Translations of Tafsirs by Mūsā Iznikī and the Authenticity of the Tafsir Attributed to Surūrī[1]
Abstract
It is seen that serious mistakes were made in determining the names, authors, and translators of many scientific works written in the past and mostly remained in manuscript form in our libraries. This situation does not allow us properly to benefit from our important scholarly collections by preventing some significant works from being explored. In this context, some research and library records indicate that the 15th-century Ottoman scholar Mūsā Iznikī (d. 838/1434-35 [?]) translated Ali b. Muhammad al-Khāzin’s (d. 741/1341) work called as “Lubāb al-ta’wīl fī meʻān al-Tanzīl”. Similarly, it is claimed that the 16th-century Ottoman scholar and court poet Muslihuddin Mustafa Surūrī (d. 969/1562) wrote a complete Turkish tafsir. These two claims share a common point as they eventually converge on the same translator. This article aims to investigate the originals and translations of these two works to determine their actual authors and titles. The urgent need for such research for thousands of works in our libraries is apparent, as some researchers have based their master’s and doctoral theses and various articles on incorrect information. This article aims to contribute to the academic world by presenting new findings on the two works, which are clouded by incorrect information and uncertainties, and to draw attention to the need for further research in this field. This research, which utilized document scanning, data collection, and data analysis techniques, has led to the following conclusions: The work that Mūsā al-Iznikī translated and named “Tafsīr al-Lubāb” is actually an abridged version of “Baḥr al-ḥaḳā’ik wa al-meʻānī”, a tafsir by Najm al-Dīn Dāya (d. 654/1256), not Khāzin’s “Lubāb al-ta’wīl”. It has also been determined that the work known today as “Ta’wilat al-Najmiyya” is not the original tafsir written by Dāye. Dāye wrote a detailed tafsir combining exoteric and esoteric interpretations, and his disciple Shams al-Din Muhammad al-Sâwujī abridged this work by removing the exoteric interpretations, leaving only the esoteric. Iznikī translated this abridged version and named it “Tafsīr al-Lubāb”. The tafsir attributed to Surūrī has been found not to have been authored by him. Comparisons have revealed that this work is a tafsir translation of Abū al-Lays Samarqandī’s (d. 373/983) work named as “Tafsir al-Qur’an al-Karīm” or “Tafsir Abū al-Layth al-Samarqandī”, known today as “Bahr al-Ulum”. This translation is attributed in some sources and library records simultaneously to Ahmad Dāī (d. after 824/1421), Ibn ʻArabshah (d. 854/1450), and Iznikī. When comparing copies attributed to different people, it is apparent that they are all the same work. Examination of certain ancient copies and manuscript records indicates that this translation was also done by Iznikī, who named this second translation “Anfas al-Jawāhir”. There has been confusion in the academic world regarding this name, with some researchers mistakenly believing it was the name given to Khāzin’s translation. However, early manuscripts clearly show that this name was given to the translation of Samarqandī’s tafsir. Abridged copies of “Anfas al-Jawāhir” have been found in our libraries, but it has not been possible to determine who performed this abridgment.
Keywords: Tafsir, Abū al-Lays Samarqandī, Najm al-Dīn Dāya, Khāzin al-Baghdādī, Mūsā Iznikī, Surūrī, Tafsīr al-Lubāb, Anfas al-Jawāhir.
Mûsâ İznikī’nin Tercüme Ettiği Tefsirler ve Sürûrî’ye İsnat Edilen Tefsirin Gerçekliği
Öz
Geçmişte yazılan ve kütüphanelerimizde çoğu yazma hâlinde duran pek çok ilmî eserin isim, müellif ve mütercimlerinin tespiti konusunda ciddî hatalar yapıldığı görülmektedir. Bu da bir kısım önemli eserlerin gün yüzüne çıkmasını engelleyerek sahip olduğumuz hazineden gereği gibi istifade etme imkânını elimizden almaktadır. Bu minvalde bazı araştırma ve kütüphane kayıtlarında 15. yüzyıl Osmanlı âlimlerinden Mûsâ İznikī’nin (öl. 838/1434-35 [?]), Ali b. Muhammed el-Hâzin’in (öl. 741/1341) Lübâbü’t-teʾvîl fî meʿâni’t-Tenzîl adlı tefsirini tercüme ettiği bilgisi yer almıştır. Aynı şekilde yine 16. Yüzyılda yaşamış bir Osmanlı âlimi ve divan şâiri olan Muslihuddin Mustafa Sürûrî’nin (öl. 969/1562) tam bir Türkçe tefsir yazdığı iddia edilmektedir. Bu iki iddia, sonuçta aynı mütercim üzerinde birleşmeleri sebebiyle ortak bir noktaya sahiptirler. Bu makalede, bahsedilen iki eserin asılları ve tercümeleri etrafında bir araştırma yapılarak bunların gerçekte kime ait oldukları ve isimlerinin ne olduğu ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Bu tür araştırmaların kütüphanelerimizdeki binlerce eser için âcilen yapılmasının bir zaruret hâlini aldığı âşikârdır. Zira bazı araştırmacıların bu tür yanlış bilgiler üzerine yüksek lisans ve doktora tezleri binâ ettikleri ve çeşitli makaleler yazdıkları görülmektedir. Bu makalenin maksadı, yukarıda zikredilen ve haklarında yanlış bilgiler ile bazı kapalı noktalar bulunan iki eserle ilgili bir takım yeni tespitleri ortaya koyarak hem ilim dünyasına katkıda bulunmak hem de bu alanda yapılacak çalışmalara olan ihtiyaca dikkat çekmektir. Doküman tarama, veri toplama ve veri analizi yöntemi kullanılan bu araştırma neticesinde şu sonuçlara varılmıştır: Mûsâ el-İznikī’nin tercüme ederek Tefsîru’l-Lübâb ismini verdiği eser aslında Hâzin’in Lübâbü’t-te’vîl’i değil Necmeddîn-i Dâye’nin (öl. 654/1256) Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ ve’l-meʿânî isimli tefsirinin muhtasarıdır. Bundan hareketle tespit edilen diğer bir nokta da şu olmuştur ki günümüzde et-Teʾvîlâtü’n-Necmiyye ismiyle meşhur olan eser Dâye’nin kaleme aldığı tefsirin orijinal hâli değildir. Dâye zâhiri ve işârî tefsîri cem eden mufassal bir tefsir telif etmiş, müridlerinden biri olan Şemseddin Muhammed es-Sâvucî de, zâhirî tefsir kısımlarını çıkarıp sadece işârî yorumları bırakmak sûretiyle bu eseri telhis etmiştir. İznikī de işte bu telhisi tercüme etmiş ve eserine Tefsîru’l-Lübâb ismini vermiştir. Sürûrî’ye nispet edilen tefsirin de onun tarafından telif edilmediği tespit edilmiştir. Yapılan mukayeseler neticesinde bu eserin Ebü’l-Leys Semerkandî’nin (öl. 373/983) Tefsîrü’l-Ḳurʾâni’l-Kerîm veya Tefsîru Ebi’l-Leys̱ es-Semerḳandî diye anılan ve bugün Baḥrü’l-ʿulûm ismiyle basılan kitabının tefsîrî bir tercümesi olduğu ortaya çıkmıştır. Bu tercüme bazı kaynaklar ile kütüphane kayıtlarında aynı anda hem Ahmed-i Dâî’ye (öl. 824/1421’den sonra), hem İbn Arabşah’a (öl. 854/1450) ve hem de İznikī’ye nispet edilmektedir. Farklı kişilere nispet edilen nüshalar karşılaştırıldığında hepsinin aynı eser olduğu görülmüştür. Bazı kadîm nüshalarda görülen ferağ kayıtları ile yazma nüshalar üzerinde yapılan incelemeler bu tercümenin de yine İznikī tarafından yapıldığını göstermektedir. İznikī bu ikinci tercümesine Enfesü’l-Cevâhir ismini vermiştir. İlim dünyasında buisim konusunda da bir karışıklık olmuş, bazı araştırmacılar onun Hâzin tefsirinin tercümesine verildiğini zannetmişlerdir. Ancak ilk devir yazmalarında bu ismin Semerkandî tefsirinin tercümesine verildiği açıkça görülmektedir. Kütüphanelerimizde Enfesü’l-Cevâhir’in muhtasar nüshalarına da rastlanmış ancak bu ihtisar faaliyetinin kimin tarafından yapıldığı tespit edilememiştir.
Anahtar Kelimeler: Tefsir, Ebü’l-Leys Semerkandî, Necmeddîn-i Dâye, Hâzin-i Bağdâdî, Mûsâ İznikī, Sürûrî, Tefsîru’l-Lübâb, Enfesü’l-Cevâhir.
Giriş
Târih boyu birike birike gelen ve bize intikal eden zengin ilmî mîrâsın hakkıyla incelenerek boyutlarının tespit edilebildiğini söylemek henüz mümkün değildir. Kütüphanelerimizde bulunan binlerce yazma eserin pek çoğunun ismi, müellifi ve mütercimi ya bilinmemekte veya yanlış tespit edilmiş durumdadır. Bunlar arasında son derece meşhur ve Osmanlı coğrafyasında yaygın olarak kullanılan eserler de yer almaktadır. Araştırmacıların bu alana eğilerek öncelikle mevcut birikimi doğru bir şekilde ortaya koymaları ilim âlemine yeni açılımlar kazandıracaktır. Biz de Sürûrî’ye nispet edilen Osmanlıca bir tefsir üzerinde çalışmaya başladığımızda bu alandaki ihtiyacı daha yakından fark ettik ve pek çok yeni tespitlere ulaştık. Daha çok eserleri kaynaklarıyla ve farklı nüshalarıyla mukayese ederek ilerledik. Müellifi, mütercimi ve ismiyle ilgili farklı bilgiler verilen iki tefsirin gerçek bilgilerine ulaşmaya çalıştık.[2] Bu esnada önceki yanlış bilgiler doğru kabul edilerek onlar üzerine yüksek lisans ve doktora tezleri yapıldığını gördük. Eserlerle ilgili yanlış bilgilerin akademik çalışmaları yanlış sonuçlara götürmesi hem üzücü hem de ilim adına son derece zararlıdır. Konumuzla ilgili Hikmet Özdemir’in Musa b. Hacı Hüseyin el-İzniki -Hayatı ve Eserleri-, Ziya Demir’in Osmanlı Müfessirleri ve Tefsir Çalışmaları: Kuruluştan X/XVI. Asrın Sonuna Kadar ve İsmail Taş’ın Eski Anadolu Türkçesi Dönemi Eserlerinden “Tefsirü’l-Lübâb Tercümesi” Üzerine Dil İncelemesi isimli doktora tezleri önem arz etmektedir. Bu alanda bir takım yüksek lisans tezleri ve makaleler de hazırlanmıştır ki ileride onlara temas edilecektir. Şimdi öncelikle Hâzin tefsirinin tercümesi olduğu söylenen eseri incelemeye başlayalım:
1. Tefsîru’l-Lübâb
Bursa İnebey Kütüphanesi, Ulucami bölümü, 435’te Mûsâ el-İznikī’ye ait bir tefsir tercümesi kayıtlıdır. Ferağ kaydına göre İznikī bu tercümeyi hicrî 838 senesi Rebîulâhiri’nin sonlarına doğru bir Pazar günü bitirmiştir (muhtemelen 25 Rebîülahir 838 / 28 Kasım 1434). Kütüphane kayıtlarında ve bazı araştırmalarda bu nüshanın müellif hattı olduğu ifade edilmektedir.[3] Nitekim Ulucami 436 numarada yer alan Enfesü’l-Cevâhir de ileride açıklanacağı üzere İznikī’nin Semerkandî tefsiri tercümesidir. İkisinin ferağ kaydında da İznikī tarafından telif ve tercüme edildikleri kaydedilir. Bu iki nüsha karşılaştırıldığında aynı üslûba, aynı yazı stiline ve sayfa yapısına sâhip oldukları görülür. İkisinin satır sayısı da 19’dur ve ikisinde de “aleyhi’s-selâm” için üstü çizili علم kısaltması kullanılmıştır.[4] Sadece 435 numaradaki nüsha biraz daha kalın bir kalemle yazılmıştır. Bütün bunlar nüshanın müellif hattı olduğu kanaatini teyit etmektedir.
