Allah teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyetinde biz kullarına iman etmeyi ve ıslah edici olmayı emrediyor.[1] İmanın yayılması ve ıslâhın gerçekleşmesi için peygamberler ve kitaplar gönderdiğini bildiriyor.[2] İmanı biliyoruz, peki ıslah nedir? Islah, asıl hâlinden, yaratıldığı durum ve gâyeden farklılaşmış ve bozulmuş bir şeyin bozukluğunu gidermek, onu tekrar aslına uygun hâle getirmek, tamir etmek, düzeltmek ve iyilik etmek gibi anlamlara geliyor. İyi olan şeylerin önünü açmak, kötü olan şeylerin önüne geçmek de ıslâhın bir parçasıdır.
Allah (c.c) insanı en güzel kıvamda mükemmel bir şekilde yaratır. Ancak bu kevn ü fesâd âleminde zamanın ilerlemesiyle her şey gibi insanda da bazı yıpranma, aşınma ve bozulmalar meydana gelir. Allah teâlâ ise her şeyin yaratılışa uygun olmasını ve yaratılıştan sapan, bozulan şeylerin düzeltilmesini, sâlih hâle getirilmesini ister. Bu sebeple ıslah faaliyetleri çok büyük bir önem arzeder. İnsanın bedeninde, maddî ve mânevî hayatında, beşerî münâsebetlerinde ve yaşadığı yeryüzünde meydana gelen her türlü bozulmanın derhâl ıslâhına, düzeltilmesine yönelmek gerekir.
İnsan bu dünyadan ebedî âleme bozulmuş bir vaziyette gitmemelidir. Elinden geldiği kadar kendini düzelterek ilk yaratıldığı sâfiyete yakın bir sûrette Rabbinin huzuruna çıkmalıdır. Sâlihlerden olmak işte bu anlama gelir. Yani insanın kendini düzelterek Allah’ın istediği kıvama yaklaşması. Bunun ne kadar önemli olduğunu şu âyetten anlıyoruz: “Herhangi birinize ölüm gelip de: «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip sâlihlerden olsam!» demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın.”[3] Demek ki ölüm geldiğinde insanın içinde kavrulacağı en büyük pişmanlık, sâlih bir kul olamamaktır.
Bu mühim ıslah faaliyetini öncelikle Allah teâlâ kendisi yapmaktadır. Zira O bize, insanı ve onun yaşadığı yeryüzünü ıslah ettiğini bildirir. Allah (c.c), insanda sonradan meydana gelen bozulmaları giderir ve onun hâlini düzeltir.[4] Yüce Rabbimizin yeryüzünü ıslah etmesi ise oraya peygamberler göndermesi, delillerini açıklaması ve kullarına bol bol nimetler ihsan etmesidir.[5]
Bunun yanında Cenâb-ı Hak peygamberlerini yeryüzüne ıslah vazifesiyle gönderdiği gibi kullarından yetkin olanlardan da bunu istemiş ve ıslah için gayret edenlere büyük bir ecir vaad etmiştir.[6] Bunun zıddı olan ifsadı da şiddetle yasaklamıştır.[7] İnsanların, hayvanların, bitkilerin fıtratını bozan, bilumum yeryüzünde fesat çıkarıp bozgunculuk yapanları tehdit etmiştir.
Önce Kendini Islah Et
En büyük ıslah Allah’a itaatle başlar. Yerin ve göğün ıslahı Allah’a itaatle gerçekleştiği gibi onların ifsâdı, bozulması da küfür, isyan ve mâsiyetlerle olur.[8] Hatta âhiretin ıslahı da itaate bağlıdır. Bu sebeple müfessir Kurtubî dünyanın ıslahının adaletle, âhiretin ıslahının ise ibadetle olacağını söylemiştir.[9]
İnsanın işlediği günahtan sonra tevbe edip, hatasından dönmesi kendi adına yaptığı en büyük ıslahtır. İnsan Allah’ın yasakladığı bir işi yaptıktan sonra, nefsine hâkim olup onu Allah’a itaate zorlar, günahı terk edip O’na yönelirse affedilir.[10] Kurtubî şöyle der: Tevbe eden kimsenin, ondan sonraki durumu öncesinden farklı olup iyileşmedikçe sadece “tevbe ettim” demesi yeterli değildir. Meselâ, önceden mürted ise tevbeden sonra İslâm’ın emirlerini yaşayıp göstermelidir. Günahkâr bir kimse ise günahlardan uzaklaşıp salih amellerde bulunmalıdır.”[11]
Yanlışlarını düzelten bir insan bundan sonra güzelliklere yönelmelidir. İmanını kuvvetlendirip amellerini ıslah etmeli ve namazı ikâme etmelidir.[12] İmkânı varsa zekât vermeli, hacca gitmeli, malını sıla-i rahim, Allah yolunda infak gibi hayırlı yerlere sarf etmelidir.[13]
Âilenin Islâhı
Bir taraftan kendini ıslah etme gayretinde olan insan diğer yandan da âilesini ıslah etmeye çalışmalıdır. Hem tek tek her birinin hâllerini düzeltmeli hem de genel olarak aralarını bulup ıslah etmelidir.
Diğer İnsanları Islâha Çalışmak
Kendisini ve âilesini ıslâhta epey mesafe alan kişilerin başkalarını ıslâha çalışmaları onlardan istenen dînî bir vazifedir. Allah teâlâ şöyle buyuruyor: “Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okurlar. Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar sâlih kimselerdendir.”[14]
Bu âyette Allah teâlâ kendini ıslah edip sâlih bir kul hâline gelen insanların bir kısım vasıflarını sıralamaktadır. Bunlar Allah’a ve âhirete iman, geceleri secdeye kapanarak dua etmek, Allah’ın âyetlerini okumak, iyilikleri tavsiye edip yaymak, kötülüklerden sakındırmak, hayırlı işlere koşmak ve böylece istikâmet üzere bir hayat yaşamaktır.
Müslüman doğruya yönlendirme ve ıslah vazifesini yerine getirmediği zaman bütün toplum bundan olumsuz etkilenir. Bozulma zamanla yayılıp çoğalarak bütün toplumu kaplar, hatta iyi insanları bile içine alır. Islah vazifesini yapmayan bir insan kendini koruyabilse bile evlat ve akrabalarını fesâda kaptırır, nesli bozulup gider. Böyle bir toplum sonunda helâke sürüklenir.
Kardeşlerinizin Arasını Islah Edin!
İnsanlar arası ilişkileri ıslah da çok önemlidir. Asıl olan insanların barışık olması ve iyi geçinmesidir. Bu hâl bozulduğunda kişilerin aralarını bulup barıştırmak, ilişkileri olması gereken şekle getirmek, her zaman istenen bir ıslah faaliyetidir. Bu noktada affedicilik devreye girer. Kendisine kötülük eden birini affederek, hatta ona iyilik ederek aralarını düzelten mü’minlerin ecirlerinin Allah’a ait olduğu bildirilmiştir. Bu ıslah gayretine verilecek karşılığın ne kadar büyük olduğuna işaret etmek için mükâfat açıkça bildirilmeyip kapalı bırakılmıştır.[15] Bundan sonra Allah teâlâ birbiriyle bozuşan iki kişi veya grubun aralarını bulmayı emretmiştir.[16]
Muhtaçların Hâlini Islah
Başta yetimler olmak üzere toplumdaki yardıma muhtaç insanların hâllerini ıslah da Allah’ın emirleri arasında yer alır: “…Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onların hâllerini iyileştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir…”[17] Velinin, himayesindeki yetimin malına ıslah ve koruma maksadıyla yaklaşması gerekir. Onun menfaatini ve geleceğini gözeterek işlerine bakıp kendisini terbiye etmesi ve malını çoğaltması, ondan uzak durmasından daha hayırlıdır.[18]
Hem dünyada hem de âhirette insanların huzur ve felâhı işte bu ıslah gayretlerine bağlıdır.
Islâha Koşanların Mükâfatı
Allah’ın sâlih ve muslih kullarına lütfedeceği ihsanları ise sayılamayacak kadar çoktur. Bunların bir kısmını zikredecek olursak her şeyden önce Allah teâlâ bu kulların yaptığı kötülükleri affeder ve onları sâlih amellerle değiştirir, bu kullarını iyiliklere muvaffak kılar.[19] Böylece onları kötülük ve günahların karanlığından kurtarıp imanın nûruna ve aydınlığına çıkarır.[20] Dualarına icabet eder, istediklerini fazlasıyla verir.[21] Rızıklarını bereketlendirip onlara güzel ve hoş bir hayat bahşeder.[22] İnsanların kalbini onlara karşı muhabbetle doldurur.[23] Onları yeryüzüne sahip ve hâkim kılar, onlar için beğenip seçtiği İslâm’ı yeryüzüne yerleştirip korur ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara emniyet ve huzur verir.[24] Nihâyetinde onlara güzel bir istikbâl ve saâdet bahşeder.[25] Âhirette onların korku ve üzüntülerini giderip mükâfatlarını da dünyada yaptıkları iyiliklerin en güzeline göre verir.[26] Onları rahmetine nâil kılıp ebedî cennetlere koyar, hesapsız bir şekilde rızıklandırır ve oradaki derecelerin en yükseğine erdirir.[27]
[1] el-En‘âm 6/48.
[2] Hûd 11/88.
[3] el-Münâfıkûn 63/10.
[4] Yûnus 10/81; el-Ahkaf 46/15; Muhammed 47/2; İbn Kesîr, Tefsîr, XIII, 16, 58.
[5] el-A‘râf 7/56, 85; Taberî, Câmiʻ’l-beyân, X, 249-250, 312; Zemahşerî, Keşşâf, II, 472; Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XIV, 181-182.
[6] en-Nisâ 4/114; el-Hucurât 49/9-10.
[7] el-A‘râf 7/56.
[8] Taberî, I, 297-300.
[9] Kurtubî, el-Câmiʻ, XI, 198.
[10] el-Bakara 2/160; el-Mâide 5/39; Taberî, VIII, 411; İbn Kesîr, V, 214.
[11] Kurtubî, II, 484.
[12] el-Bakara 2/277.
[13] et-Tevbe 9/75; el-Münâfıkûn 63/10; Taberî, XI, 577; XXII, 671-673.
[14] Âl-i İmrân 3/113-114.
[15] Fussılet 41/34; eş-Şûrâ 42/40; Zemahşerî, V, 416.
[16] el-Hucurât 49/9-10.
[17] el-Bakara 2/220.
[18] Taberî, III, 707; Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 768.
[19] el-Furkân 25/70; Muhammed 47/2.
[20] et-Talâk 65/11.
[21] eş-Şûrâ 42/26.
[22] en-Nahl 16/97; el-Hac 22/50.
[23] Meryem 19/96.
[24] en-Nûr 24/55.
[25] er-Ra‘d 13/29.
[26] el-A‘râf 7/35; el-Ankebût 29/7.
[27] en-Nisâ 4/124; Tâ-hâ 20/75; el-Mü’min 40/40; et-Teğâbün 64/9.