Allah’a Kurban: Hz. İsmâil (a.s)

İsmâil (a.s) Şam’da doğdu, Harem’e geldi ve Mekke’nin kurulmasına sebep oldu. Çölün ortasında Allah’ın lütfuyla suya kavuştu. Ölümle burun buruna gelmişken tekrar hayata döndü. Bazen hayatından ümid kesilen bebekler büyür ve çok büyük işler yaparlar. Hz. İsmâil de onlardandı. Hâcer vâlidemiz onun ölümünü görmemek için yanından uzaklaşmıştı, ama Allah’tan hiçbir zaman ümid kesilmez. O kullarını hiç ummadıkları yerden rızıklandırır. Onlara da Zemzem’i, “Bi’r-i İsmâil”i ikrâm etti. Bunu gören Cürhüm kabilesi, Hz. Hâcer’den izin alarak ona komşu oldu. İsmâil (a.s) onlar içinde büyüyor ve herkes tarafından seviliyordu.

Canı Cânâna Kurban Etmek

İbrâhim (a.s) zaman zaman gelerek âilesini ziyaret ederdi. İsmâil (a.s), yedi yaşlarına geldiğinde Hz. İbrâhim bir rüyâ gördü. İleri yaşlarda kavuştuğu biricik oğlunu kurban ediyordu. Rüyânın hak olduğunu anlayınca oğlunu yanına alıp vâdiye doğru yöneldi. Hemen şeytan gelip onu Allah’a itaatten alıkoymak istedi. Rüyâsının şeytânî olduğunu söylüyordu. Laînin tuzaklarını iyi bilen İbrâhim (a.s):

“–Ey Allah’ın düşmanı! Vallahi ben Allah’ın emrini şu vâdide mutlaka yerine getireceğim!” dedi. Şeytan ondan ümidini kesince Hz. İsmâil’in önünü kesti:

“–Ey çocuk! Baban seni nereye götürüyor biliyor musun? Vallahi o seni boğazlamaya götürüyor!” dedi. İsmâil (a.s):

“–Babam beni niçin boğazlayacakmış?” diye sordu. Şeytan:

“–Rabbinin emrettiğini sanıyor!” dedi. İsmâil (a.s):

“–O Rabbinin emrettiği şeyi yapsın! Allah’a itaat etmek ne güzel bir şeydir!Ben de emri dinler ve ona boyun eğerim!” dedi.

Bu sefer Şeytan, Hz. Hâcer’e koştu. Ondan da aynı cevabı aldı. Hepsi de Allah’a itaatte birleşmişlerdi. Şeytan, Allah’a muhabbet ve teslîmiyetin simgesi olan bu âileye bir şey yapamayınca öfkesinden çılgına döndü.

İbrâhim (a.s) Sebîr vâdisinde oğlu ile başbaşa kalınca:

“–Yavrucuğum! Ben seni kurban ettiğimi gördüm!” diyerek ilâhî emri haber verdi. İsmâil (a.s):

“–Babacığım! Sana emrolunan şeyi yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın. Her hayır Rabbimizin emrine boyun eğmektedir” dedi. Babasına hiç zorluk çıkarmadı.

İbrâhim (a.s) bıçağı Hz. İsmâil’ın boğazına sürünce sanki bıçak bakır bir levhaya çalınmış gibi oldu. Bıçağı iki veya üç kere daha biledi ise de bir türlü kestiremedi. “Herhalde bu iş Allah’tandır!” dedi.O esnâda Allah teâlâ: “Ey İbrâhim! Rüyâna sadâkat gösterdin! Bu apaçık bir imtihandı. İşte oğluna bedel büyük bir kurbanlık!” buyurdu.İbrâhim (a.s) Cebrail’in getirdiği koçu Mina’da kurban etti.[1]

Canımı Cânân eğer isterse minnet cânıma

Can nedir ki onu kurbân etmeyem Cânân’ıma (Fuzûlî)

İbrahim (a.s) evlâdını Allah’ın emrine fedâ edebildiği için Allah ona bir evlat daha müjdeledi. Nesline peygamberler bereketi ihsân eyledi. Sen Allah’a bir evlât verirsen O da sana bir zürriyet bahşeder.

Usta bir Okçu

İsmâil (a.s) Cürhümlülerden Arapça’yı, ok atmayı, ata binmeyi ve avcılığı öğrenmişti. Mekke hareminin dışına çıkıp avlanarak geçinirlerdi. Hz. İsmâil’in davarları da vardı.[2]

Birgün Nebiyy-i Ekrem Efendimiz Eslem kabilesinden ok atma yarışı yapan iki grubun yanına uğramıştı. Onlara:

“−Ey İsmail oğulları, ok atınız! Şübhesiz sizin (büyük) baba­nız usta bir okçu idi. Ben de bu yarışmada filan oğulları ile beraberim!” buyurdular.

Bunun üzerine karşı taraf ellerini oktan çekti. Rasûlullah (s.a.v) sebebini sorunca:

“−Yâ Rasûlallah! Siz onlarla beraberken biz o tara­fa nasıl ok atarız?” dediler. Rasûlullah (s.a.v):

“−Haydi atınız, ben hepinizle beraberim!” buyurdular.[3]

Şükür ve Kanaat

Hz. İsmâil Cürhüm kabilesinden bir kızla evlendi. Bir müddet sonra İbrâhim (a.s) durumlarını öğrenmek üzere Mekke’ye gelmişti fakat İsmâil’i evde bulamadı. Karısına:

“–İsmâil nerede?” diye sordu. Kadın:

“–Rızkımızı temin etmeye, avlanmaya gitti” dedi. İbrâhim (a.s) ona geçimlerinin ve durumlarının nasıl olduğunu sordu. O da:

“–Çok kötü durumdayız, büyük bir sıkıntı ve darlık içindeyiz” diye hallerinden şikâyet etti. İbrâhim (a.s):

“–Kocan gelince selâmımı söyle, kapısının eşiğini değiştirsin” buyurdu.

İsmâil (a.s) eve gelince bir şeyler hissederek:

“–Ben yokken eve gelen oldu mu?” diye sordu. Hanımı da olanları anlattıktan sonra:

“–Sana selâm söyledi ve kapının eşiğini değiştirmeni istedi” dedi. İsmâil (a.s):

“–O gelen benim babamdır. Bana senden boşanmamı emretmiş. Haydi ailenin yanına dönebilirsin” dedi. Cürhümlüler’den bir başka kadınla evlendi.

Allah’ın dilediği kadar bir zaman geçtikten sonra İbrâhim (a.s) tekrar oğlunu görmeye geldi fakat onu yine evde bulamadı. Hanımına:

“–Geçiminiz, hâliniz nasıl?” diye sordu. Kadın:

“–Çok iyi durumdayız, rahat ve bolluk içindeyiz” diyerek Allah’a hamd ü senâ etti. Ne yiyip ne içtiklerini sorunca “et ve su” dedi. İbrâhim (a.s), “Allah’ım, etlerine sularına bereket ver” diye dua etti.

Sözün burasında Rasûlullah (s.a.v)şöyle buyurdular: “O zamanlar Mekke’de ekin yoktu. Eğer olsaydı tahılın bereketlenmesi için de dua ederdi.”

Hz. İbrâhim’in duası sayesinde et ile su, başka yerde yaşayanlarla kıyaslanmayacak şekilde, Mekkeliler’in sağlığına elverişli olmuştur.

İbrâhim (a.s) bu sefer oğluna, kapısının eşiğine sahip çıkmasını tavsiye etti.

Kâbe’nin Temelleri Yükseliyor

İbrâhim (a.s)bir müddet sonra tekrar Mekke’ye geldi. O sırada İsmâil (a.s) zemzemin yakınındaki büyük bir ağacın altına oturmuş ok yontuyordu. Babasını görünce ayağa kalkıp hasretle kucaklaştılar. İbrâhim (a.s) Allah’ın mühim bir vazife verdiğini, onun da kendisine yardım edeceğini bildirdi. Oradaki yüksekçe bir tepeyi göstererek “Allah, işte şuraya bir ev yapmamı emretti” dedi. İbrâhim (a.s) oraya Kâbe’nin temelini atıp yükseltti. İsmâil (a.s) da taş getiriyordu. Duvarlar yükselince, İsmâil (a.s) “Makâm-ı İbrâhim” diye bilinen taşı getirdi. İbrâhim (a.s) bu taşın üstüne çıkarak inşaata devam etti. Bu esnâda devamlı: “Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur. Şüphesiz sen işitensin, bilensin” diye dua ediyorlardı.[4] Kâbe’yi inşâ edince de Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan eyle, zürriyetimizden de sana teslim olacak bir ümmet çıkar. Bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et. Şüphesiz tevbeleri kabul eden, merhameti bol olan yalnız sensin” dediler. İbrahim (a.s) oğlu İsmâil için husûsî bir dua daha etti: Neslinden insanlara Allah’ın âyetlerini okuyacak, kitabı ve hikmeti öğretecek, onları arındıracak bir elçi çıkarmasını niyâz etti. Rabbinin izzetine, kudretine ve hikmetine îtimâdı tam idi. Allah teâlâ onlara ibadet edenler için Beyt’ini temiz tutmalarını emretti.[5]

Sıra insanları hacca dâvet etmeye gelmişti. Her taraftan akın akın gelen insanlara haccı öğrettiler. İsmâil (a.s), babasının vefatından sonra Kâbe hizmetlerine ve hacca de­vam etti. Kâbe’ye ilk örtüyü astı. Kendisine peygamberlik verildi. O rasûl ve nebî idi, hilim ve teslîmiyet sâhibiydi.[6]

Yüz otuz yedi yaşında vefat etti ve Hicr’e, annesi Hz. Hâcer’in yanına defnedildi.[7]Aleyhimü’s-selâm. Hz. İsmâil’in Kur’ân’da zikredilmesi; sözünde sâdık olması, Allah’ın dinini diğer insanlara anlatması, çevresine namazı ve zekâtı telkin etmesi, insanları ve Allah’ı râzı edecek güzel bir ahlâka sahip, sabırlı, sâlih ve hayırlı kimselerden olması sebebiyledir.[8] Babasına en güzel şekilde itaat etmiş ve pekçok defa duasını almıştı. Gençliğinde bu güzel vasıfları kazandığı için de Allah onun şânını bâkî kılmıştır.


[1] Taberî, Târîh, I, 141; Sâlebî, Arâis, s. 94-95; Hâkim, Müstedrek, II, 555-556; İbn Esîr, el-Kâmil, I, 112; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, I, 157.

[2] Ezrakî, Ahbâru Mekke, II, 128; İbn Kesîr, el-Bidâye, I, 192.

[3] Buhârî, Enbiyâ, 12.

[4] el-Bakara 2/127; Buhârî, Enbiyâ, 9.

[5] el-Bakara 2/125, 128-129.

[6] el-Bakara 2/125, 127-128, 136, 140; Âl-i İmrân 3/84; en-Nisâ 4/163; el-En‘âm 6/86; İbrâhîm 14/37, 39; es-Sâffât 37/100-113.

[7] İbn Saʻd, I, 52; Taberî, Târîh, I, 162.

[8] Meryem 19/54-55; el-Enbiyâ 21/85-86; Sâd 38/48.

%d bloggers like this: