“Ümmetim İçin En Çok Korktuğum…”

Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz mü’minlere nefislerinden daha yakın olduğu için, ümmetini onlardan daha çok düşünmüştür. Hayatını onların felâhı ve selâmeti için vakfetmiş, dualarını hep onlara yapmış, şefaatini yine onlara ayırmıştır. Kendisinden sonra ümmetinin karşılaşacağı büyük tehlikeler için endişelenmiş ve zaman zaman bunları beyan ederek ümmetini îkâz etmiştir. Bunların bir kısmı şunlardır:

 

1. Şöhret ve Menfaat Peşinde Koşan Âlimler

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, dili âlim olan münâfıktır.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, 22)

Bunlar ilimleri bilen, akıcı ve tesirli bir lisâna sahip olan fakat kalbi câhil olup ilmiyle amel etmeyen âlimlerdir. Îtikâdı da bozuk olan bu insanlar, dilbazlıklarıyla pekçok kişiyi aldatırlar. Onlar, ilmi meslek edinmişlerdir. Onunla maddî ve mânevî menfaat elde etme peşindedirler. Bunun için ihtilaflı meseleleri gündeme getirir, üzerinde icmâ ve ittifak edilmiş konulara saldırırlar ki dikkatleri üzerlerine çekerek şöhrete kavuşabilsinler. Pekçok insanın îtikâdı ve ibâdetiyle oynayarak dîne büyük zarar verirler. Onlara karşı uyanık olmak, sâlih âlimlerin sözüne îtibâr etmek lâzımdır. Nitekim Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyururlar:

“Ey İbn-i Ömer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden öğrendiğine iyi dikkat et! Dînî ilimleri ve hükümleri istikâmet ehli âlimlerden al, sağa sola meyledenlerden alma!”[1]

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

“Ümmetimin son zamanlarında birtakım deccaller, yalancılar ortaya çıkacak, sizin ve atalarınızın duymadığı sözleri size nakledecekler. Aman onlardan uzak durun; sakın ha sizi fitneye düşürüp yoldan çıkarmasınlar.” (Müslim, Mukaddime, 6, 7, nr. 6, 7)

“Şüpesiz, ümmetim içerisinden otuz tane yalancı (deccâl) çıkacak. Onların her biri kendisini peygamber sanacak. Halbuki, ben, peygamberlerin sonuncusuyum. Benden sonra peygamber yoktur. Benim ümmetimden bir grup da Allah’ın emri gelinceye kadar hak üzerine devam edecek, onla­ra muhalefet edenler kendilerine zarar vermeyecekler.” (Ebû Dâvud, Fiten, 1/4252. Krş. Müslim, Fiten 19; Tirmizî, Fiten 32)

 

2. Dalâlete Sürükleyen İdâreciler

Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

“…Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, dalâlete sürükleyen (yoldan çıkarıp bidʻatleri emre­den) liderlerdir…” (Ebû Dâvud, Fiten, 1/4252. Krş. Müslim, Fiten 19; Tirmizî, Fiten 32)

 

3. Nefsin Hevâ ve Hevesine Tâbî Olmak, Tûl-i Emel

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

“Ümmetim için şu üç şeyden korkuyorum: Âlimin zellesi yani ilmine muhâlif amel işlemesi, kendisine tâbî olunan he­vâ vü heves ve zâlim idâre.” (Heysemî, I, 187; Ebû Nuaym, Hilye, II, 10; Sü­yû­tî, el-Câmiu’s-sağîr, I, 12)

“Sizin hakkınızda en çok korktuğum şeylerden biri, mîdeleriniz ve iffetleriniz hususunda sizi azgınlığa sürükleyen şiddetli arzular, diğeri de hevâ ve hevesinizin sizi dalâlete düşürmesidir.” (Ahmed, IV, 420, 423; Heysemî, I, 188; Ebû Nuaym, Hilye, II, 32)

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, hevâ ve tûl-i emeldir. Hevâ insanı Hak’tan alıkoyar. Tûl-i emel ise âhireti unutturur. Şu dünya, arkasını dönmüş gidiyor. Âhiret ise yüzünü dönmüş geliyor. Her birinin kendine has evlatları (tâlibleri) vardır. Eğer âhiret tâliplerinden olup dünyânın evlatlarından olmamaya gücünüz yeterse bunu yapın! Bolca amel-i sâlihler işleyin! Zîrâ siz bugün amel diyârındasınız, burada hesâp yok. Yârın ise hesap olan ancak amel işleme imkânı bulunmayan bir diyâra geçeceksiniz.” (Beyhakî, Şuabu’l-îmân, XIII, 174/10132)

Tûl-i emel, haddinden fazla şeylere kavuşma arzusu, insan ömrünün yetmeyeceği hülyâlar ve kuruntulardır. Mal ve makam hırsı da buna dâhildir.

 

4. Cimrilik ve Bencillik

Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, şu üç helâk edici tehlikedir: Kendisine itaat edilen cimrilik, peşi sıra gidilen hevâ ve heves, her görüş sahibinin kendi fikrini beğenmesi.” (Ebû Nuaym, Hilye, II, 160)

 

5. Yakîn Zayıflığı

Rasûlullah r Efendimiz şöyle buyururlar:

“Ümmetim hakkında ancak yakîn zayıflığından korkuyorum.” (Heysemî, I, 107)

Yakînin zayıflaması, dînî hamiyetin zayıflayarak insanın dünya hayatına daha fazla ağırlık vermesidir. Kalb mahlûklara meyledince yakîn zayıflamış olur. Kalb mahlûka meylettiği nisbette de Rabbinden uzaklaşır.

 

6. Kaderi İnkâr

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

“Üç şey vardır ki, bu hususlarda ümmetim hakkında korkuyorum: Yıldızların bazı burçlara girmesiyle yağmur yağacağına inanmaları, sultânın zulmü ve kaderi yalanlamaları.” (Ahmed, V, 89)

Burada yıldızların yağmur yağmasına veya diğer dünyevî işlere tesirinin olduğunu düşünmek yasaklanmaktadır. Herşey Allah’ın elindedir ve O’nun irâdesiyledir. Kaderi inkâr etmek ise dalâlete düşmüş âlimlerin içine düştüğü büyük bir hatadır. Bu insanların zararı, kendileriyle sınırlı kalmayıp pekçok insana sirâyet etmektedir.

 

7. Riyâ (Gösteriş) ve Gizli Arzular

Sahâbeden Şeddâd bin Evs -radıyallâhu anh- bir gün ağladı. Kendisine:

“‒Seni ağlatan nedir?” diye sordular. Şöyle buyurdu:

“‒Rasûlullah r Efendimiz’den işittiğim bir hadis beni ağlattı. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in bir gün: «Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Allah’a şirk koşmaları ve gizli şehvettir» buyurduğunu işittim ve:

«‒Yâ Rasûlallâh! Ümmetin Sen’den sonra şirke düşecek mi?» diye sordum:

«‒Evet! Ama onlar Güneş’e, Ay’a, taşa ve puta tapmayacaklar. Ancak amellerinde gösteriş yapacaklar. Gizli şehvete gelince, onlardan biri oruçlu olarak sabahlayacak, karşısına nefsânî arzularından biri çıkınca onun peşine takılarak orucunu terkedecek.» buyurdular.” (Heysemî, III, 201. Krş. İbn-i Mâce, Zühd, 21; Hâkim, IV, 366/7940; Ebû Nuaym, Hilye, I, 268)

Gizli şehvete yani gizli ve kuvvetli arzulara, insanın kaçınması gereken bütün günahlar dâhildir. Meselâ kişi güzel bir kadın görür, gözünü ondan çevirir ancak ona kalbiyle bakmaya devam eder. İnsanlara karşı, mâsiyetleri ve nefsânî arzuları terketmiş gibi görünür, ancak kalbinde bunların arzusu hâlâ mevcuttur. Yalnız kaldığında günahları gizlice işler.

Diğer bir îzâha göre riyâ, insanın gösteriş yaparak açıkça amel işlemesidir. Gizli şehvet ise yaptığı amelleri insanların görüp bilmesini arzulamasıdır.

 

8. Mal Hırsı, Takvâyı ve Sünnet-i Seniyye’yi İhmâl Ederek Kur’ân İlimleriyle Meşgul Olmak

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

 “Ümmetim hakkında korktuğum şeylerden biri onların arasında malın çoğalması ve onun için birbirleriyle yarışıp çekişmeleridir. Ümmetim hakkında korktuğum şeylerden biri de onlara Kur’ân’ın açılmasıdır. Onu mü’min, kâfir, münâfık herkes kolayca okur. «Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde derinlik kazananlar ise: “Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır” derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.» (Âl-i İmrân, 7).” (Hâkim, Müstedrek, II, 316/3139; Heysemî, I, 128)

Muaz bin Cebel t’in, büyük ihtimalle Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den işittiği şu sözünde, kalbinde eğrilik olanlarla alâkalı çok mühim îkaz ve irşatlar bulunmaktadır. O şöyle der:

“Muhakkak ki ileride (birtakım) fitneler olacaktır. O zaman mal çoğalır, Kur’ân açılır, mü’min, münafık, erkek, kadın, köle, hür, küçük, büyük herkes Kur’ân’ı alıp okur. İçlerinden birinin:

«Bu insanlara ne oluyor da Kur’ân okudu­ğum hâlde bana tâbi olmuyorlar? Ben (din adına) Kur’ân’a muğâyir şeyler ortaya atmadıkça onlar bana uymayacaklar» diyeceği günler yakındır.

Böyle sonradan uydurulan şeylere tabi olmaktan sakının! Zira bu bid’atler apaçık bir dalâlet ve sapıklıktır. Ben sizi hakîm (ilim ve hikmet ehli) kişilerin ayaklarının sürçmesine karşı uyarıyorum. Çünkü şeytan bâtıl sözleri, bazen âlim kimselerin diliyle söyler. Bazen de münâfık doğru söz söyler.”

Oradakilerden biri:

“–Allah sa­na rahmet etsin, âlim kimsenin yanlış söz söylediğini, münafığın da hakkı konuştuğunu nasıl bileceğiz?” diye sordu.

Muâz -radıyallâhu anh- şöyle cevap verdi:

“–Evet, sen âlimin o şöhret kazanmış, herkesin gözüne batan, sana karışık gelen ve «Bundan ne kastediyor acaba?» denilen sözlerinden kaçın! Fakat âlimin bazen böyle yanılması, seni onun sözlerini dinlemekten tamamen vazgeçirmesin! Çünkü onun (bu bâtıl sözünden hakka) dönmesi (her zaman için) mümkündür. Sen hakkı işittiğin zaman (onu kimin ağ­zından çıktığına bakmadan mutlaka) al! Çünkü hakkın üzerinde nûr var­dır.” (Ebû Dâvud, Sünnet, 6/4611)

Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- birgün:

“Ümmetim için Kitap ve sütten korkuyorum!” buyurmuşlardı.

“–Yâ Rasûlallah! Kitab’ın durumunu bize açıklar mısınız?” diye soruldu. Efendimiz r:

“–Münâfıklar onu öğrenir, sonra da onunla iman edenlere karşı mücâdele ederler.” buyurdular.

“–Peki sütün durumu nedir?” diye soruldu.

“–İnsanlar sütü severler, cemaatlerden ayrılıp (dağlara çıkarak hayvan peşinde koşar, şehvetlerine tâbî olarak namazları terkederler, hattâ) cumaları bile terkederler.” buyurdular. (Ahmed, IV, 146, 155)

Bu hırslı insanlar, toplum içinde hayvanlarını çoğaltamadıkları için dağlara çıkarlar. Veya kendilerini kaybedircesine iş hayâtına dalarak dînî hayatı gündemlerinden iyice çıkarırlar. Bu da neticede İslâm toplumunu, câmiyi, cemaati ve Cuma namazlarını terketmeye götürür. Süt veya dünya malı, zâhiren güzel birşeydir. Bunlardan dolayı insanlara zarar gelmesinden korkulmaz. Ancak bunlarda şeytanın gizli müdâhalesi mevzubahistir. Şeytan çoğu zaman bunları vesîle edinerek haklı gibi görünen bahanelerle insanların ayağını kaydırır.

 

9. Ahlâkın Tefessüh Etmesi, İyice Bozulması

Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyururlar:

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey, Lût u’ın kavminin amelini işlemeleridir.” (Tirmizî, Hudûd, 24/1457)

Bugün homoseksüellik denilen bu şenâeti işleyenlerin mel’ûn olduğu, lânete uğradığı ve onlara zînâ haddi tatbik edileceği beyan edilmiştir. (Tirmizî, Hudûd, 24/1456)

 



[1] Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye, el-Medînetü’l-Münevvere, el-Mektebetü’l-Ilmiyye, s. 121.

%d bloggers like this: