İnsanın olduğu yerde rüşvet de eksik olmamış anlaşılan… İnsanın en büyük zaaflarından biri… Bu sebeple rüşvet karşısında çok uyanık olmamız lâzım.
Tarihten, rüşvetin ne büyük bir tehlike olduğunu gösteren birkaç misal:
Orhan Gazi askerini çoğaltmaya başladı ve askerlerin o vilâyetten olmasını diledi. Kardeşi:
“‒Onu kâdılara danış!” dedi. O zamanlar Çandarlı Kara Halil Bilecik’te kadı idi ve kadılığı ona Osman Gazi vermişti. Orhan Gazi zamanında İznik’te kadılık yaptı, sonra Bursa kadısı oldu. Orhan’ın oğlu Gazi Hünkar zamanında kadıasker oldu. Ayrıca vezirlik ve Beylerbeyilik de yaptı.
Ayrıca o Edebalı’nın kavminden idi, ona danıştı. O:
“‒İlden yaya asker çıkarın!” dedi. O zaman çok kimse:
“‒Beni yaya yazdırın!” diye kadıya rüşvet verdi, onlara da ak börk giydirdiler. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, haz. Kemal Yavuz – M. A. Yekta Saraç, İstanbul 2010, s. 83)
*
Sultan Bâyezid, Güzelce Hisâr’ı yaptı, kale tamamlanınca içine asker koyarak iyice sağlamlaştırdı. İstanbul tekfuruna:
“‒Çabucak şehri boşalt, bana ver, yoksa hazır ol, üzerine geliyorum!” dedi.
Tekfur bu haberi alınca hemen elçi ile, içi altın ve gümüşle dolu yüz balığı Ali Paşa’yla öteki paşalara gönderdi. Paşa da sandık ve kese ile balıklara karşı vardı. Niçin varmasın, çünkü gelen gayet hürmetli elçidir, ayrıca sulh ve maslahat için gelmiştir. Zaten getirdikleri söz kesen, dil tutandır.
Bunun üzerine Ali Paşa da acele ile padişaha gitti ve görüştü. Çok yaltaklanmalarda bulundu. Sözün kısası İstanbul tekfurunun ağzından ne dediyse dedi, ne yapıp edip padişahı anlaşmaya râzı etti. Buna göre padişahın İstanbul içinde kadısı oturacak, bir mahalle mescidi olacak, sultana yılda on iki bin filori haraç verecekti.
İşte bu şartlarla sulh yapıldı. Vardılar Tarakçı ve Göynük hisarlarının halkını sürüp İstanbul’a getirdi. Bir yanında o mahalleyi kurdu ve o camiyi yaptı. Ayrıca kadı tayin etti. Her zaman müslümanlar arasındaki işlere o kadı bakardı. Fakat kâfir müslümana hükmedemezdi. Bâyezid Han’ın Timur tehlikesi üzerine tekfur, o mahallenin halkını İstanbul’dan sürüp çıkardı ve camiyi yıktı. Şimdiki zamanda o insanlardan Tekirdağı’nda Göynüklü isminde bir köy vardır. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 111-112, 339-340)
*
İsfendiyar, 2. Murad’a elçi gönderdi… Ayrıca paşalara da kızıl filori elçi gönderdi. Bu kızıl filori ne şaşırtıcı şeydir. Adamın yüzünü kızartır. Hayâlı, utangaç insanları bile yoldan çıkarır v ekendi başına bırakmaz. Paşalar da sözün kısası utandılar. Padişah (2. Murad) ile sulh ve idare işlerini görüştüler. Sonunda padişahı râzı ettiler. Nihayet dönüp tekrar Bursa’ya geldiler. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 149)
*
…Vılkoğlu, Rumeli beylerini filoriyle engellediği için padişahın kâfir ordusuyla çarpışmasına mani oldular…
Sözün kısası Vılkoğlu’na vilayetini yine verdiler. Bunda rüşvetin rolü büyük oldu ve filori imdâda yetişti. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 175)
*
Sultan Mehmed Han Gâzî (Fâtih), hızlı bir şekilde Akşehir’i vilayetiyle birlikte fethetti. Oradan ayrıldı, Konya’ya yöneldi. Karamanoğlu tekrar ağlayıp yalvarmaya başladı. “Günahlarıma tevbe! Yaptığım işlere pişman oldum.” dedi ve paşalara, dudu kuşlarının içine altın koyarak gönderdi. O paşalar çok mahcub kişilerdi. Şeyhler, danişmendler ve paşalar, filorileri görünce utanırlar. Utandıkları için gelip padişaha, Karamanoğlu’na merhamet etmesi yönünde konuştular. Sultan Mehmed onların sözlerini kabul edip Karamanoğlu’na vilayetini bıraktı ve kendi vilayetine saadetle döndü. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 185)
*
Tekfur:
“‒Bunlarla komşuluk yapmamız, doğanla kuzgunun komşuluğuna benzer. Bu Türklerden bir kurtuluş çaresi olursa ancak dostumuz Halil Paşa vâsıtasıyla olur. Ona yalvarmak, küçük balıklar göndermek gereklidir.” dedi.
Balığın karnını filoriyle doldurdular, Halil Paşa’ya gönderdiler… Halil Paşa balığın karnındakileri sandığa koydu. Kâfirlerin sözlerini kabul edip Hünkâr’ın (Fâtih’in) huzûruna çıktı. O kâfirler hakkında nice sözler söyledi…
Halil Paşa, İstanbul fethedildikten hemen sonra, hakettiği cezâyı bulmuştur. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 186)
*
Kuş Temuroğlu, Tarsus’u Mısırlıya verdi. Mısırlı da evvelki bey oğlanlarını birbiri ardınca azletti. Birine rüşvet mukabilinde beylik verdi. Bu rüşvet sebebiyle beyleri yoksul oldu, vilayetleri harap oldu. Sonunda Külek’i de askere verdiler. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 241)
Mısırlı rüşvetle yıktı iller
Bu han (2. Bâyezid) ihsanıyla bir zerre koymaz viran. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 242)
*
Sultan Murad-ı Gazi’ye vezir olan Fazlullah Paşa’ya padişah, her yıl Mekke’ye gönderilen sadakanın yine gönderileceği vakit gelince:
“‒Fazlullah! O filorileri yine Halilürrahman’a, Kuds-i Şerif’e, Kabe’ye ve Medine’ye gönder. Mevlana Yiğen hacca gitmeye niyet etmiş. O parayı alsın her sene gelecek hacıları beklemekte olan Rasulullah’ın şehri Medine fakirlerine dağıtsın!” dedi.
Hazinede filori bulunmadı, Halil Paşa’dan ödünç aldılar. Padişah:
“‒Halil! Sakın rüşvet parası verme!” dedi. Halil Paşa:
“‒Devletli Sultanım! Atamdan miras kalan filoridir.” dedi.
Fazlullah Paşa, Padişahın zaman zaman helal mala ihtiyacı olduğunu gördüğünden:
“‒Devletli sultanım! Padişahlara hazina gereklidir. Eğer sultanım buyurursa hazine toplayayım.” dedi. Padişah:
“‒Nasıl toplayacaksın?” diye sorunca Fazlullah:
“‒Bu vilayetin halkında çok mal vardır. Padişahların zaman zaman bir şekilde alması caizdir.” dedi. Sultan Murad Gazi:
“‒Fazlullah! Nasıl bu sözü söylersin. Bizim vilayetimizde üç helal lokma vardır ki onlar başka vilayetlerde yoktur. Birisi madenler, birisi kâfirden alınan haraç vergisi, birisi de gazâlardan elde edilen maldır. Hem bizim askerimiz gaziler ordusudur. Bunlara helal lokma gereklidir. Askerine haram lokma yediren padişahın askeri harâmî olur. Harâmînin harpte direnci olmaz, ne olacağı da malumdur.” dedi.
Kısacası Fazlullah’ın azline bu sözü sebep oldu. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 252)
Hangi han ki uzata zulüm elini memlekete
Ölünce varmaya rahmete
Şunlar ki dünyayı put edindi
Gönül bağlamıştır bir çöplü kıla
Şu kim benzer oturmuş viran bir evde
Habersizdir üstüne duvar yıkılacak
Âşıkî ver öğüdü kendine
Unutma bütün eklemlerin parçalanacak. (Âşık Paşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân, s. 252-253)