13. Ramazan Gecelerini Namazla İhyâ Etmek Îmândandır / 14. Ramazan Orucunu İhlâsla Tutmak Îmândandır (22. Hadîs-i Şerîf Dersi)

Ebû Hüreyre (r.a)’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Her kim Ramazan’da îmânı sebebiyle ve ecrini sadece Allah’tan umarak ihlâsla (Terâvih ve sâire gibi) namaz kılarsa geçmiş günahları mağfiret edilir.” (Buhârî, Îmân, 27)

Şerh:

Hadîs-i şerîfte teşvik edilen ibadet sadece Teravih namazı değildir. Efendimiz (s.a.v)’in mübarek sözleri Teravih hâricindeki namaz ve ibadetleri de ihtiva etmektedir. Ramazan, ibadet ayıdır. Bu sebeple Ramazan gecelerini eğlence, yiyip içme ve gezmeyle değil, olabildiğince muhtelif ibadetlerle değerlendirmek lâzımdır. Fırsatı ganimet bilmelidir.

Cihâddan bahseden bir evvelki bab, Kadir Gecesi’ni ihyâ ile Ramazan Geceleri’ni ihyâ ve oruç bablarının arasına girmiş. Bu da gösteriyor ki, geceleri ihyâ etmek, bilhassa Kadir Gecesi’ni yakalamak için gayret göstermek de bir cihâddır. Kulun nefsiyle mücâhedesidir. Bu iki cihâd da müslümanlar için çok ehemmiyetlidir.

Ramazan’ın her vakti kıymetlidir. Sahur vakti, iftara yakın dakikalar gibi bazı vakitleri ise diğerlerinden daha kıymetlidir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Teravih namazı kılmış, ashâb-ı kirâm da ona tâbî olarak cemaatle kılmışlardır:

Hz. Âişe (r.a) şöyle anlatır:

“Bir gece Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Mescid’de Teravih namazı kıldı. İnsanlar da ona tâbî olarak namaz kıldı. İkinci gece yine kıldı, o gece ce­maat çoğaldı. Daha sonra üçüncü veya dördüncü gece cemaat toplandı, fakat Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Mescid’e çıkmadı. Sa­bah olunca:

«‒Gece toplandığınızı gördüm, ama Teravih na­mazının size farz kılınmasından korktuğum için çıkıp size teravih kıldırmadım.» buyurdular.

Bu hâdise Ramazan’da olmuş­tu.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 1. Krş. Buhârî, Terâvîh, 1, Cuma, 29; Müslim, Sıyâm 59, Müsâfirîn, 177; Ebû Dâvûd, Ramadân, 1/1375)

Daha sonra Efendimiz (s.a.v) “farz olur” endişesiyle Teravih’i cemaatle kıldırmadı. Bundan sonra ashâb-ı kiramın bir kısmı gecelerini münferiden ihyâ ederken, bir kısmı da Terâvih’i kendi aralarında cemaatle kılmaya başladı:

Rasûlullah (s.a.v), Ramazan’da bir gün evinden çıktığında, Mescid’in kenarında namaz kılan bir topluluk gördüler:

“–Onlar ne yapıyor?” diye sordular.

“–Bunlar, ezberlerinde fazla Kur’ân olmayan kimselerdir, Übey bin Kâ’b (r.a) onlara namaz kıldırıyor!” dediler.

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz:

“–İsabet etmişler, ne kadar güzel ve iyi bir şey yapıyorlar!” buyurdular. (Ebû Dâvûd, Ramazan, 1/1377. Krş. Buhârî, Terâvîh, 1)

Abdurrahmân bin Abdülkâri şöyle demiştir:

Bir Ramazân gecesi Ömer bin Hattâb (r.a) ile Mescid’e çıktım. Bir de baktık ki, insanlar dağı­nık vaziyette terâvîh namazı kılıyorlar. Kimisi kendi ba­şına kılıyor, kimisi namaz kılarken bir kısım insanlar ona uyup namaz kılıyordu. Ömer (r.a):

“‒Bu in­sanları bir tek imamın arkasında toplamamın daha doğru alacağını düşünüyorum” dedi. Sonra buna azmetti ve insanları Übey bin Kaʻb’ın arkasında topladı.

Sonra diğer bir gece yine Hazret-i Ömer’le birlikte Mescid’e çıktım. İnsanlar imama uymuş namaz kılıyorlardı. Ömer (r.a) bu manzarayı görünce:

“‒Bu, ne güzel bir bidʻat oldu. Fakat bu namazı gecenin sonuna bı­rakanlar, şimdi kılanlardan daha faziletlidir.” dedi.

Ömer (r.a) son sözüyle, terâvîhi gecenin sonunda kılmanın daha faziletli olduğunu ifade ediyor. İnsanlar ise terâvîhi gecenin evvelinde kılıyordu. (Buhârî, Terâvîh, 1)

Nevfel bin İyâs el-Hüzelî şöyle anlatır:

Ömer ibnü’l-Hattâb (r.a) zamanında biz Mescid’de Terâvih Namazı kılardık. Şuraya bir grup, buraya bir grup ayrılırdı. İnsanlar sesi daha güzel olan imama meylederlerdi. Ömer (r.a):

«–Öyle zannediyorum ki onlar Kur’ân’ı musıkî edindiler. (Güzel nağmeye heves ediyorlar.) Ama vallâhi eğer gücüm yeterse bu hâli değiştireceğim!» dedi.

Daha üç gün geçmişti ki (kıraat ilmini en iyi bilen) Übeyy ibn-i Ka’b’a emretti, o da bütün cemaate Terâvih Namazı kıldırmaya başladı. (Buhârî, Halku ef’âli’l-ıbâd, Riyâd: Dâru’l-Meârif, s. 69; İbn-i Sa’d, Tabakât, V, 59)

Ömer (r.a) safların arkasından ayağa kalkıp:

«–Eğer bu bid’at ise ne güzel bir bid’at oldu!» buyurdu.” (İbn-i Sa’d, Tabakât, V, 59)

Sahabe-i kirâm Terâvîh ve Teheccüd namazlarını çok uzun kılıyorlardı. Âdetâ sabahlara kadar ibadet ediyorlardı:

Sâib bin Yezid (r.a) şöyle der:

“Hz. Ömer (r.a), Übey bin Kâ’b ile Temîm ed-Dârî’ye (r.a), (Ramazan geceleri) cemaate imam olarak 11 rekât namaz kıldırmalarını emretti. İmam namazda âyet sayısı yüz civârında olan (Yûsuf, İsrâ, Kehf gibi) sûrelerden okuyordu. Öyle ki, namaz çok uzun olduğu için bastonlara dayandığımız oluyordu. Namazdan ancak şafak yükselmeye başlayınca dönüyorduk.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 4)

Yezid bin Rûmân (r.a) der ki:

“Müslümanlar Hz. Ömer (r.a) zamanında Ramazan’da 23 rekât teravih namazı kı­lıyorlardı.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 5)

Bir önceki rivâyette bahsedilen 11 rekâtın 8’i teravih, 3’ü vitirdir. Burada bahsedilen 23 rekâtın da 20’si Teravih, 3’ü vitirdir. Bu mevzûdaki rivâyetler toplu olarak mütalâa edildiğinde ashâb-ı kirâmın Te­ravih namazını çoğu zaman 20 rekât, bazen de 8 rekât kıldığı anlaşılır.

İmâm Mâlik’e göre Terâvîh namazı otuz altı (36) rekâttır. İmâm buna delil olarak “Medîne ehlinin ameli”ni göstermiştir.[1]

Ashâb-ı kirâm Terâvih’i cemaat hâlinde ikişer rekât hâlinde kılıyor ve dört rekâtta bir dinleniyordu. Sonunda biraz istirahat ettikleri için her bir dört rekâta “tervîha” ismini veriyorlardı. Bu dinlenme esnâsında Mekkeliler Kaʻbe’yi tavâf ediyor, Medîneliler de kendi başlarına hafifçe dört rekât daha namaz kılıyorlardı. Böylece Medinelilerin Terâvîh’i 36 rekâtı buluyordu. İşte İmâm Mâlik (r.a), bu tatbikatı esas almıştır.

8 rekât kıldıkları zamanlarda ashâb-ı kiramın kıldığı bu namaz ile bugün kılınan 20 rekât namaz, aslâ kıyâs edilemez. Nitekim A’rac (r.a) şöyle der:

“Ramazan’da imam, (50 sayfa olan) Bakara Sûresi’ni 8 rekâtta okuyordu. Eğer bu sûreyi 12 rekâtta okursa, insanlar imamın namazı hafif kıldırdığını düşünüyorlardı.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 6)

Ebû Bekir (r.a) şöyle buyurur:

“Ramazan’da (Teravih) namazından ayrılıp, hizmetçilerden ale’l-acele sahur yemeği getirmelerini isterdik, çünkü fecrin doğmasından korkardık.” (Muvatta’, es-Salâtü fî Ramadân, 7)

