Allah ve Rasûlü’nün Nimetine Mazhar Olan: ZEYD b. HÂRİSE

Peygamber Efendimiz’den beş yıl kadar sonra doğdu. Yemen menşe’li Kelb kabilesindendi. Annesi Su‘dâ, Zeyd’le birlikte kavmini ziyarete gitmişti. Benî Kayn süvarileri baskın yaparak Zeyd’i esir aldılar ve Ukāz panayırına getirip satılığa çıkardılar. Hakîm b. Hizâm halası Hz. Hatice için onu satın aldı. Hz. Hatice de onu Rasûlullah’a hibe etti. Babası Hârise:

Zeyd’e ağladım, bilmem ne yaptı,

Sağ da ümid mi olunur yoksa ecel önüne mi geçti?

diye başlayan acıklı beyitler söylüyordu. Sonra Kelb kabilesinden bazıları hacca geldiler. Zeyd’i görüp tanıdılar. Zeyd onlara “şu beyti ehlime götürün” dedi:

Kavmime arz-ı iştiyak ederim

Gerçi uzağım, çünkü Meşâ‘ir’in yanında Beyt’in mukīmiyim

Onlar gidip durumu babasına bildirdiler. Hârise ve biraderi Ka‘b onu kurtarmak için fidyesini alıp yollara düştüler. Mekke’ye gelerek Peygamber (s.a.v) Efendimizi sordular. Mescidde olduğunu öğrenip yanına geldiler:

“–Ey Muttalib’in oğlu, ey kavmin efendisinin oğlu! Siz Allah’ın Harem-i Şerîfinin ehlisiniz, siz zor durumdakileri kurtarır, esirleri doyurursunuz. Biz sana yanındaki çocuğumuz için geldik, bize lütfet ve ihsan et, fidyemizi kabul ederek onu âzâd eyle” dediler. Efendimiz (s.a.v):

“–Bundan daha güzel bir yol olamaz mı?” buyurdu. Onlar şaşırdılar. Bundan daha iyi ne olabilirdi? Rasûlullah (s.a.v):

“–Haydi, çağırın onu da muhayyer bırakın, eğer sizi tercih ederse fidyesiz sizin olsun, yok beni tercih ederse vallahi beni tercih edene karşı ben fidyeyi tercih etmem” buyurdu.

“–İnsaftan da öte davrandın” dediler. Zeyd’i çağırdılar. Efendimiz (s.a.v):

“–Bunları tanıyor musun?” diye sordu.

“–Evet, şu babam, şu amcam” dedi. Efendimiz (s.a.v):

“–Ben de o bildiğin kimseyim, sana olan arkadaşlığımı da gördün, şimdi ya beni seç ya onları!” buyurdu. O vakit Zeyd (r.a):

“–Ben sana karşı kimseyi tercih etmem, sen benim hem babam hem amcamın yerinesin” dedi. Buna karşı babası ile amcası:

“–Yazık sana ey Zeyd, köleliği hürriyete, babana, amcana ve ehl-i beytine tercih mi ediyorsun?” dediler. Zeyd de:

“–Evet, ben bu zattan öyle şeyler gördüm ki ona karşı hiç kimseyi tercih edemem” diye cevab verdi. Rasûlullah (s.a.v), bunu görünce onu Kâbe’nin yanındaki Hicr’e çıkardı ve:

“–Şâhid olun Zeyd benim oğlumdur, bana vâris olacak ben de ona varis olacağım” buyurdu. Bunu görünce babası ile amcasının gönülleri hoş oldu, memnun bir vaziyette dönüp gittiler.[1]

Efendimiz’den sadece beş yaş küçük olduğu hâlde evlâtlığı olmasından dolayı İslâm gelinceye kadar ona Zeyd b. Muhammed denildi. Ayrıca Peygamberimiz tarafından çok sevildiği için “Hibbu Rasûlillâh” lakabıyla anıldı.

Peygamberimiz onu o kadar severdi ki görenler gerçek oğlu zannederlerdi.[2]

Rasûlullah (s.a.v)’e çok derinden bir bağlılığı ve muhabbeti vardı. O sebeple ilk Müslümanlardan oldu.

Tâif yolculuğunda Efendimiz’in yanındaydı. Tâifliler, Allah Rasûlü’nü dinlemeyip şehirden çıkararak taşa tuttular. Zeyd kendi vücudunu Efendimiz’e siper etti ve yaralandı. İslâm’ın ilk yıllarında Mekke’de Rasûlullah tarafından Hz. Hamza ile kardeş ilân edildi. Hamza (r.a) savaşa gitmeden önce öldüğü takdirde ne yapacağını Zeyd’e vasiyet ederdi. Şehid olacağı Uhud günü de ona vasiyette bulunmuştu. Medine’ye hicretten sonra Üseyd b. Hudayr ile kardeş ilân edildi.

Zeyd b. Hârise Bedir ve ondan sonraki gazalarda Rasûlullah ile beraber bulunmuştur. Hz. Âişe, “Rasûl-i Ekrem, Zeyd’i bir ordu ile sefere gönderdiğinde mutlaka onu kumandan tayin ederdi. Eğer şimdi sağ olsaydı kendi yerine halife tayin ederdi” demiştir.[3]

Rasûlullah (s.a.v) Zeyd için şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin ederim ki o hakikaten emirliğe lâyıktır ve aynı zamanda insanların bana en sevimli olanlarındandır.”[4]

Âişe (r.a) şöyle anlatır: “Bir seferinde Zeyd b. Hârise Medine’ye dönmüştü, Rasûlullah (s.a.v) benim evimdeydi. Zeyd gelip kapıyı çaldı, Efendimiz aceleyle kalktı, üst elbisesi düşmüş olduğu hâlde onu yerde sürüyerek varıp Zeyd’e sarıldı ve onu öptü. Ne yaptığını sordu, o da Allah’ın lütfettiği zaferleri haber verdi.”[5]

İşte Zeyd (r.a) bu şekilde pek çok yönden Allah’ın ve Rasûlü’nün maddî mânevî nimetlerine mazhar olmuş bir zat idi. Derin bir anlayış sâhibiydi, sahâbe içinde farklı bir boyuttu. Efendimiz’in en güvendiği insandı.

Zeyd (r.a) birkaç defa evlendi. Bedir Gazvesi’nden sonra Rasûlullah (s.a.v) onu kendi halası Ümeyme’nin kızı Zeyneb bint Cahş ile evlendirdi. Ancak aralarında geçimsizlik oldu ve bu evlilik devam ettirilemedi. Evlenmelerine bizzat aracı olan Rasûlullah (s.a.v) bu duruma üzüldü. O günlerde el-Ahzâb 33/37 âyetinin inmesiyle evlâtlık edinme konusundaki Câhiliye âdetleri kaldırıldı. Topluma iyice yerleşmiş olan bu köklü âdetlerin tam olarak kaldırılabilmesi için Allah teâlâ Rasûl-i Ekrem Efendimiz’i, Zeyd’in boşadığı Zeyneb ile evlendirdi.

Allah Rasûlü (s.a.v) Mûte Savaşı için orduyu yola çıkarırken sancağı Zeyd’e vererek, “Zeyd şehid olursa sancağı Ca‘fer alsın, o da şehid düşerse Abdullah b. Revâha alsın” buyurdu. Üç sahâbî de bu sıraya göre şehid oldular. Rasûlullah (s.a.v) şehâdet haberini Medine’de ashabına gözyaşları içinde haber verdi ve şöyle dua etti: “Allah’ım, Zeyd’e mağfiret et! Allah’ım, Zeyd’e mağfiret et! Allah’ım, Zeyd’e mağfiret et! Allah’ım, Ca‘fer’e mağfiret et! Allah’ım, Abdullah’a mağfiret et!” Sa‘d b. Ubâde (r.a), ölülerin arkasından ağlamayı yasaklayan Rasûl-i Ekrem’in Zeyd için gözyaşı dökmesini garipseyince Allah Rasûlü (s.a.v) şunları söyledi: “Bu, sevgilinin sevgilisine olan özlemidir.”

Zeyd (r.a) elli beş yaşında şehid olmuştu. Kur’ân-ı Kerîm’de ondan başka ismi zikredilen sahâbî yoktur. Ve o bu şerefi tam olarak hak ediyordu.


[1] İbn Hacer, el-İsâbe, II, 495-496.

[2] Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VI, 616.

[3] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 226-227, 254, 281.

[4] Buhârî, Megāzî, 42.

[5] Vâkıdî, el-Megāzî, II, 565; Tirmizî, İsti’zân, 32/2732.

%d bloggers like this: