CEMAATLE ALÂKALI BAZI HÜKÜMLER
Cemâat namazı; bir araya gelen müslümanların bir imama uyarak topluca kıldıkları namaza denilir.
Cemâatle namaz kılmak Kitap, Sünnet ve İcmâ ile sabittir. Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz’e hitaben şöyle buyurur:
“Sen mü’minler arasında bulunup onlara namaz kıldıracağın zaman onlardan bir kısmı seninle beraber olsun…” (en-Nisâ, 4/102)
Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- de cemâatle namazın faziletini pek çok hadislerinde bildirmişlerdir.
Cemâatin teşekkül etmesi için en az iki kişi gereklidir. Bu da imamla birlikte bir kişinin daha bulunmasıyla olur. Zira Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:
“İki ve daha yukarısı cemâattir” buyurmuşlardır. (Buhârî, Ezan, 35)
Cemâatin gerçekleşmesi için bu iki kişiden birinin imam olması, diğerinin de buna uyması gerekir. İmama uyan şahıs ister erkek, ister kadın, isterse âkil çocuk olsun farketmez. Deli ve âkil olmayan çocuk cemâat olarak kabul edilmez. Zira bu ikisi namaz kılmakla yükümlü değildirler ve bu konuda adetâ yok hükmündedirler. (el-Kâsânî, Bedâiu’s-Sanayi, Beyrut 1974, I, 156)
Beş vakit farz namaz ile teravih ve küsûf namazları gibi sünnetler, cemâatle kılınabileceği gibi münferid olarak da kılınabilir. Ancak cuma namazı ile bayram namazlarının cemâatle kılınması şarttır. Zira bu iki namazın sıhhatinin şartlarından biri de cemâattir.
Bayram namazları için imamla birlikte bir kişinin daha bulunması yeterlidir. Cuma namazı için ise bu sayı -imam hariç- ikiden az olamaz.
Hanefi mezhebinde kadınların kendi aralarında cemâatle namaz kılmaları caiz olmakla birlikte mekruhtur. Bu durumda imam olan kadın ön safın ortasında yer alır. (Mergînânî, I, 56) Kız Kur’an kursu gibi hanımların toplu bulundukları yerlerde ise cemaatle namaz kılınması, hanımların namazı ve adabını öğrenmeleri, cemaatin bereketinden istifade etmeleri ve teravih gibi uzun namazlarda zorlanmamaları için mekruh kabul edilmemiştir.
Genç kadınların, erkeklerle kılınan cemâat namazına gitmeleri de (fitneye sebep olduğu takdirde) mekruhtur. Ancak ihtiyar kadınlar için bir sakınca yoktur. (Merginânî, I, 57)
Cemâatle namaz kılan sadece iki erkek ise, imam kendisine uyan kişiyi sağ tarafında durdurur. İki kişiye imam olduğu takdirde onların önüne geçer.
İmamdan başka bir erkek ve bir kadın bulunursa erkek imamın sağında, kadın imamın arkasında biraz geride durur.
İki erkek ve bir kadın bulunursa, erkekler imamın arkasında saf olur, kadın da bu iki erkeğin arkasında durur.
Erkeklerin bir kadına veya çocuğa uyarak arkalarında namaz kılmaları caiz değildir. (Merginânî, I, 56) Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, saf düzenini belirlerken kadın ve çocukların yetişkin erkeklere imam olamayacağını da belirtmiştir. Bu konuda mezhepler arasında tam bir ittifak vardır.
Safların sık ve düzgün olması, omuzların birbirine bitiştirilmesi, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in üzerinde önemle durduğu bir husustur. Bunun için imamın namaza başlamadan önce safları kontrol etmesi gerekir.
İmam olan kimsenin normal bir sürede namazı kıldırması gerekir. Uzatarak cemâati bıktırması veya kısaltarak acele etmesi uygun değildir. Ancak husûsî bir cemâatin, namazlarının uzatılmasını istemeleri hâlinde namazın uzatılmasında bir beis yoktur.
Cemâatte, kadınlarla küçük çocuklar bulunursa, sırasıyla en önde erkekler, sonra çocuklar, en arkada da kadınlar saf olur. Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Erkeklerin en çok sevap kazanacağı saf ilk saf, en az sevap kazanacakları saf son saftır. Kadınların en çok sevap kazanacağı saf son saf, en az sevap kazanacakları saf ise ön saftır.” (Müslim, Salât 132; Ebû Dâvûd, Salât 97; Tirmizî, Mevâkît 52; Nesâî, İmâmet 32)
Erkek imama uyan kadının, aralarında bir perde vs. olmadan imamın yanında durması, yanında ve arkasında olan erkeklerin namazını bozar. (Mergînânî, I, 57)
Namaz, üstün faziletinden dolayı Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den günümüze kadar cemâatle edâ edilmiş, bu maksat için inşa edilen camiler de, ifâ ettikleri daha birçok fonksiyonlarıyla birlikte ictimâî birer müessese hâline gelmişlerdir.
Cemâatle namaz, Hanefi mezhebine göre sünnet-i müekkede; Şâfiî mezhebine göre, farz-ı kifâye-sünnet-i müekkede; Mâliki mezhebine göre, sünnet-i müekkede-farz-ı kifâye; Hanbelî mezhebi ve Dâvud ez-Zahirî’ye göre ise; farz-ı ayındır. (Ahmed Nâim, Tecrid-i Sarih Tercümesi, II, 604)
Bir yerleşim yerinde cemaat oluşturmak farz-ı kifaye olduğu için oranın halkı topluca cemaat oluşturma vazîfesini terk edemezler. Cemâat, herhangi bir yerde alenen edâ edilmediği takdirde, evlerde ve dükkânlarda ilân edilmeden kılınan namaz, halkı cemâat mes’ûliyetinden kurtaramaz. Cemaatle namaz bir yerleşim yerinin müslüman olmasının alametlerinden birisi olduğu için müslüman idareciler ve tebliğ yapan âlimler, cemâatle namaz kılmayan bir yöre halkını önce ezân ile cemâat olmaya dâvet etmelidirler.
Cemâate katılmak için; başkalarıyla namaz kılmaya gücü yetmek, elbisesi olmak ve mukîm bulunmak gibi şartlar gereklidir. Bir kimse evinde hanım ve çocuklarına imamlık yaparsa, cemâatin faziletini elde edebilir ve sevap kazanabilir, fakat camide cemâatle kılmanın sevâbı daha çoktur.
Cemâati çok olan câmide namaz kılmak daha efdâldir. Cemaatin sayısının fazla olması Cenab-ı Hakk’ın rahmetini celbetme hususunda mühim bir âmildir. Ancak imamı ehl-i bid’atten olursa, yani fıskını gerektiren bir hâl bulunursa o zaman cemâati az olan câmiye gitmek daha iyidir.
Cemâatle namaz kılmak için camiye gitmeye mâni olan bazı mazeretler vardır ki bunlara fıkıhta: “Cemâate gitmemeyi mübah kılan özürler” denilir. Bu mazeretler şunlardır:
– Yürüyemeyecek kadar hasta olmak,
– Felçli olmak, ihtiyar olmak,
– Kör olmak,
– Kolu, ayağı kesik olmak.
Bunların dışında herkesin kendi durumuna göre meşrû sayılan önemli mazeretleri de cemâate gitmemeyi mübah kılabilir. Evde hastasının başında bulunması gereken kişi v.s. gibi.
Cemâat saf halinde namaz kılarken hareketlerini imamdan sonra yapmak zorundadır. Meselâ rükûa varışta, rükûdan kalkışta, secdeye varışta vb. imamı takip eder. İmamdan önce yapılan rükunlar geçerli olmaz. Bu yüzden cemaatin imamdan önce rükû ve secdeye gitmemesi veya rükû ve secdeden kalkmaması gerekir.
İmama iktidâ eden bir kimse şu üç hâlden birisine dâhildir:
Müdrik: Namazın başından sonuna kadar, aralıksız olarak imama uyan, bütün rekâtleri imam ile beraber kılan kimseye “müdrik” denir. Müdrik cemaatle namaz kılanların en efdalidir.
Mesbûk: İmama birinci rekâtte yetişemeyen ve daha sonraki rekâtlerde ona uyan kimseye mesbûk denir. Namaza sonradan yetişen kimse, son oturuşta imam selâm vermeden önce imama uyan kimse cemaatle kılınan namaza yetişmiş olur.
Mesbûk, imama sesli okunan bir rekâtta yetişmişse “Sübhaneke”yi okumaz, tekbir alıp, susar. İmam ile birlikte son oturuşta yalnız “et-Tehiyyât”ı okur, imam selâm verince kalkar, sübhâneke ve eûzû-besmeleden sonra, Fatiha ile bir miktar Kur’an okur ve geri kalan rekâtleri tamamlar. İmama rükûda veya secdelerde yetişirse; duruma bakar. Eğer “Sübhaneke”yi okuyunca, rükû veya secdeden bir bölümüne yetişebileceğine kanaat getirirse, bunu ayakta okur. Aksi halde imama uyar ve Sübhaneke’yi okumaz. İmama oturuşta yetişirse Sübhaneke’yi okumaz, iftitah tekbiri alıp, oturur. (el-Fetâvâ el-Hindiyye, Beyrut 1980, I, 90, 91)
Cemaate sonradan yetişen kimse namaz rekâtlarını kaldığı yerden tamamlar. Bu rekâtları kılarken kıraat bakımından ise baştan başlar. Mesela; Akşam namazının birinci rekâtını kaçıran kimse ikinci ve üçüncü rekâtı cemaatle kılarsa kılması gereken bir rekât onun için üçüncü rekât olmakla birlikte birinci rekâtta okuması gereken kıraati okur. Yani Fatiha ve ilave bir sûre okur.
İkindi namazının son rekâtında cemaate yetişen kimse şöyle yapar; cemaat selam verince ayağa kalkar. Burada birinci rekâtın kıraatini okur yani fatiha ve ilave sûreyi okur. Rekât sayısı olarak ikinci rekât olduğundan ikinci rekâtın sonunda tahiyyata oturur. Daha sonra üçüncü rekâta kalkar fakat kıraat olarak ikinci rekâtın kıraatini okur. Yani fatiha ve ilave sûreyi mutlaka okur. Daha sonra da son rekâta kalkar ve burada sadece fatiha okur.
Lâhik: Namaza imam ile beraber başladığı halde kendisine gaflet, uyku veya cemaatin çokluğundan dolayı bir zahmet arız olup veya abdesti bozan bir durum ile karşılaşıp da namazın tamamını veya bir kısmını imam ile kılamayan kimseye “lâhik” denir.
Lahik olan kimsenin yapması gereken şeyler konusunda ilmihal kitaplarında tafsilatlı bilgi olmakla birlikte çoğu kimse bunu doğru olarak yapamaz. O yüzden bu gibi durumda namazı baştan kılmak daha uygun görülmüştür.
Lâhik, imamla birlikte kılamadığı kısım için, imama uyan kimse gibidir. Bu yüzden kaçırdığı rekâtları kaza ederken, Kur’ân-ı Kerim okumaz ve kendi başına kıldığı rekâtlardaki yanılmasından dolayı “sehiv secdesi” yapması gerekmez. Çünkü imamın arkasında namaz kılan cemaat kendi yanılmasından dolayı sehiv secdesi yapmaz.
İmama uyan cemaatten birisinin, namaz içinde abdesti bozulsa, meselâ, burnu kanasa, saftan ayrılır, namaza aykırı bir şeyle uğraşmaksızın hemen abdest alır, tekrar cemaate dönerek yetiştiği yerden imama uyar. Mümkün ise önce kaçırdığı rekâtları veya rükûnları kaza eder, sonra imama tabi olarak onunla selâm verir. Bir kimse, birinci rekâtın kıyamında uyuyup da imam secdeye vardığı anda uyansa, hemen rükûa varır, sonra secdeye vararak imama tabi olur. Bir yere dayanmaksızın vuku bulan, uyku hâli gerçek uyku sayılmadığı için abdeste ve dolayısıyla namaza zarar vermez.
İmama ikinci rekâtte uyan bir kimse (mesbûk) abdesti bozulduğu için, bir veya daha fazla rekâtı kaçırsa, imam selâm verdikten sonra kaza edeceği ilk rekâtte kırâatte bulunması gerekir.
İmam sehiv secdeleri yapsa, Lâhik namazını henüz tamamlamamış ise, onunla beraber bu secdeleri yapmaz. Önce namazı tamamlar, ondan sonra bu sehiv secdelerini yapar. (İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 277 vd.)