Ulucami 435 numaradaki nüsha, tefsirin 2. cildidir. Bu eserin 3. cildi ise Topkapı Sarayı Yazma Eserler Kütüphanesi’nin Koğuşlar bölümünde 561 numara ile kayıtlıdır. Bu cildin sonunda eserin dördüncü cildinden bahsedilmekle birlikte bu cilt ile birinci cildin nerede olduğu henüz tespit edilememiştir.[5]
İznikī’nin Arapçadan tercüme ettiğini bildirdiği ve Tefsîru’l-Lübâb ismini verdiği bu eser şimdiye kadar Hâzin’in Lübâbü’t-Te’vîl isimli eserinin tercümesi olarak biliniyor,[6] aynı mütercimin Semerkandî tercümesi ile karıştırılarak isminin Enfesü’l-Cevâhir olduğu söyleniyordu.[7] Taş, bu tercüme üzerine yaptığı doktora tezinin sonuç kısmında şöyle demektedir:
“Bu eserin ismi tespitlerimize göre, Tefsiri’l-Lübâb Tercümesi’dir. Çalışmamızın esasını teşkil eden Tefsiri’l-Lübâb Tercümesi, Hâzin el-Bağdâdî’nin Beydâvî tefsirini te’vil yoluyla Arapça olarak kaleme aldığı Lübâbü’t-te’vîl fî Ma‘âni’t-tenzîl eserinin Türkçeye tercümesidir. Gerek nüsha karşılaştırmaları gerekse yazarın diğer eserlerinde kullandığı mahlas ve isminden hareketle bu eserin Mûsâ bin Hacı Hüseyin İznikī’ye ait olduğunu söyleyebiliriz. Hâzin tefsirinin Arapça aslından yaptığımız karşılaştırmalarda eserin birebir tercümesinin yapılmadığı, İznikī’nin eseri kendine özgün tercüme ettiği anlaşılmaktadır. Bu bakımdan bu eserin telif tercüme olduğunu söylemek gerektiği kanaatindeyiz.”[8]
Taş’ın söz konusu tespitine rağmen biz bu tercüme ile Hâzin’in tefsirini mukayese ettiğimizde birbirleriyle uyuşan hiçbir yerinin olmadığını gördük. Zaten İznikī, Hûd sûresinin sonundaki ferağ kaydında[9] eserini Tefsîru’l-Lübâb diye isimlendirdiğini ifade etmekle birlikte ne Hâzin’den ne de onun Lübâbu’t-te’vîl’inden bahsetmiştir.[10] Bu tercümenin Hâzin tefsirinden yapılmadığını farkeden Hidayet Aydar, pek çok tefsirle mukayesesini yaptıktan sonra bunun “Lübâb” isimli başka bir tefsirin tercümesi yahut müstakil bir tefsir olabileceği ihtimalinden bahseder.[11] Alpaydın da “Bu veriler doğrultusunda hâsıl olan kanaatimize göre, Tefsîru’l-Lübâb’ın, Musa İznikī’nin önce Arapça olarak telif ettiği sonra da istifadesinin daha genel olması ümidiyle Türkçeye tercüme ettiği tefsiri olduğunu söyleyebiliriz” der.[12]
1.1. Tefsîru’l-Lübâb Hangi Tefsirin Tercümesidir?
Yaptığımız mukayese sonucu Hâzin tefsiriyle alâkası olmadığı kesinleşen eseri, aslına dair bir ipucu bulma azmiyle dikkatle okumaya başladık. Enʻâm sûresi tefsirinin başında geçen سموات القلوب ifadesini kaynaklarımızda aradığımızda Nîsâbûrî’nin bu ifadeyi kullandığını tespit ettik. Biraz takip edildiğinde iki eserin birbirine benzediği görülüyordu. Nîsâbûrî’nin âyetlerdeki kıraat farklılıklarını ve durakları zikredip zâhirî tefsirini yaptıktan sonra “et-Te’vîl” başlığı altında verdiği işârî yorumlar İznikī’nin tercümesi ile uyumlu idi. Bu durum ilk anda “acaba İznikī, Nîsâbûrî’nin sadece işârî yorumlarla ilgili kısımlarını mı tercüme etti” düşüncesini akla getiriyordu. Araştırmaya devam ederek Nîsâbûrî’nin işârî yorumları Necmeddîn-i Dâye’nin tefsirinden aldığı bilgisine ulaştık. Bunun üzerine İznikī’nin tercümesi ile Necmeddîn-i Dâye’nin Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ isimli tefsirini mukayese ettiğimizde iki eserin birebir örtüştüğünü gördük.
1.2. Baḥrü’l-Ḥaḳāʾiḳ
Necmeddîn-i Dâye, Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ ve’l-meʿânî fî tefsîri’s-sebʿi’l-mes̱ânî ismini verdiği[13] dokuz ciltlik bir tefsir yazmış, Zâriyât sûresinin 18. âyetine geldiğinde Moğollarla savaşırken şehid düşmüştür.[14] Alâüddevle-i Simnânî ise eserin kâmil mânâda on cilt olması düşüncesiyle kalan kısmını Necmü’l-Kur’ân ismiyle bir ciltte tamamlamıştır. Alâüddevle burada Dâye’nin tefsirinden et-Tefsîru’n-Necmî diye bahseder.[15]
Dâye, tefsîrinde Kur’ân-ı Kerîm’in önce zâhirî, sonra da bâtınî anlamlarından bahsetmiş, lafız tahlilleri yapmış, kıraat farklılıklarını nakletmiş ve fıkhî konuları incelemiştir. Önceki tefsirlerden çokça alıntı yapması sebebiyle bu eserini okuyanların başka bir kitaba ihtiyaç hissetmeyeceğini söyler. Bu hususta asıl kaynağının Sa‘lebî’ye âit el-Keşf ve’l-beyân isimli tefsir olduğunu belirmiş; ardından Vâhidî’nin Basît ve Vasît’ini de zikretmiştir.[16] Dâye, tefsirinde edebî bir dil kullanmış ve bir âyeti tefsir ederken diğer âyetler, hadîs-i şerîfler ve Arap şiiriyle istişhâdda bulunmuştur. Bu zâhirî tefsir kısmı daha çok Saʻlebî’den nakille tamamlandıktan sonra قال الإمام الرباني المصنف رضي الله عنه ifadesi gelir ki bunun müstensihe âit olduğu anlaşılmaktadır. Ardından الإشارة في تحقيق الآية ibaresiyle işârî tefsire başlanır.[17]
Bugün eserin sadece birinci cildinin tek nüshasına ulaşılabilmiştir. Bu cilt 2. cüz’ün sonuna kadar gelmiş olup 647 senesi Rebiulevvel ayında Tüster şehrinde istinsah edilmiş ve müellifine okunmuştur.[18]
Dâye’nin daha sonra kendisinden ʿAynü’l-ḥayât ve et-Teʾvîlâtü’n-Necmiyye isimleriyle de bahsedilen bu tefsiri yanlışlıkla hocası Necmeddîn-i Kübrâ’ya nispet edilmiş ve eserin muhtasarı bu hata üzere basılmıştır.[19] Bugün tefsirin kütüphanelerde yaygın olan yazma nüshalarıyla matbu nüshası eserin aslı değil ihtisar edilmiş hâlidir.
1.3. Baḥrü’l-Ḥaḳāʾiḳ’in Muhtasarı
Ragıb Paşa 95 numaralı yazmanın iç kapağında ifade edildiğine göre Necmeddîn-i Dâye’nin Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ isimli tefsirini, müridlerinden Şemseddin Muhammed es-Sâvucî özetleyerek buna Ḫulâṣatü Baḥri’l-ḥaḳāʾiḳ ismini vermiş[20] ve bu eser 12 Şevval 974’te istinsah edilmiştir. Bu nüsha kütüphanelerimizde Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ, ʿAynü’l-ḥayât ve et-Teʾvîlâtü’n-Necmiyye adlarıyla yer alan diğer nüshalarla aynı olmasına rağmen tespit edebildiğimiz kadarıyla sadece bunun ve Süleymaniye Kütüphanesi, Reisulküttab, 91 numaradaki nüshanın isminde “Ḫulâṣa” kelimesi yer almaktadır. Bir de 693’te istinsah edilen Süleymaniye Kütüphanesi, Fâtih 231’deki nüshanın başında الأول من كتاب بحر الحقائق وتحفة الخلايق المنتخب من كتاب بحر الحقايق والمعاني في تفسير السبع المثاني kaydı yer alır. Bu isimde geçen “münteḫab” kelimesinden asıl tefsirden işârî manaların seçilerek bir ihtisar yapıldığı anlaşılabilir. Cildin sonunda ise تم المجلدة الأولى من كتاب بحر الحقائق والمعاني في تفسير السبع المثاني ifadesi yer alır. Bu durum bize asıl tefsirin isminin muhtasarları için de aynen kullanıldığını göstermektedir. Bu nüsha da diğer muhtasar nüshalarla basit farklılıklar dışında aynıdır. Tefsirin üç farklı isimle anılan nüshalarının birbirleriyle hep aynı olduğu görülmektedir. Kütüphanelerdeki nüshalar incelendiğinde eserin muhtasarının daha fazla yaygınlık kazanarak asıl eseri unutturduğu anlaşılmaktadır.
Tefsirin ihtisar metoduna gelince bunu birkaç örnekle izah etmeye çalışalım: Tefsirin aslında yer alan ve Saʻlebî’den senetleriyle birlikte nakledilen rivayetler, Fâtiha’nın isimleri, faziletleri gibi konular muhtasarda bulunmamaktadır.[21] Besmele tefsirinde Dâye, “İsm” kelimesi hakkında ismin mâhiyeti, iştikakı ve tekaddümü şeklinde üç vecih olduğunu söyleyerek bunları uzunca açıkladığı hâlde muhtasarda ilk iki konu atlanıp üçüncüye geçilmiştir.[22] Ancak bu konudaki bilgiler Saʻlebî’nin tefsirinde yer almaz. Bu da Dâye’nin Saʻlebî dışında başka kaynaklardan da istifade ettiğini göstermektedir. Yine tefsirin aslında lafzatullahın iştikākı, zât ismi mi yoksa sıfat ismi mi olduğu, ism-i alem ve ism-i aʻzam olup olmadığı gibi zâhirî tefsirle ilgili konular uzunca işlenmiştir. Muhtasarda ise bu kısımlar atlanarak doğrudan işârî mânaya geçilmiştir.[23] Kitabın aslında قُلْتُ denirken muhtasarın aynı yerinde قال الشيخ الإمام مصنف الكتاب رضي الله عنه denilmektedir.[24] Muhtasara hâkim olan “(musannif) der ki” şeklindeki üçüncü tekil şahıs ifadesi, kitap üzerinde ikinci bir kalemin tasarrufta bulunduğunu devamlı hissettirmektedir.
Tefsirin devamında âyetin zâhirî tefsirini ihtiva eden ilk kısım çıkarılarak “el-İşâratü fî tahkīki’l-âyeti”, “el-İşâratü fîhâ”, “yüşîru ilâ…”, “işâratün ilâ…” gibi “işâret” kelimesini içeren bir ifadeyle doğrudan işârî tefsir kısmına geçilmiş, bu da daha sonra Dâye’nin tefsirinin tamamıyla işârî olduğu zannına yol açmıştır. Bundan dolayı Bilmen “Bu eser, bir tefsirden ziyâde bir te’vil mecmuasıdır” demiştir.[25] Tefsirin aslını gören Ateş ise buna Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ, muhtasarına da ʿAynü’l-ḥayât isminin verildiği kanaatine varmıştır.[26] Ancak tam olarak böyle bir ayrım yapmak mümkün değildir. Zira kütüphanelerdeki muhtasar nüshalara da umumiyetle Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ ismi verilmiştir.
İşte Mûsâ el-İznikī, tefsirin bu muhtasarını tercüme etmiş ve ismini Tefsîru’l-Lübâb koymuştur. Esere “Lübâb” (öz, hülâsa) ismini vermesi tefsirin muhtasarını tercüme etmesi veya işârî mânaları öz olarak kabul etmesi sebebiyle olabilir.
1.4. Baḥrü’l-Ḥaḳāʾiḳ ile Tefsîru’l-Lübâb’ın Mukâyesesi
Necmeddîn-i Dâye’nin tefsiri ile İznikī’nin tercümesinin birbiriyle aynı olduğunu göstermek üzere birkaç mukayese yapmakta fayda vardır.
1) Dâye, Âl-i İmrân sûresinin 112. âyetini şöyle tefsir etmiştir:
”ضربت عليهم الذلة” ذلة الطمع “والمسكنة” ومسكنة الحرص “أينما ثقفوا إلا بحبل من الله” إلا أن يعتصموا لمحبة الله وطلبه “وحبل من الناس” يعني متابعة النبي صلى الله عليه وسلم وسيرته “وباؤ بغضب من الله” يعني وإن لم يعتصموا باءوا بغضب من الله وهو البعد عنه والطرد “ذلك بأنهم كانوا يكفرون” كفران النعمة “بآيات الله” التي أظهرها الله على أوليائه وأحبابه وأكرمهم بها من ساير الخلق لتبيين الخق “ويقتلون الأنبياء بغير حق” أي يميتون سنن الأنبياء وسيرهم بإظهار أباطيلهم في طلب الدنيا والحرص عليها وكتمان الحق بترك طلبه “ذلك بما عصوا” أي بسبب أنهم عصوا الله في أمره بطلبه وترك غيره إذ قال: “قل الله ثم ذرهم” (الأنعام 6/91) وعصوا الرسول في دعوته إياهم إلى الله وكان “داعيا إلى الله بإذنه وسراجا منيرا” (الأحزاب 33/46) “وكانوا يعتدون” يتجاوزون عن سنن الإستقامة ويتناكبون عن الصراط المستقيم الذي هو “صراط العزيز الحميد” (سبأ 34/6).[27]
Mûsâ el-İznikī bu ibareyi şöyle tercüme etmiştir:
“ضربت عليهم الذلة والمسكنة yaʿni buların üzerine ẕillet-i ṭamaʻ ve haḳaret-i ḥırs ḳonıldı her ḳande olurlarsa أينما ثقفوا إلا بحبل من الله وحبل من الناس yaʿni bu ẕilletten ḳurtılamaz illâ olar ki Allah Teâlâ’nun muḥabbeti ipine yapışub onı ṭaleb etdiler ve daḫi Rasûl’ün mütâbaati habline yapışdılar, onun sîretin tutdılar وباؤ بغضب من الله وضربت عليهم المسكنة yaʿni olar kim Ḥak Teâlâ ipine ve sünnet-i Rasûl ipine yapışmadılar, anlar döndüler Allahu Teâlâ’nun ġażabıyla ki ol Ḥażret’ten sürgüb merdud olmakdur, daḫi onlarun üzerine meskenet-i ḥırs konıldı onunile ḥaḳīr oldılar ذلك بأنهم كانوا يكفرون بآيات الله yaʿni bu ġażab bu ẕillet bulara andandur ki Allah Teâlâ’nun niʿmetlerine kâfir oldular ki evliyaları üzerine âyâtlarile anı ıẓhar kıldı, ol âyâtlarile cemîʿ ḫalk üzere ikram kıldı tâ ki hak ẓâhir ola ويقتلون الأنبياء بغير حق yaʿni daḫi bular enbiyâların sünnetlerin öldürdiler ve sîretlerin terk itdiler ol bâṭılların ıẓhar kılmağile dünya ṭalebinde ve anun üzerine ḥarîs olub haḳḳı ketm etmekile ve anı ṭaleb kılmağı komağıle ذلك بما عصوا yaʿni bu nesne bulara andan ötrüdür ki Allah teâlâ’ya ʿâṣî oldular, anı ṭaleb etmek emrini terk etdiler ġayrini ṭaleb etdiler nite ki buyurdi قل الله ثم ذرهم ve daḫi daʿvetinde Rasûle ʿâṣî oldular ki oları Allah Teâlâ’ya daʿvet kıldı ana icabet etmediler ol münevver çerâġun nûriyle nurlanmadılar nefisleri ẓulumâtlarında kaldılar وكانوا يعتدون daḫi bular tecâvüz kıldılar istiḳamet ṭarîḳinden sürcüp yüzleri üzere düşdüler ol doğru yoldan ki ʿAzîz ü Ḥamîd yoludur.”[28]
İznikī burada sadece وكان “داعيا إلى الله بإذنه وسراجا منيرا” kısmının tercümesinde rahat davranmış, diğer cümleleri birebir tercüme etmiştir.
Nîsâbûrî de aynı ifadeyi kısaltarak şöyle almıştır:
ضربت عليهم ذلة الطمع ومسكنة الحرص إلا أن يعتصموا بمحبة الله وطلبه وحبل من الناس يعني متابعة النبي صلى الله عليه وسلم وسيرته. ويقتلون الأنبياء يميتون سنتهم وسيرهم.[29]
2) Dâye, Enfâl sûresinin başında şöyle demektedir:
“يسألونك عن الأنفال” إلى “كريم”. الإشارة فيه أن كثرة السؤال توجب الملال ولهذ نهى النبي صلى الله عليه وسلم عن القيل والقال وكثرة السؤال وإضاعة المال… وإنما سألوا ليكون الأنفال لهم فقال تعالى على خلاف ما تمنوا[30]
İznikī bu ibareyi şöyle tercüme etmiştir:
“يسألونك عن الأنفال Tâ ana dek ki buyurdu ورزق كريم. Ana işaret ḳılur kim çok suʾâl itmek melâlet vâcib ḳılur. Bundan ötürü Rasûl aleyhisselâm ḳıyl ü ḳâlden menʿ eyledi, daḫi çok sormaktan ve malı żâyiʿ etmekten… Bedürüstî bular ol ġanâyimden sorarlardı ki kendülerinçün ola ammâ Ḥak Teâlâ onlar umduğıngül ḫilâfınca cevab virdi…”[31]
Nîsâbûrî de aynı ifadeyi hafif tasarrufla şöyle almıştır:
كثرة السؤال توجب الملال وإنما سألوا ليكون لهم الأنفال فأجيبوا على خلاف ما تمنوا[32]
3) Yûnus sûresinin 1. âyeti mukayese edildiğinde üç eserin de birebir aynı olduğu görülecektir.[33]
1.5. İznikī’nin Tefsîru’l-Lübâb’daki Tercüme Metodu
İznikī bu eserinde lafzî tercüme yaparak eserin aslına tamamen sâdık kalmıştır. Örnek vermek gerekirse İznikī “إِنَّمَا الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللَّهِ” (النساء 4/171) لا ابن الله وهذا هو القول الحق وكذلك ما قاله عيسى عليه السلام “إني عبد الله” (مريم 19/30) ifadesini[34] “yani taḥḳīḳ Mesîḥ ki ʿÎsâ’dur Meryem oġli ol Ḥak Teâlâ’nun rasûlidür oġli deġül, ḳavl-i ḥak budur, daḫi ne ki ʿÎsâ ḫaber virdi didi ki: innî abdullah”[35] diye çevirmiştir ki kelimelerin sırasına bile dikkat ettiği görülmektedir.
İznikī, âyet-i kerimeyi yazdıktan sonra umumiyetle “İşâret bu âyet taḥḳīḳinde budur ki” diye söze başlar ki Dâye’nin الإشارة في تحقيق الآية ifadesinin birebir tercümesidir.
Dâye, en-Nisâ 4/171. âyetin tefsirinde dinde aşırı gitmekten bahsederken Gulât-ı Şiʻa’yı örnek verir ve onlar hakkında bir şiir zikreder.[36] İznikī ise şiiri atlayarak diğer cümleleri aynen tercüme eder.[37] Yine bir sonraki âyette Dâye, Hz. Îsâ’nın daha süt emerken “ben Allah’ın kuluyum” deyişinden bahsederken عَادَةٌ تَرَضَّعَتْ بِرُوحِها تَنَزَّعَتْ meselini[38] zikreder[39] ama İznikī bu meseli tercüme etmez.[40] Tefsirde şâhid olarak zikredilen âyetleri atladığı da olur.[41]
Nadiren bazı tercüme hataları da göze çarpmaktadır.[42] Bunların bir kısmı da nüsha farklılığından kaynaklanmaktadır. Meselâ Dâye’nin:
قال الشيخ المصنف رضي الله عنه: ومن فضيلة عيسى على الملايكة ان اجتمع فيه ما كان شرفا بآدم عليه السلام لأنه من ذريته من قبل الأم وما كان شرفا للملايكة إذ قال له أيضا كن فكان فقد وجد في عيسى ما لم يوجد في الملايكة ولم يوجد في الملايكة شيء لا يوجد في عيسى عليه السلام فافهم جدا.[43]
ifadesi matbu nüshada قال الشيخ المصنف رحمه الله: وهذا من فضيلة عيسى عليه السلام، فافهم جيدا.[44] şeklindedir. İznikī de matbu nüshanın esas aldığı yazmayı kullanmış olmalı ki bu cümleyi şu şekilde tercüme etmiştir: “Şeyḫ eydür: ʿÎsâ’nun fażîletini bundan fehmeyle.”[45]
İznikī tercümeye zaman zaman küçük açıklamalar ilave eder. Meselâ الشجرة الطيبة ifadesini “ol şecere-yi ṭayyibe ki kelime-yi tevḥîddir” diye; لتأمنوا عن مكر الأعداء الخبيثة ifadesini de “ol ḫabîs̱ düşmanlarun mekrinden emîn olasız ki hevâ vü şeyṭandur” şeklinde çevirmiştir.[46]
Tefsîru’l-Lübâb’ın elimizde bulunan ikinci cildinin tamamı burada zikrettiğimiz örneklerde olduğu gibi birebir Dâye’nin Baḥrü’l-ḥaḳāʾiḳ’ine uymaktadır. Dolayısıyla onun tercümesi olduğunda hiç şüphe yoktur.
2. Sürûrî ve Tefsîru’l-Kur’ân’i’l-Azîm
Kaynaklarımızın bir kısmında Muslihuddin Mustafa Sürûrî’ye tam bir tefsir nispet edilmektedir.[47] Bundan hareketle bazı araştırmacılar Sürûrî’ye nisbet edilen bu eser üzerine yüksek lisans tezleri hazırlamışlardır. Eserin tefsir yönünü incelemek üzere çalışmaya başladığımızda öncelikle kaynaklarını tespit etmeye yöneldik ve içerde zikrettiği isimleri, kullandığı rivayetlerin hangi tefsirlerle ortak olduğunu araştırmaya başladık. Bir müddet sonra tefsirde kullanılan rivayetlerin, ismi zaman zaman zikredilen Ebü’l-Leys Semerkandî’nin tefsiriyle çokça örtüştüğünü fark ettik. İki eseri karşılaştırdığımızda sonuna kadar birbirleriyle uyum arzettiklerini gördük. Baştan beri bu paralelliğin keşfedilmesini engelleyen ve eserin telif olduğunu düşündüren hususların şunlar olduğu söylenebilir: 1) Mütercim tarafından eserin başına ilave edilen manzum mukaddime ile mufassal istiaze ve besmele tefsiri, 2) Semerkandî’nin Kur’ân’ı anlamanın önemi ve tefsir yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlarla ilgili mukaddimesinin tercümede yer almayışı, 3) Mütercimin te’lîfî tercüme usulünü kullanmış olması.
2.1. Tercüme Niçin Sürûri’ye Nisbet Edilmiştir?
Mütercimin mukaddimede Umur Paşa’yı methettiği sayfada iki defa “sürûr” kelimesi geçmektedir. Kitabı okuyan birisi kırmızı kalemle bu iki kelimenin altını çizdikten sonra sayfanın altına “Müellif ismini telmih ile anlatıyor” yazmıştır.[48] Eserin Sürûrî’ye âit olduğuna gösterilen tek delil budur. Bu nüshanın diğerleriyle benzerliğini ilk anda fark ettirmeyen şey ise mütercime ait manzum mukaddimenin çoğu yazma nüshada olmayıp bu nüshada tam olarak yer almasıdır.[49] Daha çok mukaddimesiz hâli yaygın olan eserin mukaddimeli nüshası ve üzerindeki yanıltıcı not eserin Sürûrî’ye nispet edilmesine sebep olmuş görünüyor.
Eserin Sürûrî’nin telifi olduğu düşüncesiyle üzerinde yüksek lisans tezi hazırlayan araştırmacılardan[50] Hasan şöyle der:
“Aydın-İzmir yöresine hâkim olan Aydınoğulları Beyliği’nin kurucusu Mehmed Bey’in oğlu olan Gazi Umur Bey (Umur Paşa), H. 709 / M. 1309-10 – H. 748 / M. 1348 yılları arasında yaşamıştır. Umur Paşa nâmına Türkçe olarak yazılmış bu eser Nuruosmaniye kütüphanesinde bulunmaktadır. Gelibolulu Muslihiddîn Sürûrî, esere Tefsirü’l-Azime adını vermiştir.”[51]
Başka araştırmacılar da benzer ifadelerle eserin Umur Bey adına yazıldığını ifade eder ve onu Sürûrî’ye nisbet edenlerin listesini verirler.[52] Konuyla ilgili araştırma yapanlardan Bulut ise biraz daha ihtiyatlı yaklaşarak şöyle der:
“es-Surûrî’ye ait olduğu iddia edilen eserlerden biri de Tefsîru’l-Ḳurʻâni’l-ʻAzîz ismiyle Türkçe kaleme alınmış, geniş hacimli bir tefsir kitabıdır. es-Surûrî’nin telif eserlerinden biridir. Kaynaklarda bu eseriyle ilgili herhangi bir malumat bulunmamasına karşın, Bursalı Mehmed Tâhir Efendi’ye ait olan Osmanlı Müellifleri isimli eserde, eserin bulunduğu kütüphane bilgisi ve Umûr Paşa adına yazıldığı bilgisi mevcuttur.”[53]
Nedense bu araştırmacıların hiçbiri Umur Bey’in Sürûrî’nin doğumundan bir buçuk asır önce vefat ettiğine dikkat etmemişlerdir. Hatta Güleç, Okur ve Göksu, eserin telif sebebini zikrederken “devrin askerlerinden/komutanlarından Umur Paşa’nın isteğidir” ifadesini kullanmışlardır.[54] İnce ile Bulut da eserin tek nüsha olduğundan bahsetmişlerdir.[55]
Eserin Sürûrî’ye âidiyetinden şüphe eden veya bazı delillere dayanarak bunu kabul etmeyen araştırmacılar da vardır.[56] Bunlardan Aydın, şu delillere istinâden eserin Sürûrî’ye âit olmadığını düşünür ancak kime ait olabileceği konusunu araştırmaz:
– Künhü’l-Aḫbâr, Ḳāmûsü’l-Aʿlâm, Hediyyetü’l-ʿârifîn, Teẕkiretü’ş-şuʿarâ, Ḥadâiḳü’l-ḥaḳâyık fî tekmileti’ş-Şaḳâyık ve Sicill-i Osmânî’de Sürûrî’nin eserleri zikredilirken bu tefsirden bahsedilmemesi, sadece Bursalı Mehmed Tâhir’in (öl. 1925) Osmanlı Müellifleri eserinde zikredilmesi.
– Sürûrî diğer eserlerinde ismini açıkça zikrettiği hâlde bu eserde isminden bahsedilmemesi.
– Tefsirin içindeki Yûsuf sûresi kısmıyla Sürûrî’nin Tefsîru Sûreti Yûsuf isimli eserinin üslup, muhteva ve metot açısından birbirinden çok farklı olması ve hatta iki eserde aynı konuda verilen bilgiler arasında çelişkilerin yer alması.[57]
Eserin Sürûrî’ye âit olmadığını gösteren delillerden biri de şudur: Kütüphanelerdeki yazma nüshaları birbirleriyle karşılaştırdığımızda bu tercümenin, İznikī ve Ahmed-i Dâî’ye nispet edilen Semerkandî tercümesiyle birebir aynı olduğu görülmektedir. Mesela İznikī’ye nisbet edilen ve Milli Kütüphane Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi’nde 4680 numarayla kayıtlı Enfesü’l-Cevâhir ile Sürûrî’ye nisbet edilen nüsha birbirinin aynısıdır. Yine aynı kütüphanenin 1908 numarasında kayıtlı olup üzerinde “el-Cildü’r-râbiʻ min tefsiri Enfesi’l-Cevâhir” yazan nüsha da Sürûrî’ye nisbet edilen nüshanın aynısıdır. Bu durumda tercümenin Sürûrî’ye âit olmadığı kesinleşmiş olmaktadır.
Görebildiğimiz kadarıyla Sürûrî’ye nisbet edilen nüsha ile diğer nüshalar arasında bağlantı kuran yegâne şahıs Ziya Demir olmuştur. O da sonuçta daha önceki araştırmacılar gibi bu tercümeyi Ahmed-i Dâî’nin yaptığı kanaatine varmıştır.[58]
2.2. Tercümeye Verilen İsimler
Mukaddimede geçen bazı kelime ve terkiplerden hareketle araştırmacılar Sürûrî’ye nisbet edilen esere isim verme yoluna gitmişlerdir. Güleç, makalesinde “Sürûrî’nin bu eserine verdiği isim Tefsirü’l-Azime’dir” der,[59] daha sonra yazdığı maddede ise kaynak göstermeden “Tefsîrü’l-Kur’âni’l-azîz (Tefsîrü’l-azîme adıyla da bilinen Türkçe bir eserdir)” ifadesini kullanır.[60] Manzum mukaddimedeki Ḳılam tercüme bu Kelâm-ı ʿAzîz[61], Beyan dilini açavuz yaʿni biz / Anunçün düzevüz Kitâb-ı ʿAzîz[62] beytlerinden hareketle bu isim verilmiş olabilir. Bazı araştırmacılar da esere “Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîme” diye garip ve hatalı bir isim vermişlerdir.[63]
Tefsirin eksik nüshalarından birinin başında “el-Cildü’l-evvel min Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîm ve kelâmihi’l-kadîm” ibaresi yer alır.[64] Bu isim Sürûrî’ye nispet edilerek Nuruosmaniye 317 nüshasının iç kapağındaki serlevhanın ortasına كتاب تفسير القرآن العظيم تأليف الشيخ العالم العلامة مولانا سروري رحمه الله şeklinde yazılmıştır.[65] Kitabın sonunda temme kaydının olmayışı, bu şekilde eserin ismi, müellifi ve mütercimi hakkında büyük bir karışıklığa sebep olmuştur.
2.3. Terceme-i Tefsîr-i Ebu’l-Leys’in Mütercimi Kimdir?
Bu eserin yazma nüshaları, kütüphane kayıtları ve bibliyografik kaynaklar mütercimi hakkında birbirinden farklı bilgilere yer verir. Bazı araştırmacılar Ahmed-i Dâî, İbn Arabşah[66] ve Mûsâ el-İznikī’nin her birine Ebu’l-Leys tefsiri tercümesi nispet ederken,[67] bazıları da bunlardan bir veya ikisine nispet etmektedir.
2.3.1. Ahmed-i Dâî’ye ve İbn Arabşah’a Nispet Edilmesi
Semerkandî tefsirinin tercümesi çoğunlukla Ahmed-i Dâî’ye nispet edilmiştir. Bunun sebebi ise eserin manzum mukaddimesinde 6 defa “dâʿî” kelimesinin zikredilmesi ve bunların birinde bunun Peygamber Efendimiz’in Ahmed ismiyle birlikte yer almasıdır.[68] Kelimenin Viribidi bir dâʿî ḫalka gele, O dâʿî sözüne naẓar kılmaya, Viribidi dâʿî sana Aḥmed’i, İki nesne-yidi bana hem dâʿî mısralarında lügat mânasıyla “davetçi” anlamında geçtiği açıktır.[69] Mütercimin mukaddimede Umur Paşa’nın kendisinden böyle bir eser yazmasını talep ettiğini bildirdiği Dilek eyledi ol ʿazîz dâʿî’ye / Ki gönlü ḳılavuz ana vâʿiye[70] beyti ile tefsirin içinde yer alan “Amma bu faḳîr dâʿî der ki: Bunda bir suʾâl daḫi vârid olur…”[71] cümlesinde bu kelimenin isim olarak kullanılmış olması biraz daha muhtemel görünüyor. Bir de Nuruosmaniye 137 numarada kayıtlı nüshanın boş olan ilk sayfasına kurşun kalemle “sekizinci sahifedeki kayda göre bu eser Dâʿî Aḥmed Efendi’nindir” yazılmış, vakıf mührünün olduğu sayfanın başına da aynı kalem “müellifi Dâʿî Aḥmed” yazmıştır. Bahsettiği kayıt ise “muṭṭaliʿ olanlar fâide tutup bu faḳîr dâʿîye bir duʿâ hediye ḳıla” ifadesidir.[72] Bu kelime tercümenin Ahmed-i Dâî’ye nispet edilmesine sebep olmuştur.
Tabakāt müelliflerinden Dâî’nin Semerkandî tefsirini tercüme ettiğini söyleyen ilk kişi Bursalı Mehmet Tâhir’dir.[73] Ancak nüshalar üzerine sonradan konulan kayıtlar mı onu etkilemiştir yoksa onun eserini okuyan insanlar mı o kayıtları koymuştur bilemiyoruz. Aynı durum eserin Sürûrî’ye nispetinde de söz konusudur.
Bu tercüme İbn Arabşah’a da isnad edilmekle birlikte henüz buna dair bir delile rastlanmamıştır. Nitekim Yuvalı, “Edirne’de bulunduğu sırada yaptığı bu tercümenin nüshasına henüz rastlanmamıştır” der.[74] Özdemir de kütüphanelerde Tercüme-i Tefsir-i Ebu’l-Leys es-Semerkandî ve Enfesü’l-Cevâhir adlarıyla yer alan eserlerden inceleyebildiği nüshaların hepsinin tek bir eser olduğu sonucuna varmış ve İbn Arabşah tarafından değil de İznikī tarafından tercüme edildiğini söylemiş, Ahmed-i Dâî ihtimalinden hiç bahsetmemiştir.[75]
2.3.2. Tercümenin Gerçek Sâhibi Kimdir?
Araştırmacıların Ahmed-i Dâî’ye nisbet ettiği nüshalarla Bursa İnebey Kütüphanesi, Ulucami 436 numarada kayıtlı nüsha birebir aynı eserdir. Ancak bu nüshada açıklayıcı üç kayıt yer almaktadır. Cildin başında “el-Cildü’s̱-s̱ânî min tefsîri Enfesi’l-cevâhir ellefehû ve raccemehû Ebü’l-Fażl Mûsâ b. Ḥacı Ḥüseyn el-İzniḳī ʿufiye ʿanhumâ” kaydı yer alır. Bu kayıttan sonra Umur Bey’in vakıf kaydı ve şahitlerinin isimleri yazılmıştır.[76] Kayıt tarihi 857/1453’tür, İznikī’nin vefatı ise 838/1434-35’tir. Yani mütercimin vefatından 18 sene sonra bu eser vakfedilmiş ve ismi açıkça yazılmıştır. Bu vakıf kaydı cildin sonunda da aynen tekrar edilir. Bu cildin 329a varağındaki temme kaydı ise şöyledir: “Temme’l-cildü’s̱-s̱âni min tefsîri kitâbi Enfesi’l-Cevâhir ellefehu’l-ʿabdü’l-faḳîr Ebü’l-Fażl Mûsâ b. Ḥacı Ḥüseyn b. ʿÎsâ el-İzniḳī ʿafa’llâhu anhüm…” Mütercimin vefatından kısa bir süre sonra yapılan bu vakıf, mütercimin ve eserin ismiyle ilgili kuvvetli bilgiler vermektedir. Ayrıca Umur Bey’e takdim edilen bu nüshanın müellif hattı olduğu kabul edilmektedir.[77]
Yaklaşık üç asır sonra istinsah edilen diğer bir nüshada da mütercimin ismine rastlanılmaktadır. Bursa İnebey Kütüphanesi, Genel 1918 numarada bulunan nüshanın sonunda “Temme tefsîru Enfesi’l-cevâhir ellefehû ve raccemehû Ebü’l-Fażl Mûsâ İbn Ḥacı Ḥüseyn b. ʿÎsâ el-İzniḳī ʿafa’llâhu anhüm… fî sene iḥdâ ve s̱emânîn ve miʾe ve elf (1181)” kaydı bulunmaktadır.
Nüshalar arası mukayese ve kayıtların gösterdiğine göre Dâî, İbn Arabşah, İznikī ve Sürûrî’ye nispet edilen nüshaların tamamı tek bir eser olup ismi Enfesü’l-Cevâhir, mütercimi de Mûsâ el-İznikī’dir. Enfesü’l-cevâhir üzerine tez[78] ve makaleler yazan İsmail Taş da bu eserin İznikī’ye ait olduğu kanaatine varmıştır.[79]
Peki, yukarıda bahsettiğimiz ve eserin içinde defalarca tekrar edilen “dâʿî” kelimesi neyi ifade etmektedir? “Duacı, dua eden” anlamındaki bu kelime pek çok Osmanlı âliminin sıkça kullandığı bir ifadedir. İznikī de kendi ismiyle birlikte “dâʿî” kelimesini diğer eserlerinde sıkça kullanmıştır.[80] Mesela Terceme-i Faṣlu’l-ḥitâb isimli eserinde “bu dâʻî faḳîr ki Ebü’l-Fażl Mûsâ b. Ḥacı Ḥüseyn İzniḳī’dür” ifadesini kullanır ve eseri yine Umur Bey Çelebi İbn Timurtaş Paşa’nın talebiyle tercüme ettiğini söyler.[81]
Diğer taraftan İznikī’nin Münebbihü’r-râḳidîn isimli eserinin mukaddimesindeki üslûb ve muhtevâ ile Ebu’l-Leys tefsiri tercümesinin mukaddimesindeki üslup ve muhteva karşılaştırıldığında aralarında büyük benzerlikler görülür.[82]
Sonuç itibariyle bu eserin Sürûrî ve Dâî’ye nispeti telmihler üzerinden olmuş, İznikī’ye nispeti ise somut bir ifadeye ve yazma nüshaların ferağ kayıtlarına dayanarak yapılmıştır.
2.4. İznikī’nin Enfesü’l-Cevâhir’de Takip Ettiği Tercüme Metodu
İznikī, Semerkandî’nin tefsirini tercüme ederken, Tefsîru’l-Lübâb’da yaptığı gibi birebir değil, te’lîfî tercüme usûlünü takip etmiştir. Tercümenin başına mesnevî tarzında manzum bir mukaddime ve istiaze-besmele tefsiri ilave ettiği gibi diğer âyetlerin tefsirlerinde de ihtiyaç gördüğü yerlerde kendi açıklamalarını eklemiş, bazı kısımları ise çıkarmıştır. Âyeti yazıp mealini verdikten sonra tefsiri çevirmeye başlayan mütercim, müellif Semerkandî’den zaman zaman “İmam”, “Fakîh”, “Ebu’l-Leys” gibi farklı isim ve sıfatlarla bahseder.[83] Onun ibarelerini biraz şerh edip bazı değişiklikler yaparak serbest bir tarzda tercüme eder.[84] Meselâ Semerkandî, “yakīnî haber”e Bağdad şehrini örnek verirken İznikī, Mekke-Medîne’yi misal getirmiş;[85] Semerkandî, naklettiği bir sözün sahibini “fakîh” diye zikrederken mütercim bunu “Kādī Halîl rahimehullah” diye çevirmiştir.[86] Tefsirde yer alan kıraat ihtilaflarını, dil açıklamalarını, sahabe ve tâbiînden nakledilen farklı görüşleri çoğu zaman atlamıştır. Semerkandî’nin naklettiği rivayetlerde takdim-tehir ve tercih gibi tasarruflarda bulunmuştur.[87] İlim adamları arasında tartışılması gereken ve halkın kafasını karıştıracak rivayetleri tercüme etmediği görülmektedir. Nitekim Muʿavviẕeteyn sûrelerinin Kur’ân’dan olup olmadığıyla ilgili rivayeti atlamıştır.[88] Âyetler arası münasebete dikkat etmiş, Semerkandî’den aldığı kısım bitince diğer ayetle münasebetini göstermek için kendisi bazı cümleler ilave ederek mutlaka âyetleri birbirine bağlamıştır.[89] Zaman zaman farklı kaynaklardan alıntılar da yapmıştır. Meselâ “Ebû Osman Hayrî” diyerek Ebû Osman el-Hîrî’nin bir sözünü Ömer Nesefî tefsirinden;[90] “Âmîn” ile ilgili bir görüşü,[91] Enʻâm sûresinin girişi[92] ile Enfâl sûresi’nin sebeb-i nüzulünü[93] Saʻlebî’den nakletmiştir.
Mütercim, tefsirden istediği kısımları tercüme ettikten sonra “muhaḳḳıḳlar demişler kim” diyerek tasavvuf ehlinin söz ve görüşlerine yer verir,[94] bazı tasavvufî kıssalar ilave eder. Zaten işârî bir yönü olan Semerkandî tefsirini mütercimin bu açıdan hayli zenginleştirdiğini söylemek mümkündür. Mütercim zaman zaman âyet ve sûrelerin havâssına dâir sözlere de yer vermiştir.[95] Hatta besmele tefsirinde dört adet vefk ve muska resmi çizmiştir.[96]
Mütercim takip ettiği bu usulü manzum mukaddimesinde şöyle ifade eder:
Ḳılam tercüme o kelâm-ı Ḥaḳḳ’ı
Bile żamm idem eḥâdîs̱ daḳı
Daḫi evliyâ ve meşâyiḫ sözin
Teberruʿçün cemʿ idem baʿż ezayin.[97]
Nüshalar karşılaştırıldığında aralarında “isim/ad”, “nazil olmak/inmek”, “var kılıcıdur/var edicidür”, “anun/anın”, “Rasûl a.s/Rasûl Hazret a.s” gibi bazı farklılıklar görülmektedir.[98] Bu durumda bazı kelimelerin, nüshanın istinsah edildiği zaman ve bölgedeki kullanıma göre farklı yazıldığı ve güncellenip sadeleştirildiği düşünülebilir. Zira tefsirin istinsahı çok geniş bir zaman dilimine yayılmıştır. Nitekim Nuruosmaniye 137 numaradaki nüsha 1165’te, Nuruosmaniye 317’deki 977’de, Bursa İnebey Kütüphanesi, Genel 1919’daki 1153, aynı kütüphane Genel 1918’deki nüsha ise 1181’de istinsah edilmiştir.
2.5. Enfesü’l-Cevâhir’in Muhtasarı
İznikī’nin Semerkandî tefsîri tercümesinin bazı tasarruflarla yapılmış bir muhtasarına da rastlanır. Nuruosmaniye 136 numaradaki eser “Muhtasar Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys es-Semerkandî” diye kaydedilmiştir ki gerçekten de elimizdeki tercümenin ihtisarı olup 571 varaktır. Bu nüshada bazı kelimeler değiştirilmiş veya sadeleştirilmiş olmakla birlikte çoğu kelime birebir aynıdır. Bu sebeple farklı bir tercüme olduğunu söylemek zordur. Eseri hazırlayan, sonunda kendisinden ve bu çalışmayı yapmasına vesile olanlardan bahsetmiş ama ismini kaydetmemiştir.[99] İhtisar yapan zâtın bu ifadeleri tam tercümenin nüshalarında yer almamaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya 147 ile Mihrişah Sultan 9 nüshaları da bu muhtasarla aynıdır.[100] Kâtip Çelebi’nin Semerkandî tefsiri tercümesini İbn Arabşah’a izafe ettiğini dikkate alarak bu ihtisarı İbn Arabşah’ın yapmış olabileceği akla gelmekle birlikte buna dair herhangi bir delil henüz bulunamamıştır.[101]
Sonuç
15. yüzyılda yaşamış Osmanlı âlimlerinden Mûsâ İznikī Arapça bir tefsiri Osmanlıcaya tercüme etmiş, bazı araştırmacılar bu eserin Hâzin’in Lübâbü’t-te’vîl isimli tefsirinin tercümesi olduğunu söylemişlerdir. Bu kabul üzerine akademik makaleler yazılmış bir adet de doktora tezi yapılmıştır. Ancak bu tercüme ile Lübâbü’t-te’vîl arasında hiçbir benzerlik yoktur. Araştırmalarımız neticesinde İznikī’nin tercüme ettiği eserin Necmeddîn-i Dâye’nin Bahru’l-hakāik isimli tefsiri olduğu ortaya çıkmıştır. Dâye, zâhirî ve işârî tefsiri cem eden mufassal bir eser kaleme almış, müridlerinden Şemseddin Muhammed es-Sâvucî, tefsirin ilk kısımlarını çıkararak sadece işârî yorumların yer aldığı bir muhtasar hazırlamış ve o günden sonra bu muhtasar yaygınlaşmıştır. Tefsirin aslından ise sadece ilk cildinin tek nüshası bize ulaşmış olup Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Hasan Hüsnü Paşa, 37M) yer almaktadır. İznikī bu muhtasarı Tefsîru’l-Lübâb adıyla birebir tercüme etmiş, basit farklılıklar dışında tasarrufta bulunmamıştır. Günümüzde et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye ismiyle basılan matbu tefsir de muhtasar nüshanın aynısıdır. Tefsirin asıl nüshası, zeyli, muhtasarı ve bunun tercümesiyle ilgili derinlemesine araştırmalar yapmaya ihtiyaç vardır.
Yine bazı araştırmacılar Sürûrî’nin Türkçe tam bir tefsir yazdığını iddia ederek üzerinde yüksek lisans çalışmaları yapmışlardır. Bu eser de Semerkandî tefsirinin yine İznikī tarafından yapılan tercümesidir ve ismi de Enfesü’l-Cevâhir’dir. Bu tercüme bazı araştırmacılar tarafından Ahmed-i Dâî ve İbn Arapşah’a da nispet edilmekle birlikte biz yazma nüshaları mukayese edip üzerlerindeki ferağ kayıtlarını inceleyerek eserin İznikī’ye ait olduğu kanaatine vardık. İznikī bu çeviriyi öncekinin aksine te’lifî tercüme metoduyla yapmıştır. Tefsirdeki bazı rivayetleri ve cümleleri çevirmediği gibi kendisinden açıklamalar da ilave etmiştir. İznikī’nin ilâveleri daha çok tasavvufî yorumlardan ibarettir.
İki eser üzerine yaptığımız araştırmalar bize kütüphanelerimizdeki yazma eserlerle ilgili bilgilerimizin çok eksik ve hatalı olduğunu göstermiştir. Bu sebeple ismi, müellifi veya mütercimi hakkında kesin bilgi olmayan eserler üzerinde çalışırken son derece dikkatli ve ihtiyatlı davranıp konuyu derinlemesine araştırmadan bir sonuca varmamak gerekir. Araştırmacıların bu alana yönelerek öncelikle elimizdeki eserlerin doğru bir tespitini yapmaları, sonra da bunları ilim dünyasına kazandırmaları elzemdir. Zira geçmişi bilmeden geleceği inşâ etmek mümkün değildir.
Kaynakça
Alâ’üddevle-i Simnânî. Tefsîru’s-Simnânî alâ Lisâni’t-Tasavvuf. Süleymaniye Kütüphanesi, Şehid Ali Paşa, 165-001.
Algar, Hamid. “Bahrü’l-Haḳāiḳ ve’l-Meânî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. İstanbul: TDV Yayınları, 1991.
Ateş, Süleyman. İşârî Tefsîr Okulu. İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, 1998.
Aydar, Hidayet. “Osmanlı Tefsir Kültürü Açısından Mühim Bir Eser; Bursa Ulucami 435 Numaralı Tefsir Nüshası”. Turkish Studies = Türkoloji Araştırmaları: International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic 7/3 (2012), 307-327.
Aydın, Hatice. Muslihuddin Mustafa Sürûrî ve Tefsir Metodolojisi Açısından Yusuf Sûresi Tefsiri. Karabük: Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018.
Bağdatlı İsmâil Paşa. Hediyyetu’l-‘ârifîn esmâʾul-muʾellifîn ve âs̱âru’l-muṣannifîn. İstanbul: Maʻârif Vekâleti, 1951.
Bilmen, Ömer Nasuhi. Büyük Tefsir Tarihi Tabakatü’l-Müfessirîn. 2 Cilt. İstanbul: Bilmen Yayınevi, 1973.
Bulut, Mehmet Beşir. Muslihuddin Mustafa b. Şabân es-Surûrî ve Şerhu’l-Kâfiye Adlı Eserinin Edisyon Kritiği. Konya: Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2022.
Bursalı Mehmet Tahir. Osmanlı Müellifleri. 3 Cilt. İstanbul: Matbaa-i Âmire, 1333.
Çetin, Abdülbaki. “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”. Türkiyat Araştırmaları Dergisi 22-Güz (2007), 53-101.
Dâye, Necmeddîn-i. Aynü’l-hayât. Süleymaniye Kütüphanesi, Damat İbrahim Paşa, 153.
Dâye, Necmeddîn-i. Bahru’l-hakāik. Süleymaniye Kütüphanesi, Hasan Hüsnü Paşa, 37M.
Demir, Ziya. XIII-XVI. y.y. Arası Osmanlı Müfessirleri. İstanbul: Ensar Neşriyat, 2006.
Ebu’l-Leys es-Semerkandî. Muhtasar Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys es-Semerkandî. Nuruosmaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye, 136.
Elbir, Bilal. Sururi’nin Şerh-i Şebistan-ı Hayal’i -Metin-İnceleme. İzmir: Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003.
Gelibolulu Sürûrî. Şerh-i Mûcez Fi’t-Tıbb. ed. Nuray Demir Öztürk. thk. Mücahit Kaçar – Ahmet Akdağ. İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, 2022.
Göksu, Nazife. Osmanlı Âlimi ve Dîvan Şairi Muslihuddin Mustafa es-Sürûrî’nin Hayatı ve “Tefsir-i Sûre-i Yûsuf” adlı Eserinin İncelenmesi. Antalya: Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2017.
Güleç, İsmail. “Gelibolulu Musluhiddin Sürüri, Hayatı, Kişiliği, Eserleri ve Bahrü’l-Maʻarif İsimli Eseri”. Osmanlı Araştırmaları 21/21 (2001), 212-236.
Güleç, İsmail. “Sürûrî, Muslihuddin Mustafa”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. C. 38. İstanbul: TDV Yayınları, 2010.
Hasan, Mohammed Salahaldeen. Gelibolulu Surûrî Muslihi’d-din Mustafa bin Şaban’ın “Tefsîrü’l- Kur’âni’l- Azîme” Adlı Eseri (1b-50b Varakları Arası) İnceleme- Metin- Dizim- Tıpkıbasım). Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2020.
İlyâs b. Muhammed b. Ali. Aynü’l-Hayât fî Tefsîri Kelâmi Hâlıkı’l-Beriyyât bi-Îrâdi Ahseni’l-İʻtirâzât. thk. Mehmet Akif Alpaydın. 3 Cilt. Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2021.
İnce, Habibe Bozkaya. Gelibolulu Süruri Muslihiddin Mustafa bin Şaban: “Tefsirü’l- Kur’ani’l-Azime” (51a-120b vr.) (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım). Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2021.
İznikî, Ebü’l-Fadl Musa b. Hacı Hüseyin. Münebbihü’r-râkidîn. İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Serez, 1583.
İznikî, Ebü’l-Fadl Musa b. Hacı Hüseyin. Terceme-i Faslu’l-hitâb. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, 1563.
İznikī, Ebü’l-Fadl Mûsâ b. Hüseyn el-. Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb. Bursa İnebey Kütüphanesi, Ulucami, 435.
Kâtib Çelebi. Keşfü’z-zunûn an esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn. thk. Şerafeddin Yaltkaya – Kilisli Muallim Rif’at. İstanbul: Maʻârif Vekâleti, 1360.
Kurtgel, Ayberk. Gelibolulu Süruri Muslihi’d-din Mustafa bin Şa’ban: “Tefsirü’l-Kur’ani’l-’Azime” (121a-191a Varakları Arası) (İnceleme – Metin – Dizin – Tıpkıbasım). Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2021.
Kübrâ, Necmeddîn el-. et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye fi’t-tefsîri’l-işâriyyi’s-sûfî. thk. Ahmed Ferid el-Mizyadî. 6 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2009.
Meydânî, Ebü’l-Fadl Ahmed b. Muhammed el-. Mecmaʻu’l-emsâl. thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd. 2 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Maʿrife, ts.
Nesefî, Necmüddin Ömer b. Muhammed en-. et-Teysîr fi’t-tefsîr. thk. Mâhir Edîb Habbûş vd. 15 Cilt. İstanbul: Dâru’l-Lübâb, 1440.
Nîsâbûrî, Nizâmüddîn Hasen b. Muhammed en-. Garâibü’l-Kurʾân ve regāibü’l-furkān. thk. Zekeriyyâ Umeyrât. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1416.
Okur, Hüseyin. Muslihiddin Mustafa b. Şaban Sürûrî’nin Şerhu’l-Misbâh adlı eserinin edisyon kritiği. Sakarya: Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2011.
Okuyan, Mehmet. Necmuddin Daye ve Tasavvufi Tefsiri. Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 1994.
Özdemir, Hikmet. Musa b. Hacı Hüseyin el-İzniki -Hayatı ve Eserleri-. Ankara: Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Doktora Tezi, 1980.
Özkan, Abdurrahman. “Ahmed-i Dâî’nin Tefsîr Tercümesi’nin Manzum Mukaddimesi ve Dil Özellikleri”. Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi 11 (2002), 1-58.
Saʻlebî, Ebû İshâk Ahmed b. İbrahim es-. el-Keşf vel-beyân ʿan tefsîri’l-Ḳur’ân. thk. Adedün mine’l-bâhisîn. 30+3 Cilt. Cidde: Dâru’t-Tefsîr, 1. Basım, 1436.
Sâvucî, Şemseddin Muhammed es-. Hulâsatü Bahri’l-Hakâik. Ragıb Paşa Kütüphanesi, Ragıb Paşa, 95.
Semerkandî, Ebû’l-Leys̱. Baḥru’l-ʿulûm. 3 Cilt. b.y.: y.y., ts.
Sürûrî, Muslihuddin Mustafa b. Şaʻbân el-Geliboluvî. Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz. İstanbul: Nuruosmaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye, 317, 701 yk.
Taş, İsmail. 15. Yüzyıla Ait “Enfesü’l-Cevâhir” Adlı Yazma Üzerine Dil İncelemesi (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük. İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2008.
Taş, İsmail. “15. Yüzyılda Yazılmış Olan ‘Enfesü’l-cevâhir’ Adlı Kur’an Tercümesinin Müellifi Meselesine Dair Tespitler”. Osmanlı Toplumunda Kur’an Kültürü ve Tefsir Çalışmaları -II-. ed. Bilal Gökkır vd. 91-144. İstanbul: İlim Yayma Vakfı Kur’an ve Tefsir Akademisi, 2013.
Taş, İsmail. Eski Anadolu Türkçesi Dönemi Eserlerinden “Tefsirü’l-Lübâb Tercümesi” Üzerine Dil İncelemesi (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük). İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016.
Taş, İsmail. “Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Tercüme Edilen Ebu’l-Leys es-Semerkandî Tefsiri’nin Asıl Müellifi ve Tercümeye Verilen İsim”. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 41/2 (2009), 107-160.
Yavuzarslan, Paşa. Mûsâ bin Hacı Hüseyin el-İznikî Münebbihü’r-râkidîn (Uyurları Uyandurucu). Ankara: Türk Dil Kurumu, 2002.
Yüksel, Murat. “Kara Timurtaş-oğlu Umur Bey’in Bursa’da Vakfettiği Kitaplar ve Vakıf Kayıtları”. Türk Dünyası Araştırmaları 31 (Ağustos 1984), 134-147.
Kıtʻa mine’t-Tefsîr. İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih, 00631, 128 yk.
[1] Murat Kaya
Doç. Dr., İstanbul Medeniyet Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı
Associate Professor, İstanbul Medeniyet University, College of Islamic Sciences, Department of Basic Islamic Sciences
İstanbul, Turkey
murat.kaya@medeniyet.edu.tr orcid.org/0000-0001-5544-8548
[2] Araştırmamız esnâsında yaptığımız tespitleri Yazma Eserler Katalog ve Görüntü Veritabanı ile derhal paylaşarak yanlış olan kayıtların bir an evvel düzeltilmesini sağladık.
[3] Hikmet Özdemir, Musa b. Hacı Hüseyin el-İzniki -Hayatı ve Eserleri- (Ankara: Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Doktora Tezi, 1980), 12; İsmail Taş, Eski Anadolu Türkçesi Dönemi Eserlerinden “Tefsirü’l-Lübâb Tercümesi” Üzerine Dil İncelemesi (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük) (İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016), 3214; Abdülbaki Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi 22-Güz (2007), 63.
[4] Mesela bk. Ebü’l-Fadl Mûsâ b. Hüseyn el-İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Bursa İnebey Kütüphanesi, Ulucami, 435), 102a; Enfesü’l-Cevâhir (Ulucami, 436), 4b.
[5] Taş, Eski Anadolu Türkçesi Dönemi Eserlerinden “Tefsirü’l-Lübâb Tercümesi” Üzerine Dil İncelemesi, 3216.
[6] Bağdatlı İsmâil Paşa, Hediyyetu’l-‘ârifîn, 2/480; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, 2/14. Bu müellifler İznikī’nin Lübâbu’t-te’vîl’i “Enfesü’l-cevâhir” ismiyle tercüme ettiğini söyleyerek konunun iyice karışık hâle gelmesine sebep olmuşlardır. Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 71; Taş, Eski Anadolu Türkçesi Dönemi Eserlerinden “Tefsirü’l-Lübâb Tercümesi” Üzerine Dil İncelemesi, 3214.
[7] Murat Yüksel, “Kara Timurtaş-oğlu Umur Bey’in Bursa’da Vakfettiği Kitaplar ve Vakıf Kayıtları”, Türk Dünyası Araştırmaları 31 (Ağustos 1984), 141; Bu karışıklığın nasıl ortaya çıktığına dair bk. Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 63-67.
[8] Taş, Eski Anadolu Türkçesi Dönemi Eserlerinden “Tefsirü’l-Lübâb Tercümesi” Üzerine Dil İncelemesi, 3214.
[9] İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 317.
[10] Hâzin’in gerçek tercümesi ise Ebu’t-Tevfîk İbrahim Nakşibendî tarafından 1221/1806 senesinde yapılmış olup 1. ve 3. ciltleri Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 3163, 3164 numaralarda bulunmaktadır. Eser Hicr sûresinin sonuna kadar gelmiştir. Mukayese ettiğimizde bu tercümenin gerçekten Hâzin’in tefsirine birebir uyduğunu gördük. Tafsilat için bk. Taş, Eski Anadolu Türkçesi Dönemi Eserlerinden “Tefsirü’l-Lübâb Tercümesi” Üzerine Dil İncelemesi, 244.
[11] Hidayet Aydar, “Osmanlı Tefsir Kültürü Açısından Mühim Bir Eser; Bursa Ulucami 435 Numaralı Tefsir Nüshası”, Turkish Studies = Türkoloji Araştırmaları 7/3 (2012), 21-24.
[12] İlyâs b. Muhammed b. Ali, Aynü’l-Hayât fî Tefsîri Kelâmi Hâlıkı’l-Beriyyât bi-Îrâdi Ahseni’l-İʻtirâzât, thk. Mehmet Akif Alpaydın (Ankara: Türkiye Bilimler Akademisi, 2021), 37.
[13] Necmeddîn-i Dâye, Bahru’l-hakāik (Süleymaniye Kütüphanesi, Hasan Hüsnü Paşa, 37M), 10b, 331b.
[14] Necmeddîn-i Dâye, Aynü’l-hayât (Süleymaniye Kütüphanesi, Damat İbrahim Paşa, 153), 468b.
[15] Alâ’üddevle-i Simnânî, Tefsîru’s-Simnânî alâ Lisâni’t-Tasavvuf (Süleymaniye Kütüphanesi, Şehid Ali Paşa, 165-001), 26a; Süleyman Ateş, İşârî Tefsîr Okulu (İstanbul: Yeni Ufuklar Neşriyat, 1998), 141, 152; Hamid Algar, “Bahrü’l-Haḳāiḳ ve’l-Meânî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1991), 4/515.
[16] Dâye, Bahru’l-hakāik (Hasan Hüsnü Paşa, 37M), 10a.
[17] Meselâ bk. Dâye, Bahru’l-hakāik (Hasan Hüsnü Paşa, 37M), 72b, 74b, 75b, 103b, 105b, 106a, 327b, 330b. Tefsir metodu hakkında tafsilat için bk. Mehmet Okuyan, Necmuddin Daye ve Tasavvufi Tefsiri (Samsun: Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 1994), 94-169.
[18] Dâye, Bahru’l-hakāik (Hasan Hüsnü Paşa, 37M), 331b-332b.
[19] Bk. Şemseddin Muhammed es-Sâvucî, Hulâsatü Bahri’l-Hakâik (Ragıb Paşa Kütüphanesi, Ragıb Paşa, 95), 1a; (Süleymaniye Kütüphanesi, Damad İbrâhim Paşa, 153); Brockelmann, GAL Suppl., I, 787, 804; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi Tabakatü’l-Müfessirîn (İstanbul: Bilmen Yayınevi, 1973), 2/498; Necmeddîn el-Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye fi’t-tefsîri’l-işâriyyi’s-sûfî, thk. Ahmed Ferid el-Mizyadî (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2009).
[20] Ayrıca bk. Süleymaniye Kütüphanesi, Reisulküttab, 91. Bu nüsha da 974 senesi Şaʻbân’ında istinsah edilmiştir.
[21] Krş. Dâye, Bahru’l-hakāik (Hasan Hüsnü Paşa, 37M), 11a-16b; Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 1b.
[22] Krş. Dâye, Bahru’l-hakāik (Hasan Hüsnü Paşa, 37M), 21b-22b; Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 4a; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 1/74.
[23] Krş. Dâye, Bahru’l-hakāik (Hasan Hüsnü Paşa, 37M), 22b-28b; Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 4a; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 1/75.
[24] Krş. Dâye, Bahru’l-hakāik (Hasan Hüsnü Paşa, 37M), 18b; Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 2b13; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 1/67.
[25] Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, 498.
[26] Ateş, İşârî Tefsîr Okulu, 142.
[27] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 64a; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 2/64. Matbu nüshada çok fazla ve fâhiş okuma hataları olduğuna dikkat çekmek isteriz.
[28] İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 7b-8a.
[29] Nizâmüddîn Hasen b. Muhammed en-Nîsâbûrî, Garâibü’l-Kurʾân ve regāibü’l-furkān, thk. Zekeriyyâ Umeyrât (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1416), 2/245.
[30] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 124b; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 3/105.
[31] İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 267b.
[32] Nîsâbûrî, Garâibü’l-Kurʾân, 3/379.
[33] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 139b; İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 228b; Nîsâbûrî, Garâibü’l-Kurʾân, 3/564.
[34] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 86a; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 2/238.
[35] İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 100b.
[36] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 86a; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 2/237.
[37] İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 100a.
[38] Ebü’l-Fadl Ahmed b. Muhammed el-Meydânî, Mecmaʻu’l-emsâl, thk. Muhammed Muhyiddîn Abdülhamîd (Beyrut: Dâru’l-Maʿrife, ts.), 2/55.“Süt emerken kazandığı bir alışkanlık ancak rûhuyla birlikte çıkar.”
[39] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 86a; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 2/239.
[40] İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 102a.
[41] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 87a; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 2/247; İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 106b.
[42] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 86a, 87a; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 2/239, 240, 247; İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 101a, 102a, 106ab.
[43] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 86b.
[44] Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 2/240.
[45] İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 111b.
[46] Sâvucî, Hulâsa (Ragıb Paşa, 95), 87a; Kübrâ, et-Te’vîlâtü’n-Necmiyye, 2/246; İznikī, Terceme-i Tefsîru’l-Lübâb (Ulucami, 435), 106a.
[47] Muslihuddin Mustafa b. Şaʻbân el-Geliboluvî Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (İstanbul: Nuruosmaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye, 317); Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, 2/226: “Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde Umur Paşa nâmına müellef Türkçe bir tefsîri de vardır”. Bk. DİA, XXXVIII, 172.
[48] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 5a.
[49] Abdurrahman Özkan sadece İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar, 8248 ve Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih, 631’de yer alan iki nüshada mukaddime olduğunu söyler. (“Ahmed-i Dâî’nin Tefsîr Tercümesi’nin Manzum Mukaddimesi ve Dil Özellikleri”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi 11 (2002), 4). Biz bunlara Hacı Mahmud Efendi 51 ve Nuruosmaniye 317’deki nüshaları da ilave ediyoruz.
[50] Bu araştırmacılar tezlerini 2020-2021 yıllarında yapmışlardır. Hâlbuki aynı eser Ahmed-i Dâî’ye nispet edilerek 2000-2002 yılları arasında pek çok teze konu olmuştur. Bkz. Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 56-57.
[51] Mohammed Salahaldeen Hasan, Gelibolulu Surûrî Muslihi’d-din Mustafa bin Şaban’ın “Tefsîrü’l- Kur’âni’l- Azîme” Adlı Eseri (1b-50b Varakları Arası) İnceleme- Metin- Dizim- Tıpkıbasım) (Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2020), 4, 9.
[52] Ayberk Kurtgel, Gelibolulu Süruri Muslihi’d-din Mustafa bin Şa’ban: “Tefsirü’l-Kur’ani’l-’Azime” (121a-191a Varakları Arası) (İnceleme – Metin – Dizin – Tıpkıbasım) (Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2021), 22-24; Habibe Bozkaya İnce, Gelibolulu Süruri Muslihiddin Mustafa bin Şaban: “Tefsirü’l- Kur’ani’l-Azime” (51a-120b vr.) (İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım) (Ankara: Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2021), 4, 10-11.
[53] Mehmet Beşir Bulut, Muslihuddin Mustafa b. Şabân es-Surûrî ve Şerhu’l-Kâfiye Adlı Eserinin Edisyon Kritiği (Konya: Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2022), 71.
[54] İsmail Güleç, “Gelibolulu Musluhiddin Sürüri, Hayatı, Kişiliği, Eserleri ve Bahrü’l-Maʻarif İsimli Eseri”, Osmanlı Araştırmaları 21/21 (2001), 230; Hüseyin Okur, Muslihiddin Mustafa b. Şaban Sürûrî’nin Şerhu’l-Misbâh adlı eserinin edisyon kritiği (Sakarya: Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2011), 13; Nazife Göksu, Osmanlı Âlimi ve Dîvan Şairi Muslihuddin Mustafa es-Sürûrî’nin Hayatı ve “Tefsir-i Sûre-i Yûsuf” adlı Eserinin İncelenmesi (Antalya: Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2017), 23.
[55] İnce, Gelibolulu Süruri: “Tefsirü’l- Kur’ani’l- Azime” (51a-120b vr.), 9; Bulut, Surûrî ve Şerhu’l-Kâfiye Adlı Eseri, 71.
[56] Bilal Elbir, Sururi’nin Şerh-i Şebistan-ı Hayal’i -Metin-İnceleme (İzmir: Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003), 28; Gelibolulu Sürûrî, Şerh-i Mûcez Fi’t-Tıbb, thk. Mücahit Kaçar – Ahmet Akdağ, ed. Nuray Demir Öztürk (İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, 2022), 23-37.
[57] Hatice Aydın, Muslihuddin Mustafa Sürûrî ve Tefsir Metodolojisi Açısından Yusuf Sûresi Tefsiri (Karabük: Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2018), 23-25.
[58] Ziya Demir, XIII-XVI. y.y. Arası Osmanlı Müfessirleri (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2006), 477.
[59] Güleç, “Gelibolulu Musluhiddin Sürüri, Hayatı, Kişiliği, Eserleri ve Bahrü’l-Maʻarif İsimli Eseri”, 230.
[60] İsmail Güleç, “Sürûrî, Muslihuddin Mustafa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2010), 38/172.
[61] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 4b8.
[62] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 5a9.
[63] Tercümeyi Sürûrî’ye nispet ederek yüksek lisans tezi hazırlayan araştırmacılar birbirlerinden etkilenerek hep bu ismi kullanmışlardır. Bk. Hasan, Gelibolulu Surûrî Muslihi’d-din Mustafa bin Şaban’ın “Tefsîrü’l- Kur’âni’l- Azîme” Adlı Eseri (1b-50b Varakları Arası) İnceleme- Metin- Dizim- Tıpkıbasım); Kurtgel, Gelibolulu Süruri Muslihi’d-din Mustafa bin Şa’ban: “Tefsirü’l-Kur’ani’l-’Azime” (121a-191a Varakları Arası) (İnceleme – Metin – Dizin – Tıpkıbasım); İnce, Gelibolulu Süruri Muslihiddin Mustafa bin Şaban: “Tefsirü’l- Kur’ani’l- Azime” (51a-120b vr.).
[64] Kıtʻa mine’t-Tefsîr (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Fatih, 00631), 1b.
[65] Demir, XIII-XVI. y.y. Arası Osmanlı Müfessirleri, 477.
[66] Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn an esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn, thk. Şerafeddin Yaltkaya – Kilisli Muallim Rif’at (İstanbul: Maʻârif Vekâleti, 1360), 1/441; Bağdatlı İsmâil Paşa, Hediyyetu’l-‘ârifîn, 1/130; Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, 1/392; Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, 147.
[67] Bu kabulü tekrar edenlerin listesi için bkz. Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 54-55.
[68] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 3a7, 4b14, 5a8, 16b.
[69] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 3a17, 25, 3b3, 4b14.
[70] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 5a8.
[71] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 16b8.
[72] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 12b.
[73] Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, 2/172; Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 56.
[74] Abdülkadir Yuvalı, “İbn Arabşah, Şehâbeddin”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-arabsah-sehabeddin (25.10.2023).
[75] Özdemir, Musa b. Hacı Hüseyin el-İzniki, 74-75, 104, 150.
[76] Ayrıca bk. Yüksel, “Kara Timurtaş-oğlu Umur Bey’in Bursa’da Vakfettiği Kitaplar ve Vakıf Kayıtları”, 137-140.
[77] Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 66-67.
[78] İsmail Taş, 15. Yüzyıla Ait “Enfesü’l-Cevâhir” Adlı Yazma Üzerine Dil İncelemesi (Giriş-İnceleme-Metin-Sözlük (İstanbul: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2008).
[79] Taş, Eski Anadolu Türkçesi Dönemi Eserlerinden “Tefsirü’l-Lübâb Tercümesi” Üzerine Dil İncelemesi, 9; Bkz. Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 74; İsmail Taş, “15. Yüzyılda Yazılmış Olan ‘Enfesü’l-cevâhir’ Adlı Kur’an Tercümesinin Müellifi Meselesine Dair Tespitler”, Osmanlı Toplumunda Kur’an Kültürü ve Tefsir Çalışmaları -II-, ed. Bilal Gökkır vd. (İstanbul: İlim Yayma Vakfı Kur’an ve Tefsir Akademisi, 2013), 140.
[80] Ebü’l-Fadl Musa b. Hacı Hüseyin İznikī, Münebbihü’r-râkidîn (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Serez, 1583), 1b-2a; İznikī, Kısasu’l-enbiyâ (İstanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Yozgat Bölümü), 1a; Özdemir, Musa b. Hacı Hüseyin el-İzniki, 79; Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 76; İsmail Taş, “Eski Anadolu Türkçesi Döneminde Tercüme Edilen Ebu’l-Leys es-Semerkandî Tefsiri’nin Asıl Müellifi ve Tercümeye Verilen İsim”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 41/2 (2009), 129.
[81] Ebü’l-Fadl Musa b. Hacı Hüseyin İznikī, Terceme-i Faslu’l-hitâb, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, 1563, 4a.
[82] Paşa Yavuzarslan, Mûsâ bin Hacı Hüseyin el-İznikī Münebbihü’r-râkidîn (Uyurları Uyandurucu) (Ankara: Türk Dil Kurumu, 2002), 107-108.
[83] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 13a, 13b, 16a, 19a.
[84] Örnek olarak bk. Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 21b.
[85] Ebû’l-Leys̱ Semerkandî, Baḥru’l-ʿulûm (b.y.: y.y., ts.), 1/23; Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 21b.
[86] Semerkandî, Baḥru’l-ʿulûm, 1/25; Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 22b/20.
[87] Semerkandî, Baḥru’l-ʿulûm, 1/30, 173-174; 2/37; Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 25b-26a, 89b-90a, 244a6-7.
[88] Semerkandî, Baḥru’l-ʿulûm, 3/639; Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 701b.
[89] Örnek olarak bk. Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 22b.
[90] Necmüddin Ömer b. Muhammed en-Nesefî, et-Teysîr fi’t-tefsîr, thk. Mâhir Edîb Habbûş vd. (İstanbul: Dâru’l-Lübâb, 1440), 1/158; Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 19a24.
[91] Ebû İshâk Ahmed b. İbrahim es-Saʻlebî, el-Keşf vel-beyân ʿan tefsîri’l-Ḳur’ân, thk. Adedün mine’l-bâhisîn (Cidde: Dâru’t-Tefsîr, 1436), 2/487; Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 20a.
[92] Saʻlebî, el-Keşf ve’l-beyân, 12/9-19; Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 186b-187-a.
[93] Saʻlebî, el-Keşf ve’l-beyân, 13/9; Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 233a.
[94] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 18a17, 19a17.
[95] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 13a.
[96] Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 11a, 12b. Nuruosmaniye 137 numarada kayıtlı nüshada bu şekiller yoktur.
[97] Son iki kelime Sürûrî’ye nisbet edilen nüshada bu şekilde iken Özkan “baʻzı azın” şeklinde yazmıştır. Bk. Sürûrî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 4b21; Özkan, “Ahmed-i Dâî’nin Tefsîr Tercümesi’nin Manzum Mukaddimesi ve Dil Özellikleri”, 54.
[98] Sururî, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîz (Nuruosmaniye, 317), 487a; (Nuruosmaniye, 140) 188b5, 10.
[99] Ebu’l-Leys es-Semerkandî, Muhtasar Tercüme-i Tefsîr-i Ebü’l-Leys es-Semerkandî (Nuruosmaniye Kütüphanesi, Nuruosmaniye, 136), 571ab.
[100] Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 78.
[101] Çetin, “Ebu’l-Leys Semerkandî Tefsirinin Türkçe Tercümesi Üzerine”, 82, 85.