c. Zina

Zina, öteden beri insan aklının, ahlâk ve hukuk nizamlarının ve bütün semâvî dinlerin tamamen yanlış ve çirkin gördüğü bir davranıştır. Zina nesebin karışmasına, âilenin dağılmasına, hısımlık, komşuluk, arkadaşlık gibi bağların çözülüp toplumdaki mânevî ve ahlâkî değerlerin kökten sarsılmasına sebep olur. İnsanı bedenî zevklerin esiri yaparak haysiyet ve şerefini ayaklar altına alır.

Fuhuş, kadın ticaretinin yaygınlaşmasına, kadının bir geçim kaynağı olarak kullanılmasına ve kadın simsarlarının ortaya çıkmasına yol açar. Annelik şeref ve haysiyetini târumâr eder. Bir toplumda zina yayıldığında:

1) Nesiller birbirine karışır, çocuklar ya hiç olmaz veya babasız kalır.

2) Babası belli olmayan çocuklar korumasız, nafakasız ve şefkatsiz kalarak sağlıklı ve rahat bir hayattan mahrûm olurlar. Baba terbiyesinden uzak yetişen çocuklar şımarık olur ve cemiyete zararlı birer fert hâline gelirler.

3) Çocuklarının olup olmadığı belli olmadı için erkeklerin mirasını kimin alacağı bilinemez, hak, hukuk zâyî olur.

4) Kadınla erkeğin ortak eseri olan çocuklara sadece kadınlar bakmak zorunda kalır. Bu da kadınlara yapılan büyük bir haksızlıktır.

5) Âile müessesesi dağıldığında içtimâî hayat da büyük ölçüde felce uğrar.

6) Âile dağılınca erkeğin, kadının ve çocukların mânevî ve rûhî ihtiyaçları büyük ölçüde karşılanamaz. Sevme, sevilme, saygı gösterme, hürmet görme, güvenme, sığınma, dertlerini paylaşma, yardımlaşma gibi ihtiyaçları karşılanmayan insanlar psikolojik hasta durumuna düşerler.

7) Nesiller belirsiz olunca kardeşlerin ve çok yakın akrabaların birbiriyle bilmeden evlenmesi gibi tehlikeler zuhûr eder.

8) Akrabalık ve hısımlık müessesesi ortadan kalkar. İnsanlar sadece anne ve anneannelerini tanıyabilirler, bazen bu bile mümkün olmaz. Dolayısıyla yeni nesil, toplum içinde kendisine en yakın olan muhabbet ve güven hâlesini kaybeder.

9) Zina, rastgele birleşmeler ve cinsî temaslar, tabiatı gereği kıskanç olan insanı, ölümle neticelenen çekişme ve dövüşmelere sürükler. Bu da can güvenliğini yok eder. Nikâh ve evlilik ise bu tür ihtilaf ve kavgaların önüne geçer.[1]

Diğer taraftan zinanın sıhhat için de pek çok zararları mevcuttur. Zina bataklığına düşen insanlarda frengi, bel soğukluğu gibi sirayet edici pek çok hastalık müşâhede edilmektedir. Günümüzde tıbbın çare bulamadığı ölümcül hastalık AIDS, büyük ölçüde zina yoluyla bulaşmaktadır.

O hâlde, nikâhın saâdetini fuhşun murdarlığına değişmek kadar ahmaklık ve cehâlet olamaz!..

Kullarını çok seven Cenâb-ı Hak, onların böylesi bir çirkinliğe düşmesini asla istemez. Bu sebeple, zina yapmak bir tarafa, yanına yaklaşmayı bile yasaklayarak şöyle buyurur:

“Fuhşiyâtın (kötülük ve edepsizliğin) açığına da gizlisine de yaklaşmayın!” (En’âm, 151)

“Zinaya yaklaşmayın, zira o çok çirkin bir hayâsızlık ve çok kötü bir yoldur.” (İsrâ, 32)

Bu ilâhî emirler mûcibince zinaya zemin hazırlayan hiçbir yola ve vesîleye yaklaşmamak gerekir. Rasûlullah r, harama bakmanın kalp için ne derece zararlı olduğunu şöyle ifade buyurur:

“Harama bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Her kim Allah korkusu sebebiyle bunu terk ederse Allah ona kalbinde halâvetini hissedeceği bir iman bahşeder.” (Hâkim, IV, 349/7875; Heysemî, VIII, 63)

Bu sebeple İslâm; öncelikle erkek ve kadınların dinin tarif ettiği şekilde örtünmeleri, birbirlerini tahrik edecek davranışlardan kaçınmaları, yabancı erkekle kadının baş başa kalmaması, toplumda açıklık ve müstehcenliğin önlenmesi gibi tedbirler alır. İnsanları tahrik edecek türden söz, bakış ve yakın ilişkileri, zinaya hazırlayıcı hareketler olarak kınaması bu yüzdendir. İslâm bununla kalmayıp, âile ve topluma çocukları terbiye etme, evlilik yaşını zaruret olmadıkça geciktirmeme, evlenmeyi kolaylaştırma, toplumda dînî ve ahlâkî değerleri canlı tutma vazifesi verir. Yani İslâm, “günâhı cezalandırmak”tan ziyâde “işlenmesine meydan vermemek” esasından hareket eder. Nitekim İslâm tarihi boyunca zina cezası çok nâdir görülmüştür.

Bunca tedbîre rağmen hâlâ günah işleyen kişiyi İslâm’ın cezalandırması ise, hem fert hem de toplum için hakîkî mânâda adâlet ve rahmettir.[2] Ceza sâyesinde fert, günaha alışarak ebedî hayatını mahvetmekten ve âhirette daha büyük bir sıkıntıya düşmekten kurtulur. Toplumdaki diğer insanlar da hem işlenen günahın zararından korunur hem de bu cezadan ibret alarak yanlışlıklardan uzaklaşırlar.

Diğer taraftan Cenâb-ı Hak, günahkârlara bazı dünyevî belâlar vermek sûretiyle onları îkâz edip daha büyük zararlardan ve ebedî azaptan muhafaza etmek ister. Rasûlullah r şöyle buyurur:

“Bir milletin içinde zina ve fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlemeye başladığında, mutlaka içlerinde vebâ hastalığı ve kendilerinden önce gelip-geçmiş milletlerde görülmemiş başka hastalıklar yayılır.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623)

İbn-i Abbâs Hazretleri’nden gelen bir rivâyette ise şöyle buyrulur:

“…Bir toplumda zina yaygınlaşırsa, aralarında ölümler artar…” (Muvatta’, Cihâd, 26; İbn-i Mâce, Fiten, 22)

Dünyada bu kadar zararı olan zina, âhirette de kişiyi rezil-rüsvay eder ve acı bir azaba mâruz bırakır. Rasûlullah r şöyle buyurur:

“Bu gece rüyâmda iki kişi (Cebrâîl ile Mîkâîl) gelerek beni kaldırdılar ve «Haydi gidiyoruz» dediler. Ben de onlarla beraber gittim… Fırın gibi bir yapıya vardık. Orada ne söylenildiği anlaşılamayan çığlıklar, feryatlar birbirine karışıyordu. İçerde bir sürü çıplak erkek ve kadın bulunduğunu anladık. Altlarından alevler yükseldikçe, çığlık atıyor, feryâd u figân ediyorlardı. Meleklere bunların kim olduğunu sordum:

«–Zina eden erkek ve kadınlar» dediler.” (Buhârî, Ta’bîr, 48; Cenâiz, 93; Tirmizî, Rü’yâ, 10/2295)

“…Mirâc esnasında Cebrâîl u ile Rasûlullah r azap içindeki bir kavme uğramışlardı. İnsanların önünde, güzelce pişmiş leziz et yemekleri ile çiğ ve kokuşmuş leşler vardı. Onlar, o güzelim yemekleri bırakıp pis ve kokuşmuş leşi yiyorlardı. Allah Rasûlü r, bunların kim olduğunu sorduğunda Cibrîl u:

«–Onlar ümmetinden helâl hanımını bırakıp da harâm olan kadına giden erkeklerle, kocasını bırakıp haram olan erkeklere giden kadınlardır» buyurdu.” (Heysemî, I, 67, 68)

Livata, lezbiyenlik gibi son derece çirkin fiiller de aynen zinâ gibi büyük günahlardan sayılmıştır. Bunların ne kadar kötü ve zararlı olduğunu her akl-ı selîm sahibi idrâk eder.

Burada saydığımız günahların dışında İslâm; adam öldürmek, sihir yapmak, zina iftirasında bulunmak, anne babaya itaatsizlik etmek, yetim malı yemek, düşmanla mücadele ederken cepheden kaçmak, yalan söylemek, zulmetmek, ihânet etmek, insanların arkasından hoşlanmayacakları şekilde konuşmak (gıybet), iftirâ atmak, hırsızlık yapmak, Mekke’nin hareminde günah işlemek gibi insanlığa pek çok yönden zararı olan büyük günahları da şiddetle yasaklamıştır.[3]

 



[1] Prof. Dr. Süleyman Uludağ, İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti, s. 171-172.

[2] Nûr, 2.

[3] Buhârî, Şehâdât, 10; Vasâyâ, 23; Müslim, Birr, 55, 56; Ebû Dâvûd, Edeb, 35/4875; Ahmed, III, 154, 135. Tafsilat için bkz. Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, İstanbul 2007, s. 308-458.

%d bloggers like this: