Yol ayrımında bir tercihte bulunmak… Neticesine ömür boyu katlanacağın bir tercih… Dünya hayatına olduğu gibi âhirete de yön verecek, buradaki mevkiini tâyin ettiği gibi ebediyet âlemindeki mevkiini de tayin edecek derecede mühim ve riskli bir tercih. Âcil olanı istemek, hemencecik arzuna nâil olmak veya istikbâlin gergefini dokumak. Günü, seneyi, ömrü kurtarmak veya sonsuzun inşasına çalışmak. Ya da ikisini de bir arada götürmek. Hayatı rahatlatmak, kolaylaştırmak, refâhı artırmak, bununla birlikte ebediyeti hiç düşünmemek. Veya ebediyeti elde etme yolunda sıkıntı ve meşakkatlere katlanmak. Ya da ikisini de gülbahçesi hâline getirmek. En güzeli ve herkesin istediği de budur. Ancak bu çok nâdir rastlanan bir hâl olduğu için daha çok diğer iki ihtimal üzerinden gidelim.
Hayatının baharında bir genç, tecrübesinin azlığına rağmen büyük bir tecrübe gerektiren tercihlerde bulunmak, karar vermek durumundadır. Bu güçlüğün üstesinden gelmenin en emniyetli yolu tabii ki tecrübe sâhibi kimselerle istişarede bulunmak, bir bilene sormaktır. Hayattaki mühim yol ayrımlarından biri olan meslek seçiminde buna daha fazla dikkat etmek gerektiğinde şüphe yoktur. Herkesin tabiatına, imkânına, meyline ve muhabetine göre bir meslek seçmesi gerektiği malum. Bu tercihi yaparken bazı kriterleri kullandığı da bir hakikat.
Hayatın bir düzen içinde devamı, bütün mesleklerin icrâ edilmesini gerektirdiği için, dünya üzerinde her türlü işi yapan insan muhakkak bulunacaktır. Aksi takdirde dünyanın helâki kaçınılmaz olur. Ancak ileri görüşlü, dûr-bîn bakışlı ve akıllı bir insanın, istikbâlin mâmur edilmesine en fazla yardım edecek mesleklere girmesi beklenir. Allâh’ın yoluna, Cennet istikâmetine, Cebrâil’in meclisine, hayır ve bereket tarafına gitmesi ümid edilir. Zâhire aldanmayıp görünmeyen kıymetleri hissetmesi istenir. Herkesin rağbet ettiği, yapılması kolay gelen ve nefsin hoşlandığı yollara gitmesi düşünülemez. Meşakkatlerle dolu da olsa, dünyevî getirisi az da olsa o, iki dünyasını da mamur edecek, ebedî kazançlara sebep olacak şerefli bir meslek seçer. İbn-i Sîrin -rahmetullâhi aleyh- böyle bir tercihini bize nakletmektedir:
“Mescid’e girdim baktım ki Semîr bin Abdirrahmân kıssa anlatıyor, Humeyd bin Abdirrahmân da ilim öğretiyor. Bunların hangisinin halkasına oturayım diye düşünürken beni bir uyuklama aldı. Rüyamda biri gelip: «Hangisinin halkasına oturayım diye düşünüp duruyorsun. İstersen sana Humeyd’in yanında oturan Cebrâil -aleyhisselâm-’ın mekânını göstereyim!» dedi.” (Dârimî, Mukaddime, 32)
Tabiî İbn-i Sîrin hazretleri bu kavşakta ilâhî bir lutufla Cebrâil meclisini tercih etti ve ismi kıyamete kadar yâdedilecek büyük bir âlim oldu.
Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri ilim yolunu tercih ettiği için dâima Peygamber Efendimiz’in rahle-i tedrîsinde bulunurdu. Diğeri de geçimlerini temin için çalışır, ilim yoluna fazla iltifat etmezdi. Dünya işlerine dalan kardeş bununla da kalmayıp birgün geldi kardeşini Hz. Peygamber’e şikâyet etti. Belki de, üretime katkısı olmuyor, bir iş yapmıyor, ilim karın doyurmuyor gibi düşünceler geçirmişti içinden. Belki de kardeşinin boş işlerle meşgul olduğunu düşünüyor, “dünyaya faydası olmayan şeyi ben ne yapayım” diyordu.
Sevgili Peygamberimiz ona şu izahatta bulundu:
“−Belki de sen onun yüzünden iş buluyor ve rızıklandırılıyorsun.” (Tirmizî, Zühd, 33)
Madalyonun bu yüzünü görmek zor. Çok şükür ki Peygamber -aleyhisselâm- Efendimiz nebevî beyanları ile bu hakikati ifade buyurmuşlar. Hatta ilme teşvik etmek ve bize ilmin kıymetini anlatmak için şöyle de buyurmuşlar: “Kim ilim tahsîli için yola çıkarsa, dönünceye dek o Allâh yolundadır.” (Tirmizî, İlim, 2) “Kim ilim talebiyle bir yola girerse Allâh ona Cennet’in yolunu kolaylaştırır.” (Tirmizî, İlim, 2)
Hayatı Allah yolunda geçirmek, Cennet’in yoluna şimdiden adım atmak ne kadar güzel. “Erken çıkan yol alır.” derler. Efendimiz tarafından “Cennet bahçeleri” olarak vasıflandırılan ilim meclislerinde Cennet’e doğru erkenden yola çıkmayı kim istemez. Bu yolda hızla ilerlemek kimin reddedeceği bir iştir.
Büyükler, “Allah katındaki kıymetini anlamak istiyorsan O’nun seni hangi işle meşgul ettiğine bak” demişler. Demek ki Allah kullarını katındaki değerine göre bir meslekle meşgul ediyor. Bunların zirvesinde ise herhâlde ârif âlimler yer alıyor. Çünkü Allah Rasulü -sallallâhu aleyhi ve sellem-: “Allâh bir kimse hakkında hayır murâd ederse onu dinde ince anlayış sâhibi bir âlim kılar.” buyurmuş. (Tirmizî, İlim, 1)
Derin ve mütebahhir bir âlim. İlmi, irfânı ve ameli kâmil bir insan. Sudaki balıkların, havadaki kuşların, semâdaki meleklerin bile kendisine gıpta edip hayır duâda bulunduğu bahtiyar bir kul. Şeytanın kendisini gördüğünde kaçtığı bir hayat pınarı. Bu sebeple medeniyetimizde, “Âlimin ölmesi âlemin ölmesi” “Âlimin sükûtu âlemin sükûtu” olarak telakkî edilmiştir. Demek ki âlim, âleme bedel bir insandır.
Öyleyse İbn-i Mes’ud -radıyallâhu anh-’in çağları aşan şu çağrısına kulak verelim: “Ortadan kalkmadan önce ilme sarılınız. Onun ortadan kalkması ilim sâhiplerinin yok olup gitmesidir. İlme sarılın, çünkü bir insan ona ne zaman muhtaç olacağını bilemez…” (Dârimî, Mukaddime, 19)