Cenâb-ı Hak peygamberlerine; inanç, ibadet, ahlâk, dünya ve âhiretle alâkalı bilgiler ve hükümler ihtivâ eden metinler vahyetmiştir.[1]
İnsanlar arasındaki münasebetlerin sıhhatli bir zemine oturabilmesi için, hak yolu gösteren ve her şeyi bilen Allah’ın gönderdiği kitaplara ihtiyaç olduğu âşikârdır. Zira peygamberlerin vefâtından sonra da insanların hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü öğrenmek için müracaat edebilecekleri ilâhî kaynakların bulunması zaruridir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:
“İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık ve ihtiras sebebiyle dinde ihtilâfa düştüler. Bunun üzerine Allah, onların ihtilafa düştükleri hakîkati iman edenlere kendi izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara, 213)
Bu îtibarla ihtivâ ettikleri âyetler arasında ayırım yapmadan ilk suhufa, Hz. İbrahim’e ve Hz. Musa’ya verilen suhufa, Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’ân’a iman etmek îcâb eder.[2]