; el-Beyyine 98/2.
[44] İbn-i Sa‘d, I, 484.