Abdullah bin Ömer (r.a) geceyi namazla ihyâ ederdi. Sonra hizmetçisine:

“‒Ey Nâfî, seher vaktine girdik mi?” diye sorardı. O:

“‒Hayır.” deyince namaza devam eder, bir müddet sonra tekrar sorardı. Nâfî, seher vaktinin girdiğini söyleyince oturur, sabaha kadar Allah’a istiğfâr ve dua ederdi. (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-evliyâ, I, 303)

Şeddâd bin Evs (r.a) yatağa girer, sağa sola döner ancak bir türlü gözüne uyku girmezdi. Nihâyet:

“Allah’ım! Cehennem korkusu uykumu kaçırdı!” diye kalkar ve sabaha kadar namaz kılardı.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 264)

Tâbiîn nesli de ashâb-ı kirâma benzemeye gayret ederdi. Meselâ:

İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Hazretleri… Onun geceleri uyumadığı ve çok namaz kıldığı için “Veted: Çadırın orta direği” diye isimlendirildiği rivâyet edilir. Öğle namazından sonra oturduğu yerde birazcık uyurdu. Gecelerini namaz, duâ ve tazarrû ile ihyâ ederdi. Çokça Kur’ân okurdu. Bazen bir âyet-i kerîmeyi sabaha kadar tekrarladığı olurdu. Ağlama sesi dışarıdan duyulur, komşuları kendisine acırdı. (Nevevî, Tehzîbü’l-esmâ, II, 220; Şa’rânî, el-Mîzânü’l-kübrâ, I, 75)

Rivâyetlerden anlaşıldığına göre gece namazı ve diğer nâfile namazlar için bir sayı ve sınır tâyin edilmemiştir. Herkes gücü nisbetinde kılabilir. Selef-i sâlihînin Teravih’teki rekât sayısını artırmaları, insanlara hafiflik ve kolaylık sağlamak içindir. Zira rekât sayısını azaltmak, kıyâmı uzatmak mânâsına gelir. Hâlbuki insanlar hep aynı seviyede değildir. İçlerinde zayıf, hasta ve işi olan vardır.

Teravih namazının en mühim maksatlarından biri, Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ve onu dinlemektir. Rekât sayısını azaltan kişilerin kıyâm ve kıraatı uzatmaları, bu maksada daha muvafıktır. Bir kişi hem rekât sayısını 8 veya 10 gibi azaltır, hem de kıraati hafif tutarsa, sünnet-i seniyyeye riâyet etmemiş olur. Zira sünnet olan, rekât sayısını azaltınca kıraati uzatmaktır. (Abdü’l-Azîz el-Kâri, Sünenü’l-Kurrâ, Medîne-i Münevvere 1414, s. 155-156)

Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“…Benden sonraya kalanlar pek çok ihtilaflar göreceklerdir. O zaman yapmanız gereken şey, benim sünnetime ve doğru yolda olan Hulefâ-yı Râşidîn’in sünnetine sarılmaktır. Bu sünnetlere sımsıkı sarılınız!” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 5/4607)

Yukarıda görüldüğü üzere Terâvîh’i cemaatle kılmak, geceleri çok namaz kılmak ve Kur’ân okumak husûsunda hem Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in takrîr ve tahsîni, hem de Hulefâ-i Râşidîn’in yani Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin (r.a) devam ettirdikleri bir sünnet mevcuttur. Bu durumda, bir belde halkı Teravih namazını camide kılmayı terkederse, Peygamber Efendimiz’in sünnetlerinden birini terketmiş olur. (Abdü’l-Azîz el-Kâri, Sünenü’l-Kurrâ, s. 154)

 

14. Ramazan Orucunu İhlâsla Tutmak Îmândandır

Ebû Hüreyre (r.a)’den rivâyet edildiğine göre o şöyle buyurur:

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:

“Her kim Ramazan orucunu îmânı sebebiyle ve (sadece fazl-ı ilâhîyi umarak) Allah rızâsı için tutarsa geçmiş günahları mağfiret edilir.” (Buhârî, Îmân, 28)

Şerh:

Ramazan’da gündüzleri kâmil bir oruçla, geceleri de ibadetlerle ihyâ etmek lâzımdır.

Ramazan orucunun çok farklı bir yeri vardır. Bu sebeple ona îtinâ etmek ve sevâbını sadece Allah’tan beklemek îcâb eder.


[1] Zeylaî, Tebyînü’l-hakâik, Kâhire 1313, I, 178; İbn-i Âbidîn, ed-Dürrü’l-muhtâr, Beyrut 1412, II, 45.

%d bloggers like this: