Meryem oğlu Îsâ (a.s), resullerin en büyükleri olan beş “ülü’l-azm” peygamberden biridir. On beş sûrede doksan üç âyette zikredilir. Daha çok Âl-i İmrân, Mâide ve Meryem sûrelerinde doğumunun müjdelenmesi, dünyaya gelişi, dîni tebliği, gösterdiği mûcizeleri ve Allah katına yükseltilişi gibi konularla gündeme gelir.
Yaratılmış Bir Kul
Îsâ (a.s) da diğer peygamberler gibi yaratılmış bir kuldur. Ona ulûhiyyet atfetmek, rab olduğunu düşünmek kesinlikle yanlıştır.[1] Kendisine Mesîh denilmesi de Allah’ın dinini tebliğ için çok gezmesi, dokunarak hastaları iyileştirmesi, yağla meshedilmiş olarak doğması, dünyaya gelirken Cebrâil (a.s)’ın kanadıyla dokunarak onu şeytandan koruması ve güzel yüzlü olması gibi sebeplerledir.[2]
Mûcizevî bir şekilde babasız olarak dünyaya geldiği için “yetîm-i duhter-i İmrân” diye de anılmıştır. Melek, Hz. Meryem’e gelerek bir oğlu olacağını müjdelemiş, daha sonra Allah ona rûhundan üflemiş ve Hz. Meryem, Hz. Îsâ’ya hâmile kalmıştır.[3] Müfessirlerin beyânına göre ruhun üflenmesi, Cebrâil (a.s)’ın Hz. Meryem’in gömleğinin yeninden üflemesi şeklinde olmuştur.[4]
Babasız doğmasına şaşıran ve bunu kabul etmek istemeyen insanlara karşı ikinci bir mûcize göstererek kundakta konuşmuş: “Ben Allah’ın kuluyum. O bana Kitab’ı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı, yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı kıldı, beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım gün selâm banadır” demiştir.[5]
Müjdeci
Allah teâlâ, Hz. Îsâ’ya semâvî kitaplardan İncil’i vermiş ve onu mübarek kılmıştır.[6] Onu İsrâiloğulları’na peygamber olarak göndermiştir.[7] Îsâ (a.s) insanları bir olan Allah’a kulluğa çağırmış, Tevrat’ın bazı hükümlerini neshetmiş, kavmine namazı ve zekâtı emretmiştir.[8]
Îsâ (a.s) vecîh (şerefli), sâlih, tertemiz, mübârek bir insandı. Zamanındaki insanlara rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberdi. Kıyametin ilmi ve alemiydi. Ümmetine:
“Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed isminde bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim” demişti.[9] Bu müjdenin bugünkü İnciller’de de bulunduğu, Yuhanna İncili’ndeki Paraklet’in (14/16; 15/26; 16/7) Ahmed anlamına geldiği ifade edilir.
Rasûlullah (s.a.v) onunla ilgili bazı bilgiler vermiştir. Her doğan bebeğe şeytanın mutlaka dokunduğunu ancak Hz. Îsâ’ya doğrudan değil de ancak perde arkasından dokunabildiğini, onun beşikteyken konuşan üç bebekten biri olduğunu bildirmiştir. Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve rasûlü, Îsâ’nın da Allah’ın kulu ve rasûlü olup Allah’ın Meryem’e ilkā ettiği kelimesi ve Allah’tan bir ruh olduğuna inanan kimseler cennete girecektir. Hıristiyanlar Hz. Îsâ’yı methetmede aşırıya gitmişlerdir. Rasûlullah (s.a.v) ümmetine, onlar gibi yapmamalarını tembih etmiştir. Kıyamette Îsâ (a.s), şefaat için kendisine gelen insanları Rasûlullah (s.a.v)’e gönderecektir. Hz. Îsâ’ya en yakın kimse Rasûlullah (s.a.v)’dir. Onu mi‘rac gecesi ikinci kat semada görmüş ve kırmızı benizli, kıvırcık saçlı ve geniş göğüslü olduğunu bildirmiştir.[10]
Semâya Kaldırılması
Yahudiler, Hz. Îsâ’nın tebliğinden hoşlanmadılar ve onu öldürmek için tuzak kurdular.[11] Ancak başarılı olamadılar. Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “«Allah elçisi Meryem oğlu Îsâ’yı öldürdük» demeleri yüzünden onları lânetledik. Hâlbuki onu ne öldürdüler ne de astılar, fakat öldürdükleri onlara Îsâ gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir sağlam bilgileri yoktur. Kesin olarak onu öldürmediler, bilâkis Allah onu kendi nezdine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.”[12]
Çarmıha gerdikleri kişi, Hz. Îsâ’nın yerini yahudilere ve Roma makamlarına gösteren Yahuda İskaryot’tur. O esnâda Allah teâlâ Hz. Îsâ’yı semâya kaldırmış ve Yahuda’yı onun sûretine büründürmüştür.
Şeyh Gâlib, Hz. Îsâ’nın semâya çıkışını da Peygamber Efendimiz’in müjdesine bağlayarak ne güzel söylemiştir:
Tebşîr için kudûmün Îsâ
Tâ minber-i çarha çıktı gûyâ
Nüzûl-i Îsâ
Îsâ Mesîh, rûhu ve cesediyle birlikte Allah katına ref‘ olunmuş, kıyametten önce tekrar yeryüzüne gelecek ve bir müddet yaşadıktan sonra rûhu kabzolunacaktır. O daha önce Rasûlullah (s.a.v)’in geleceğini müjdelediği gibi Rasûlullah (s.a.v) de onun geleceğini müjdelemiş ve şöyle buyurmuştur:
“Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, yakında Îsâ b. Meryem âdil bir hakem olarak gökten yere inecek, haçı kıracak (Hıristiyanlığın hükümsüz olduğunu ilân edecek), domuzu öldürme emrini verecek, zimmîlerden cizyeyi kaldıracak (din olarak sadece İslâm kalacaktır)…”[13]
Ahîlik teşkilatında önemli bir yeri olan Hz. Îsâ, fütüvvetnâmelerde boyacılık, ekmekçilik, ayakkabıcılık zanaatlarının pîri olarak zikredilir.
O, havârîlerine şöyle demiştir: “Ey yeryüzünün tuzları, sakın bozulmayın. Bir şey bozulacak olsa tuz onu korur, ama tuz kokarsa onu ıslah edecek hiçbir şey yoktur.”
“Nasıl ki denizin dalgaları üzerine ev yapamazsınız; işte dünya da aynen bunun gibidir, sakın onu karâr yeri edinmeyin!”[14]
[1] et-Tevbe 9/30-31.
[2] Bkz. Taberî, Câmiʻu’l-beyân, VI, 414; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “msḥ” md.
[3] Âl-i İmrân 3/45-46; Meryem 19/17-22; el-Enbiyâ 21/91; et-Tahrîm 66/12.
[4] Sa‘lebî, Arâisü’l-mecâlis, s. 381; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, XXII, 218-219.
[5] Bkz. Âl-i İmrân 3/45-47; Meryem 19/16-34.
[6] el-Mâide 5/75; Meryem 19/30-31.
[7] Âl-i İmrân 3/49; en-Nisâ 4/171.
[8] Âl-i İmrân 3/50; el-Mâide 5/46, 117; Meryem 19/31.
[9] es-Saff 61/6.
[10] Buhârî, Salât, 1, Enbiyâ, 5, 24, 43, 47, 48, Bed’ü’l-Halk, 6, Menâkıbü’l-Ensâr, 7, 11, 42, 53, Tefsîr, 2/1, 17/5, Tevhîd, 19, Rikāk, 51, Hudûd, 31, Taʻbîru’r-Ru’yâ, 32, Fiten, 26.
[11] Âl-i İmrân 3/54.
[12] en-Nisâ 4/157-158.
[13] Buhârî, Büyû 102, Enbiyâ 49; Müslim, Îmân 242.
[14] Ahmed b. Hanbel, ez-Zühd, s. 78.