10. İlâhî Kudreti Anlatmak Mümkün Değil!

Hâsılı “Kudret” büyük bir azamet göstergesidir. Burada üzerinde durduğumuz mevzulardan Allah’ın sonsuz bir kudrete sahip olduğu ve Kur’ân’daki ifadelerin de buna göre söylendiği açıkça görülmektedir. İnsan ise böyle bir kudret iddiasından uzaktır. Çünkü o âciz yaratılmıştır. Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, insanın acziyetini şu güzel benzetmeyle anlatır:

İnsan, varlık eserleriyle tutunmak istediği bu kürede ne kadar yer edinebilmiştir? Cirmi nedir, ömrü ne kadardır? Hayatı nedir ve nasıl bir pamuk ipliğine bağlıdır? Arz üzerindeki insan, üzerinde bulunduğu fili kendi malı zanneden pire gibidir. Hatta arz ile insan arasındaki farkı bu misalle dahi tam olarak göstermiş olamayız. Kâinâta umûmî bir nazar atfedildiğinde, en büyük ve en azametli bir insana en ufak bir varlık payı ayrılmadığı ve en kudretli bir devlete bir santimetrekarelik yer verilmediği görülür. Ömrü bir demden, hayatı bir nefesten ibaret olan insanoğlu henüz hayatta iken dünya ile ilişkisini, kesintisiz yirmi dört saat dahi koruyamayarak, kendisini her gün, servetinden, eserlerinden, ilminden ve iktidârından ayıracak başka bir âleme yani uykuya teslim etmek zorundadır.[1]

Hakikaten bir gün uykusuzluğa dayanamayan bir insanın kâinâtı ayakta tutmak ve idare etmek gibi bir iddiası olabilir mi? Kâinât bir tarafa kendi vücûdunda kesintisiz meydana gelen faaliyet ve çalışmalardan haberi var mıdır? Şunu insafla düşünmek gerekir:

Diğer canlılarla birlikte insanların organizmalarındaki faaliyetlerin hemen tamamı -mesela kalp atışları, nefes alıp vermesi, diğer bütün organ ve hücre içi faaliyetleriyle bunlar arasındaki haberleşme ve yardımlaşma faaliyetleri- insan iradesi dışı proğramlarla idare edilmektedir. İnsan vücûdundaki sadece bir tek doku hücresinin içindeki yüzlerce çeşit biyokimyasal reaksiyonun yönetimi ve kontrolü, bizim irade ve şuurumuza bırakılsaydı, belki birkaç dakika bile dayanamazdık[2]. Bunu tefekkür eden insan, dünya üzerindeki bütün canlı ve bitkilerin hayatta kalabilmesi için nasıl büyük bir ilim ve kudrete ihtiyaç olduğunu hemen fark eder. O da Cenâb-ı Hakk’ın sonsuz ilâhî kudretidir.

Mevlânâ Hazretleri şöyle der:

“Nasıl ki, Allah’ın kudretinin sonu yoksa, onu anlatmanın da sonu yoktur.”

O’nun kudreti, beşerî ifadelerle ihâta edilmekten münezzehtir. Ziyâ Paşa ne güzel söyler:

İdrâk-i meâli bu küçük akla gerekmez,

Zîrâ bu terâzî bu kadar sıkleti çekmez!

{

Sübhâne men tehayyera fî sun‘ihi’l-ukûl

Sübhâne men bi-kudratihî yu‘cizü’l-fuhûl

“Sanatı ile akılları hayrette bırakan Yüce Zât’ı tesbîh ederim!

Kudretiyle dâhî insanları bile âciz bırakan Yüce Zât’ı tesbîh eder, her türlü noksan sıfatlardan tenzîh ederim.”



[1] Mustafa Sabri Efendi, İlâhi Adalet/Yeni İslam Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi, s. 246.

[2] Kocabaş, Kur’ân’da Yaratılış, s. 115.

%d bloggers like this: