İnsanları ve cinleri Allah ve Rasûlü’nün güzel yolundan alıkoyan büyük engellerden biri de kibir’dir. Kibirli kimseler hakkı kabul ettiklerinde makam ve mevkilerinden, elde ettikleri menfaatlerden mahrum kalmaktan korkarlar. Hâlbuki asıl kibirlenince kaybederler en büyük makamı:
“Hani biz meleklere (ve cinlere): «Âdem’e secde edin!» demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.” (Bakara, 34)
Tarih boyunca peygamberlere karşı çıkanların başında dâimâ kibirli zorbalar gelmiştir. Meselâ Firavun, Musa (a.s)’a karşı şöyle demiştir:
“Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim? Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?” (Zuhruf, 52-53)
Firavun, haklı olmayı dünya zinetlerine sahip olmaya bağlıyor ve kibri sebebiyle hakkı kabul etmek istemiyordu. Kureyşli müşrikler de aynı düşünceyle şöyle diyorlardı:
“«Bu Kur’ân iki şehirden birinin büyüğüne indirilmeli değil miydi?»…” (ez-Zuhruf, 31)
Peygamberlere karşı kibirlenme, onu ve beraberlerindekileri küçümseme her devirde görülmüştür. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“Biz hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri: «Biz, size gönderilmiş olan şeyi inkâr ediyoruz» demişlerdir. Ve dediler ki: «Biz malca ve evlâtça daha çoğuz, biz azaba uğratılacak da değiliz».” (Sebe’, 34-35)
“Hiç şüphesiz biz Mûsâ’ya Kitab’ı ihsân ettik ve ondan sonra birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem oğlu Îsâ’ya da apaçık mûcizeler lûtfettik ve onu Rûhu’l-Kudüs (Cebrâîl) ile kuvvetlendirdik. Artık ne zaman bir peygamber size nefislerinizin hevâsına uymayan bir şey getirse hemen büyüklük taslayacak, kimini yalanlayıp kimini de öldürecek misiniz?!” (Bakara, 87)
Allah, kibirlenenleri hiç sevmez. Çünkü kibir, insanı ibadetlerden, salih amellerden ve güzel ahlâktan alıkoyar:
“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (Nisâ, 36; Hadîd 57/23; Nahl 16/23)
“Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” (Lokman 31/18)
Allah Teâlâ, kibirlenenleri büyük bir azab ile tehdit etmektedir:
“İman edip salih ameller işleyenlere (Allah) ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lütfundan daha fazlasını da ihsan edecektir. Kulluğundan yüz çeviren ve kibirlenenlere gelince onlara acı bir şekilde azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah’tan başka ne bir dost ve ne de bir yardımcı bulurlar. (Kendilerini Allah’ın azabından kurtaracak bir kimse bulamazlar.)” (Nisâ, 173)
“Âyetlerimizi yalanlayanlar ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler var ya, işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.” (A’raf, 36)
“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.” (Mü’min, 60)
“Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!” (A’raf, 40)
“Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah’ın âyetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” (Mü’min, 35)
“Vay haline, her yalancı ve günahkâr kişinin! O, Allah’ın kendisine okunan âyetlerini işitir de sonra büyüklük taslayarak sanki hiç onları duymamış gibi (küfründe) direnir. İşte onu acı bir azap ile müjdele!” (Câsiye, 7-8)
Kibirli kimseler, ilim, irfan, hidâyet ve ebedî saâdet gibi pek çok nimetten mahrum bırakılırlar:
“Dünyada haksız yere kibirlenip büyüklük taslayanları, âyetlerimi gereği gibi anlamaktan uzaklaştırırım. Onlar bütün mucizeleri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir.” (A’râf 7/146)
“İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuk yapmayı arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet, takvâ sahiplerinindir.” (Kasas 28/83)
“(Nuh dedi ki:) Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.” (Nûh, 7)
Kibirli kimseler, bu tavırlarının kendilerine fayda sağlamadığını yakında göreceklerdir:
“A’râf ehli simalarından tanıdıkları birtakım adamlara seslenerek derler ki: «Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size hiçbir yarar sağlamadı.” (A’raf, 48)
“(Kıyamet gününde) hepsi Allah’ın huzuruna çıkacak ve zayıflar o büyüklük taslayanlara diyecekler ki: «Biz sizin tâbilerinizdik. Şimdi siz, Allah’ın azabından herhangi bir şeyi bizden savabilir misiniz?» Onlar da diyecekler ki: «(Ne yapalım) Allah bizi hidayete erdirseydi biz de sizi doğru yola iletirdik. Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü bizim için sığınacak bir yer yoktur.»” (İbrahim, 21)
“(Kâfirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük taslayanlara: «Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz?» derler. O büyüklük taslayanlar ise: «Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi» derler.” (Mü’min, 47-48)
“Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: «Bizden daha kuvvetli kim var?» dediler. Onlar kendilerini yaratan Allah’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar bizim âyetlerimizi (mucizelerimizi) inkâr ediyorlardı.” (Fussılet, 15)
Cenâb-ı Hak, kullarının kibirden uzaklaşmalarını arzu buyurur:
“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin.” (İsrâ, 37)
Bu sebeple Allah’a yakın kullar, kibirden tamamen uzaktırlar:
“Ne Mesîh ve ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan geri dururlar. O’na kulluktan geri durup büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzuruna toplayacaktır.” (Nisâ, 172)
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Bir kimse kibirlene kibirlene sonunda zâlim ve cebbârlar grubuna kaydedilir. Böylece onlara verilen ceza buna da verilir.” (Tirmizî, Birr, 61/2000)
“Size cehennemliklerin kimler olduğunu haber vereyim mi? Bütün katı kalbli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” (Buhârî, Edeb, 61; Eymân, 9; Tefsîr, 68/1; Müslim, Cennet, 47)
“Mütekebbirler/kibirli kimseler, kıyâmet gününde insan sûretinde küçük ve kırmızı karıncalar kadar haşrolunacaklardır. Zillet her taraflarından onları saracaktır. Cehennemdeki “Bûles” adı verilen bir zindana sürükleneceklerdir. Onları ateşlerin ateşi kuşatacak ve cehennem ehlinin Tînetü’l-habâl denilen kan, irin ve pisliklerinden içirileceklerdir.” (Tirmizî, Kıyamet, 47/2492; Ahmed, II, 179; Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 557)
“Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez” (Müslim, Îmân, 147-149; Tirmizî, Birr, 61/1998)
“Cennet ile cehennem münakaşa ettiler. Cehennem:
«–Bende zorbalar ve kibirliler var» dedi. Cennet:
«–Bende yalnız zayıflar ve yoksullar var» dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ onların çekişmesini şöyle halletti:
«–Ey cennet! Sen benim rahmetimsin, dilediğime seninle merhamet ederim. Ey cehennem! Sen de benim azâbımsın. Dilediğime seninle azâb ederim. Ben her ikinizi de dolduracağım».” (Müslim, Cennet 34; Buhârî, Tefsîr, 50/1; Tevhîd 25. Ayrıca bkz. Tirmizî, Cennet 22)
“Kıyamet günü, dünyada büyük diye tanınan iriyarı bir adam çıkagelir. Halbuki onun Allah yanında sinek kanadı kadar bile değeri yoktur.” (Buhârî, Tefsîr, 18/6; Müslim, Münâfikûn 18)
“Böbürlenerek elbisesini yerde sürüyen kimsenin suratına Allah Teâlâ kıyamet gününde bakmaz.” (Buhârî, Libâs 1, 2, 5, Fezâilü’s-sahâbe 5; Müslim, Libâs 42-48)
“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: Yücelik ve kudret (izzet) benim izârım, büyüklük de benim ridâm sayılır. Bunlardan biri kendisinde de varmış gibi davranan olursa, onun cezasını veririm.” (Müslim, Birr 136. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Libâs 26; İbn-i Mâce, Zühd 16)
“Allah -azze ve celle- şöyle buyuruyor: «Ey Âdemoğlu! Sen nasıl olur da beni âciz bırakabileceğini düşünürsün?! Hâlbuki ben seni, tükrük damlası kadar bir sudan yarattım ve sana en güzel bir şekil verip her yönden mütenâsip kıldım. Yeryüzünde süslü elbiseler içinde kibir ve azametle yürüdün. Çocuğunu diri diri toprağa gömdün. (Yani bu derece ağır günahlar işledin.) Mal biriktirip kimseye vermedin. Can boğaza gelince, “Tasadduk ediyorum” diyorsun. Sadaka vermenin zamanı şimdi mi?!»“ (Ahmed, IV, 210. Ayrıca bkz. İbn-i Mâce, Vasâyâ, 4; Hâkim, II, 545/3855)
Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Üç sınıf insan vardır ki kıyamet günü Allah onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz, onları temize çıkarmaz. Hem de onlar için elîm (can yakıcı) bir azap vardır.”
Rasûlullah (s.a.v) bu cümleyi üç kere tekrarladı. Sonra Ebû Zer (r.a):
“–O hâlde bu kimseler tam bir mahrumiyete ve hüsrana uğramışlardır. Onlar kimlerdir, ey Allah’ın Rasûlü?” diye sordu. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) de:
“–Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan ve yalan yere yemin ederek ticaret malını iyi bir fiyata satmaya çalışandır” cevabını verdi. (Müslim, Îmân, 171. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Libâs, 25/4087; Tirmizî, Büyû’, 5/1211; Nesâî, Zekât, 69)
Adamın biri Rasûlullah (s.a.v)’in yanında sol eliyle yemek yiyordu. Rasûl-i Ekrem ona:
“–Sağ elinle ye!” buyurdu. Adam:
“–Yapamıyorum” diye cevap verdi. Rasûlullah (s.a.v) adama:
“–Yapamaz ol!” buyurdu.
Hadisin râvîsi Seleme’nin dediğine göre adam kibrinden dolayı böyle söylemişti. Rasûlullah’ın bedduasını alınca, elini ağzına götüremez oldu. (Müslim, Eşribe 107)