Hz. Peygamber’e ümmetinin ömrü gösterilmişti. Rasûlullâh (s.a.v) bunu, önceki ümmetlerin ömrüne nisbetle kısa buldu. Ümmetinin, önceki insanların uzun ömürlerinde işledikleri amellere yetişemeyeceğini düşündü. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, O’na ve ümmetine bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni lutfetti. (Muvatta’, İ’tikaf 15)
Birgün Allah Rasûlü (s.a.v) ashâbına, İsrailoğulları’ndan bir kişiyi anlatmıştı. Bu zât, bin ay Allah yolunda silâh kuşanarak cihâd etmiş, gecelerini de ibâdetle geçirmişti. Müslümanlar hayretler içerisinde kaldılar ve ona gıpta ettiler. Bunun üzerine Allah Tealâ, ümmet-i Muhammed’e olan lutuf ve merhametini beyân etmek üzere Kadir Sûresi’ni indirdi:
“Biz o (Kur’ân’ı) Kadir gecesi indirdik. Kadir gecesi nedir, bilir misin sen? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Meleklerle Ruh o gece Rabblerinin izniyle her iş için iner de iner. Tam bir esenlik ve selâmettir o gece, tâ tan yeri ağarıncaya kadar.” (el-Kadîr, 1-5) (Bkz. Vâhidî, Esbâbu Nüzûli’l-Kur’ân, s. 486)
Bin ay 83 yıl dört ay etmektedir. Bu durumda uyanık olanlar için her seneye bir ömür sığabilmektedir. Bu kadar uzun bir vakitten daha hayırlı olan geceye, Kadir gecesi denilmesi, hem gecenin, hem geceyi ihyâ edenlerin, hem de o anda yapılan ibâdetlerin azametli, şerefli ve kıymetli olmasından kaynaklanır. Büyük ve şerefli kitâbımız Kur’ân-ı Kerim, bu gecede inmeye başlamıştır. Bu gece yapılan ibadetler, içerisinde Kadir gecesi bulunmayan bin ayda yapılan ibadetlerden daha faziletlidir. Gelecek bir seneye kadar cereyan edecek olan her türlü hâdiseler, meleklere bu gece bildirilir. Bu gece yeryüzüne başta Cebrâîl (a.s) olmak üzere çok sayıda melek iner. Bu gece, tanyerinin ağarmasına kadar huzûr ve esenlik doludur. İnsanlar her türlü kötülükten selâmettedir.
Yeryüzüne inen melekler uğradıkları her mü’mine selam verir, onlar için duâ ve istiğfar ederler. Kıyâmette de ibadetlerine şehâdet eder ve o kul için şefaatte bulunurlar. Meleklerin selâmıyla Nemrud’un ateşi, İbrahim (a.s) için nasıl serin ve selâmet oldu ise, Kadir gecesindeki meleklerin selâmı ile de cehennem, mü’minlere serin ve selâmet olur, cennete dönüşür. O zaman İbrahim (a.s)’ın meleklere ziyâfeti, kızartılmış bir buzağı idi. Kadir gecesinde meleklerin bizden istediği ise, böylesine kızarmış ve Allah aşkıyla yanmış bir gönüldür.
Bir de melekler Kadir gecesinin fazîletinden istifade edebilmek için inerler. Yani o akşam, dünyadaki zamanın kıymeti semâlarda bile yoktur.
Bazı vakitlerde yapılan çalışmalara, normal zamanların birkaç katı ücret takdir edilir. Bazı husûsî zamanlarda ikrâmiye verilir. Bazen umûmî af ilân edilir ve çok büyük suçlar dahi affedilir. Gazeteler bazen, birkaç gün yerine geçecek süper kuponlar verirler. Cenâb-ı Hak da sene içinde Ramazan’ı, Ramazan içinde Kadir gecesini, hafta içinde cuma gününü, cuma gününde duâların kabul edildiği icâbet saatini, gün içinde seher vaktini ve namaz vakitlerinin ilk anlarını kıymetli kılmıştır. Bu vakitlerde yapılan ibadetler daha makbul ve daha değerlidir. Dua ve tevbeler kabul edilir.
Bu zamanların en kıymetlisi de hiç şüphesiz Kadir gecesidir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Hâ. Mîm. Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu (Kur’ân’ı) mübarek bir gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız. Katımızdan bir emirle her hikmetli işe o gecede hükmedilir. Çünkü Biz, Rabbinin bir rahmeti olarak peygamberler göndermekteyiz. O işitendir, bilendir.” (ed-Duhân, 1-6)
Âlimlerin ekseriyeti burada bahsedilen mübârek gecenin Kadir gecesi olduğunu bildirirler. Yüce Rabbimiz, kullarının felâha ermesi için zaman zaman kitap ve peygamberler göndererek îkâz etmiştir. Şüphesiz o zamanlar mübârek zamanlardır. Cenâb-ı Hak, bizim Peygamberimiz’e nübüvvet verdiği ve bizim kitâbımızı göndermeye başladığı geceyi ise en mübârek gece kılmış, kullarına bulunmaz bir fırsat olarak ikrâm eylemiştir. O gece Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi peygamber olmuştur. O gece kâinâtı ebede kadar aydınlatacak olan mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm nâzil olmaya başlamıştır.
Cenâb-ı Hak bu geceye başka hususiyetler de lutfetmiştir. Kadir gecesi kader gecesidir. Bu gece insanların kaderi çizilir. Bu gecedeki gayretleriyle insan kendi kaderini belirler. Dolayısıyla bu gece yeni bir başlangıç yaparak istikbâle yön vermek lâzımdır. Bu gece ibâdet ve duâ alışkanlığı kazanmak lâzımdır. Bu gece geçmiş günahları affettirerek temiz bir geleceğe adım atmak gerekir. Bu gece mâzînin eksik ve yanlışlarını telâfî ederek uzunca bir ibâdet ömrü yaşamalıdır.
Kadir gecesi Ramazan’ın özüdür. İlâhî mağfiretin dolup taştığı, ümmet-i Muhammed’e sonsuz hazînelerin bahşedildiği bir gecedir. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.v) Şa’ban ayının son günü bir hutbe irâd ederek ashâbını Ramazan’a şöyle hazırlamıştır:
“Ey müslümanlar! Büyük ve mübârek bir ayın gölgesi üzerinize düştü. Bu ay, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinin bulunduğu bir aydır…”[1]
Zamanı ve Alâmetleri
Bütün geceler Kadir gecesi değildir ama, her gecenin Kadir gecesi olma ihtimâli vardır. Onun zamanı bildirilmemiş, fakat bazı vakitlere işaret edilmiştir. Rasûlullah (s.a.v) Ramazan ayının son on gününde câmiye kapanır, ibadete teksîf olur ve şöyle buyururdu:
“Kadir gecesini Ramazan’ın son on günü içinde arayınız!” (Buhârî, Leyletü’l-kadr 3; Müslim, Sıyâm 219)
Diğer rivâyetlerde, “Son on günündeki tek gecelerde arayın”, “Yirmi dördüncü gecesinde arayın”[2], “Yirmi yedinci gecesinde arayın.”[3] ifâdeleri de mevcuttur. Bir kısım sahâbîler, rüyâlarında Kadir gecesinin Ramazan’ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşler ve bunu Hz. Peygamber’e bildirmişlerdi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):
“Kadir gecesi ile ilgili rüyâlarınızın, Ramazan’ın son yedi gecesi üzerinde toplandığını görüyorum. O hâlde Kadir gecesini arayan onu Ramazan’ın son yedi gecesinde arasın!” buyurdu. (Buhârî, Leyletü’l-kadr 2, Ta’bîr 8; Müslim, Sıyâm 205-206)
Peygamber Efendimiz, o gecenin alâmeti olarak da şunları haber vermiştir:
“Kadir gecesi sabahı güneş parıltısız doğar, yükselinceye kadar sanki bir tas gibidir.” (Müslim, Müsâfirîn 179; Ebû Dâvûd, Ramazan 2; Tirmizî, Savm 72)
“Kadir gecesi aydınlıktır, ne sıcak ne de soğuktur. Bulutsuz, yağmursuz ve rüzgârsızdır. O gecede yıldız kayması da olmaz. Kadir gecesinin gündüzünün alâmeti olarak güneş parıltısız doğar.” (Taberânî, Kebîr, XXII, 59; Heysemî, III, 178-179)
Güneşin parıltısız ve şuâsız doğması, doğarken insanın gözüne gelen iplik gibi ziyâların görülmemesidir.[4] Âlimlerimiz, güneşin bu şekilde doğmasını, o gece yeryüzüne inen meleklerin çok fazla olmasına bağlarlar.
عَنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ خَرَجْتُ حِينَ بَزَغَ الْقَمَرُ كَأَنَّهُ فِلْقُ جَفْنَةٍ فَقَالَ اللَّيْلَةَ لَيْلَةُ الْقَدْرِ
Ahmed, I, 101
Allah Teâlâ’nın Kadir gecesini gizlediği gibi, onun farkına varan kişinin de o geceyi gizlemesi sünnettir. Çünkü bu, Allah’ın ona bir ikrâmıdır.
Niçin Gizlenmiştir
Kadir gecesinin vakti Peygamber Efendimiz’e gösterilmişti, lâkin daha sonra Allah Teâlâ tarafından unutturuldu. (Buhârî, Leyletü’l-Kadr 1, 13) Bunun pek çok hikmetleri olmalıdır. Ehl-i hikmet, “Meçhulde bereket vardır” demişlerdir. İşte Kadir gecesi de hayır ve bereketine erebilmemiz ve her geceyi ganîmet bilip ihyâ edebilmemiz için gizlenmiştir. Bütün insanlara ve bütün vakitlere kıymet vermeyi temin için söylenen, “Her geceni Kadir, her geçeni Hızır bil” sözü ne kadar anlamlıdır.
Kadir gecesini bulmak için gayret eden bir mü’min, vaktini ibadetle değerlendirmesini öğrenir ve diğer zamanlarda da bu güzel alışkanlığa devam eder. Nitekim Hz. Âişe vâlidemiz, “Efendimiz’in ibadetleri, hafif ve devamlı yağan sağanak hâlindeki yağmur gibiydi” demiştir. (Buhârî, Savm, 64) Kadir gecesini arayan insan, Allah’a kulluk etmenin zevkini alır ve bir müddet sonra sevaptan da geçerek Allah ile beraber olmanın peşine düşer. Devamlı Allah ile beraber olmayı ifade eden “Maiyyet Şuuru”na doğru yol alır.
Kadir gecesinin gizli olması, insanların ona güvenerek günah işlemelerine mâni olur. O geceye bile bile hürmetsizlik edenleri de bin ay günah işlemiş gibi olmaktan kurtarır.
Kadir gecesi gibi cuma gününün icâbet saati, salât-ı vustâ, ism-i âzam, ibadetler arasında Allah’ın rızâsı, günahlar arasında gazabı, tevbenin kabul olup olmadığı, insanlar arasında evliyâullah, kıyametin vakti ve insanın eceli de gizlenmiştir. Bütün bunlar mü’minleri dâimâ ümitli ve uyanık tutar. Devamlı hayır peşinde koşmalarını ve günahlardan sakınmalarını sağlar. İnsanı, herkese karşı iyi davranmaya, her ibadeti büyük bir hassâsiyetle yapmaya, her vakti en iyi şekilde değerlendirmeye alıştırır.
Nasıl İhyâ Etmeli?
Kadir gecesini araştırıp ihyâ etme arzusu, îman alâmetlerinden sayılmıştır. Cenâb-ı Hak, Kadir gecesinin zamanını gizli tuttuğu için Peygamber Efendimiz, Ramazan ayında, ibâdet husûsunda diğer aylarda görülmeyen bir gayret içinde olurdu. Ramazan’ın son on gününde ise, kendisini daha fazla ibâdete verirdi. Bu günlerde geceyi ihyâ eder, âilesini uyandırırdı. (Buhârî, Leyletü’l-Kadr, 5) Ümmetini de buna teşvik ederek şöyle buyururdu:
“Kadir gecesini, fazîlet ve kudsiyetine inanarak ve sevâbını yalnız Allâh’tan bekleyerek ibâdet ve tâatle geçiren kimsenin -kul hakkı hâriç- geçmiş günâhları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân 25-35, Savm 6, Terâvih 1, Leyletü’l-kadr 1; Müslim, Müsâfirîn 173-176)
Hz. Âişe vâlidemiz, Peygamber Efendimiz’e:
“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Kadir gecesinin ne zaman olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl duâ edeyim?” diye sormuştu. Rasûlullah (s.a.v):
اَللّٰهُمَّ إنَّكَ عَفُوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّي
“«Allâh’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla!» diye duâ et!” buyurdu. (Tirmizî, Deavât, 84; İbn-i Mâce, Duâ, 5)
Kadir gecesini; namaz kılmak, Kur’an okumak, tevbe, istiğfar ve dua ile meşgul olmak, Allah’ı zikretmek, salevât getirmek ve tefekkürde bulunmak gibi ibadetlerle değerlendirmelidir. Üzerinde namaz borcu olanların nafile namaz kılmadan önce hiç değilse beş vakit kaza namazı kılmaları daha faziletlidir. Bunlara ilâveten, gönül almak, infak ve yardımda bulunmak gibi her türlü sâlih amellerle, Kadir gecesinin gündüzünü de ihyâ etmek güzel bir davranıştır. Akşam, yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılan kişinin de Kadir gecesinden pay almış olacağı bildirilmiştir. (Bkz. Beyhakî, Şuab, III, 340) Dolayısıyla Ramazan’da cemaatle namaz kılmaya daha çok dikkat etmelidir.
Bütün bir gece uyanık bulunmak herkes için mümkün olmayabilir. Bu sebeple Allah Rasûlü’nün sünnetine uyarak son yedi gecede biraz daha az uyuyarak ibadetleri artırmak, gecenin başından ve sonundan muayyen bir kısmı nâfile ibâdetlere ayırmak isâbetli bir davranış olur.
Bu geceyi ihyâ edenlere va’dedilen mükâfâtlar, Cenâb-ı Hakk’ın mü’min kullarına olan merhamet ve ikrâmını göstermeye kâfîdir. Yüce Rabbimizin bu kadar büyük ihsânına ve kolaylaştırmasına rağmen, Ramazan’da affedilmeyen kimse için de artık yapılacak bir şey yoktur. Allah Rasûlü (s.a.v) buyurur:
“Ben yanında zikredildiğim hâlde bana salât okumayan kimsenin burnu sürtülsün! Ramazan’a erişip de günahları affedilmeden çıkan kimsenin burnu sürtülsün! Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin burnu sürtülsün, rahmetten uzak olsun.” (Tirmizî, Deavât, 100/3545)