2. Oruç ve Hikmetleri

Oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batışına kadar yemek, içmek ve cinsî arzulardan uzak durmak sûretiyle yapılan bir ibadettir. Her sene kamerî aylardan Ramazan ayı boyunca 29 veya 30 gün bu ibadete devam edilir.

Oruç, hayat mücâdelesinde zarûrî olan “sabır, irâde, nefsî arzulardan uzaklaşma” gibi hâllerin tâlimi ile ahlâkî durumumuzu kemâle erdirir. Nefsin yemek, içmek ve şehvetten yana bitmez tükenmez arzularına karşı insanın şeref ve haysiyetini koruyucu bir kalkandır. Yine oruç; sahibini, azim, sebât, kanâat, hâle rızâ, metânet ve sabır gibi ahlâkî güzelliklere erdirir. Mahrûmiyet ve açlığı tattırmak sûretiyle üzerimizdeki nîmetlerin kadrini hatırlatır. Kalplerimizi, Allah’a karşı hamd ve şükür, kullarına karşı da merhamet ve yardım hisleriyle doldurur. Bu vasfıyla oruç, sosyal hayattaki kin, hased, kıskançlık gibi kitleyi huzursuzluğa boğan menfîlikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâçtır. Dolayısıyla oruç, yalnız bu ümmete değil, evvelki ümmetlere de farz kılınmış bir ibâdettir. Allah Teâlâ buyurur:

“Ey îmân edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınan takvâ sahibi kullar olasınız diye, sayılı günlerde size de farz kılındı…” (Bakara, 183-184)

Orucun mânen faydalı olabilmesi için, ya­lan, iftira, gıybet, söz taşıma gibi davranışlardan, küfür ve lânet gibi sözlerden, kavgadan, her türlü kötü fiil ve günahtan şiddetle sakınmak gerekir. Rasûlullah (s.a.v), oruçlu mü’mine, kendisine karşı yapılan kabalıklara sükûnetle mukâbele etmesini tavsiye eder. Böylece oruç tutan insan kötü ahlâktan uzaklaşmış olur.

Oruç, insanın daha sıhhatli ve verimli olmasını sağlar. Bunu ağaçlarda bile müşâhede edebiliriz. Ağaçlar kışın yapraklarını döküp uykuya dalarlar, hatta ilkbahar gelip buzlar eriyene kadar köklerine su bile alamazlar. Oruçlu geçen bu birkaç aydan sonra ilkbahar geldiğinde, yaprak ve çiçeklerinin bolluğundan da anlaşılacağı üzere eskisinden daha büyük bir verimlilik kazanırlar. Madenler bile oruca muhtaçtırlar. Motor ve makineler uzun süre çalıştıktan sonra bir süre durdurulurlar. Bu dinlenme, onların eski güçlerini kazanmalarını sağlar.

Tıp çevreleri, otuz günden az tutulan orucun tesirsiz olacağını, kırk günden fazlasının da alışkanlık yaparak, belli dönemlerde yeme içmeye ara vermenin getireceği faydaları sağlamayacağını bildirir. Son zamanlarda Batı’da uygulanan yeni bir tedavi yöntemiyle, kronik hastalıklar, hastanın durumuna göre uzun veya kısa süreli oruç ile iyileştirilmektedir.[1]

Oruç, zihnî ve kalbî melekelerin de daha sıhhatli çalışmasına yardımcı olur.

Şunu da hatırlatalım ki, orucun gâyesi, vücuda işkence etmek ve zahmet çektirmek değildir. Rasûlullah (s.a.v), oruç tutarken sahura kalkmayı ve iftarda acele etmeyi tavsiye etmiştir.[2] Demek ki orucun asıl hedefi, Allah’a karşı kulluk vazifesini yerine getirmek, nefsi terbiye ederek takvaya ulaşmak, ferdi ve toplumu geliştirmek sûretiyle Allah’ın râzı olacağı huzurlu bir ortam meydana getirmektir.



[1] Prof. Dr. M. Hamîdullah, İslâm’a Giriş, s. 104.

[2] Buhârî, Savm, 45; Müslim, Sıyâm, 48; Tirmizî, Savm, 17/708.

%d bloggers like this: