Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e Gelen Hanım Elçiler

İslâm dininin yarısını Âişe vâlidemizden öğrendiğimiz bilinen bir hakîkattir. Bu hususta ashâb-ı kirâmın hanımları da takdîre şâyan bir vâzîfe ifâ etmişlerdir. Kocalarını ve oğullarını Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’i dinleyip ondan feyz almaya teşvik etmekle, hatta zorlamakla birlikte bizzat kendileri de güzel konuşan, şâirâne duygulara sâhip hanımları Âlemlerin Efendisi’ne elçi olarak göndermişler, sorular sormuşlar, karşılığında müjdeli haberler alarak ferahlamışlardır. Ashâb-ı kirâmdan Yezid bin es-Seken’in kızı olan Esmâ, fesâhat sâhibi akıllı bir hanımdı. Birgün kadınlar tarafından Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in huzûruna gönderildi. Efendimiz’e derin bir saygı içerisinde ve tatlı bir ifâde ile şunları söyledi:

“Anam babam sana fedâ olsun ey Allâh’ın Resûlü! Ben kadınlar tarafından elçi olarak gönderildim. Hak Teâlâ hazretleri seni bütün erkeklere ve kadınlara Peygamber göndermiştir. Biz kadınlar sana ve senin Rabbine îmân ettik. Lâkin biz evlere kapanıp kalıyoruz. Beylerimize hizmet edip çocuk yetiştiriyoruz. Siz ise Cumâ namazları kılmak, câmilere ve cemaate gitmek, hastaları ziyâret etmek, cenâze namazı kılmak, hac üstüne hac yapmak, daha da önemlisi Allâh yolunda muhârebe ve cihad etmek gibi fâzîletlerle bizden üstün oluyorsunuz. Ancak siz hac, umre ve kâfirlerle mücâhede etmek üzere evinizden çıktığınız vakitlerde biz sizin mallarınızı korur, iplik eğirip elbiselerinizi dokur ve çocuklarınızı besleriz. O halde bizler de o hayır ve sevaplı işlerin ecirlerinde sizlere ortak olur muyuz yâ Resûlallâh?”

Peygamber Efendimiz Esmâ’nın bu sözlerini dinledikten sonra yanlarında bulunan ashâbına dönerek:

“ –Siz hiç din işlerinde soru soran bir kadından bundan daha güzel sözler işittiniz mi?” buyurdu. Onlar da:

“–Ey Allâh’ın Resûlü! Biz bir kadının böyle güzel ifâdelere sâhip olabilmesine ihtimâl vermezdik!” dediler. Resûl-i Ekrem tekrar ona hitâb ederek:

“–Ey hatun! Anla ve seni gönderen kadınlara da anlat ki; kadın kısmının kocası ile iyi geçinip, kocasının hoşnutluğunu kazanması o fazîletlerin hepsine muâdil olur.” buyurdu. (Beyhakî, Şuabu’l-imân, VI, 421; Heysemî, Mecmau’z-zevâid,  IV, 305) Bu güzel haberle sevinen Esmâ hatun hemen gidip duyduğu gerçekleri elinden geldiğince anlatarak diğer kadınları da sevindirmiş ve vazîfelerinin kıymetini anlamalarını sağlamış, şevklerini artırmıştır.

Muhterem vâlidelerimizin Allâh’ın dînini öğrenme iştiyakları hiçbir zaman teskîn olmamış, bir çok defâlar araştırıp öğrenerek kendilerinden sonra gelen evlatlarının yollarını aydınlatacak meşâleler bırakmışlardır. Bir defâsında da Ümmü Ri’le el-Kuşeyrî, Efendimiz ile konuşmuştu da dünyâlara değişilmeyecek nasihatler almıştı. Ümmü Ri’le de fesâhat ve belâğat erbâbı, kalbi temiz, şiiri tatlı, akıllı ve zekî bir hanımdı. Birgün Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in huzûruna çıkıp; “es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh.” diyerek selam verip tâzim ve ihtirâmını arzettikten sonra büyük bir edeb içinde kendilerinin perde arkasında, haremde kaldıklarından, kocalarının hükmü altında bulunmaları nedeniyle çocuk beslemek ve beşik düzeltmek gibi ev işleri ile meşgul olduklarından bahsederek: “Bizim için gazâya gidip büyük ecirlere nâil olmak mümkün olamıyor. Bize bir şey öğret ki onunla Allâh’a yaklaşabilelim!” diye kısa ancak hayırları ihtivâ eden çok anlamlı bir talebde bulunmuştu. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- de ona:

“Gece gündüz durmadan Allâh’ı zikredin, gözlerinizi yabancıya bakmaktan ve seslerinizi onlara işittirmekten muhafaza edin!” buyurarak kendilerine cihâd sevâbı kazandıracak ve Allâhu azîmu’ş-şân’a yaklaştıracak tavsiyelerde bulunmuştur. (İbn-i Hacer, el-İsâbe, VIII, 204)

Ashâb-ı kirâmın akıllı ve ihlâslı hanımları sâyesinde bütün Müslüman hanımlar Allâh Resûlü’nün feyiz ikliminden istifâde etmişler ve Allâh’a yaklaşabilmenin yolunu bulmuşlardır. Allâh onlardan râzı olsun. Hem Server-i Asfiyâ -aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm- Efendimiz’e soru sormaya giderken de çok titiz davranmışlar, aralarındaki en akıllı ve en fasih konuşan kimseleri seçmişlerdir. Yine bir defâsında Sellâme isminde bir hanımı hazırlayıp Efendimiz’e göndermişlerdi. Bu kadın Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in evlatlarından İbrâhim’in dadısı idi. Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’den de hadis rivâyet etmiştir. Sellâme -radıyallâhu anhâ- Efendimiz’in huzûruna çıkıp:

“–Ey Allâh’ın Resûlü! Erkekler hakkında her bir tebşîrâtta bulunuyorsunuz da kadınlara hiç müjde vermiyorsunuz!” demişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz:

“–Bunu sana görüştüğün kadıncağızlar mı öğretti?” buyurdu. Sellâme de:

“–Evet, bunu bana onlar emretti.” dedi.

Bunun üzerine İki Cihân Serveri Efendimiz:

“–Sizden biriniz râzı ve kânî olmaz mı ki kocası kendisinden hoşnud olduğu hâlde çocuk sâhibi olursa, ona Allâh yolunda (namaz kılan, oruç tutan ve cihâd edenlerin) sevâbı verilir. Evlâdını dünyâya getirdiğinde ise Allâh’ın onun için hazırladığı göz aydınlığı nimetleri ne yer ne de gök ehli bilebilir. Yavrusunun içtiği sütün her damlasına karşılık kendisine bir hasene verilir. Şâyet çocuğu onu gece uykusuz bırakırsa kendisine Allâh yolunda yetmiş köle âzad etmiş gibi sevap verilir…” buyurdu. (Heysemî, Mecmau’z-zevâid,  IV, 304-305)

Buna kim râzı olmazdı ki! Bundan daha büyük müjde mi olurdu? Güzîde sahâbî hanımlar bu haberle de çok sevinmiş, yüklendikleri büyük vazîfenin şuuruna varmışlar ve İslâm’a hizmet edecek evlatlar yetiştirmeye bütün gayretleri ile devâm etmişlerdir. Şâyet onlar fazîletli insanlar yetiştirmeselerdi İslâm bayrağı kime teslim edilebilirdi!? Onu sâhiplenecek fedâkar ve yetişmiş nesiller olmadığında Allâh’ın bu en büyük emâneti ortada kalıp yok olmaya mahkûm olur, maâzallâh bu cürümden dolayı erkeği ve kadınıyla bütün insanlık mes’ûl olurdu. Ancak onlar İslâm’ı en güzel şekilde öğrenerek tebliğ etmişler, evlatlarının hizmet ve gayret ehli olması için çabalamışlar, bayrağın göklerde şerefle dalgalanması, ezân nağmelerinin gökyüzünü şenlendirmesi için ellerinden gelen bütün fedâkarlıkları yapmışlar, gerektiğinde en zor çilelere dahî katlanmışlardır. Bu nedenle sahâbî annelerimize ve onların yolunu tâkib eden vakûr İslâm kadınlarına minnet borçluyuz. Allâh Teâlâ hepsinden râzı olsun.

%d bloggers like this: