G. MÜBÂHALE ÂYETLERİ

Rasûlullah (s.a.v) zaman zaman ehl-i kitapla konuşmuş, onları hakîkati kabule dâvet etmiştir. Hicretin 9. senesinde Necran hristiyanları inat edince Cenâb-ı Hak şu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurdu:

“Sana bu ilim geldikten sonra seninle münâkaşa edenlere de ki: «Geliniz, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, biz ve siz de hazır bulunalım, sonra cân u gönülden dua edelim de Allah’ın lânetininin yalancılar üzerine olmasını isteyelim»”[1].

Hristiyanlar, helâk edilmekten endişe ettikleri için mübâhale denilen bu ameliyeyi kabul etmediler. Onun yerine cizye vermeyi kabul edip kabilelerine döndüler.

Onlar ayrılınca Rasûlullah (s.a.v):

“Beni hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki helâk Necran halkının üzerine sarkmıştı. Eğer lânetleşselerdi maymun ve domuzlara çevrilecekler, vâdî onlar için ateşle dolacak (ya da vadi üzerlerine ateş yağdıracak), ağaçlar üzerindeki kuşlara varıncaya kadar Necran ve halkının kökleri kurutulacaktı” buyurdular[2].

 Necranlılar bu davranışları ile aslında Peygamber Efendimiz’in peygamberliğini ikrar etmiş oldular ve üzerlerine konan cizyeyi kabul edip kabilelerine döndüler. Ancak onlarla birlikte gelmiş olan piskoposları Ebu Hârise’nin kardeşi Kürz müslüman olup Medine-i Münevvere’de kaldı[3].

İnatçı yahûdilere de Cenâb-ı Hak şöyle meydan okumuştur:

(Rasûlüm, onlara:) «Şayet (iddia ettiğiniz gibi) âhiret yurdu Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım)!» de!”[4].

Ancak hiçbir yahûdi buna cevap verememiştir. Onlar hâlâ ölümden en çok korkan ve hayatta kalmaya en hırslı insanlardır. Her biri bin sene yaşamak ister.

Bu husustaki delillerden biri de Peygamber Efendimiz’in düşman korkusundan emin olduğunun ve Allah’a güvendiğinin ilân edilmesidir. Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“…De ki: «Ortaklarınızı çağırın, sonra bana (istediğiniz) tuzağı kurun ve bana göz bile açtırmayın!»”[5].

“Allah seni insanlardan koruyacaktır”[6].

Gerçekten de Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz’i düşmanlarından muhâfaza etmiş ve zafere erdirmiştir. Ebû Süfyân, Sürâka bin Mâlik gibi pek çok insan, daha müslüman olmadan, Allah Rasûlü’nün getirdiği dînin gâlip geleceğini anlamış ve bunu îtiraf etmişlerdir.

Kur’ân-ı Kerîm, burada olduğu gibi bütün meydan okumalarında hep haklı çıkmış, iddiâlarının doğru olduğu görülmüştür.



[1] Âl-i İmrân, 61.

[2] Taberî, III, 211-213; Râzî, VIII, 80 (Âl-i İmrân, 61).

[3] İbn-i Hişâm, I, 573-574; Elmalılı, II, 1014, (Âl-i İmrân, 61).

[4] el-Bakara, 94.

[5] el-Aʻrâf, 195.

[6] el-Mâide, 67.

%d bloggers like this: