Kur’ân-ı Kerîm’i ana dilde okuyup anlama ve ona göre emirleriyle amel etme ihtiyacı asırlara mal olmuş tarihi bir zarurettir. Bu zaruretin birer ifadesi ve tanığı olan yazma Kur’ân-ı Kerîm tercümeleri sadece Türkiye’deki değil, dünyanın birçok yerindeki kütüphanelere muhtevâ ve mevcudiyetleriyle kıymet kazandırmaktadırlar.
Daha Hz. Peygamber döneminde İslâm, Arap olmayan toplumlar arasında, özellikle Arabistan’ın doğusunda ve güneyinde oturan İranlı çiftçiler arasında yayılmaya başlamıştır. Araplardan başka uluslar, İslâm dinini kabul ettikten sonra, Kur’ân-ı Kerîm’i ve başka din kitaplarını kendi anadillerine çevirme ihtiyacını duymuşlardır. Gerek İran ve gerekse Türk âlimleri bu alanda mühim faaliyetler göstermişlerdir.[1] Büyük tarihçi ve hukukçu es-Serahsî şunu kaydeder:
“Rivâyet edildigine göre İranlılar, Selman-ı Farisî’ye mektup yazarak, Kur’ân’ın birinci süresini kendileri için Farsça yazmasını istemişlerdir. Sözkonusu kişiler, dilleri Arapça’ya alışıncaya kadar namazlarında onu okumuşlardır.”[2]
Tacu’ş-Şeria da Nihaye Haşiyetü’l-Hidaye isimli eserinde şöyle demektedir:
“Selman-ı Farisi Hz. Peygamber’e başvurmuş ve onun tasdîkiyle Kur’ân’ın birinci süresini Farsça’ya çevirmiştir.[3] Bilindiği gibi Selman-ı Farisi, Hz. Peygamber’in Medine’deki sahabilerinden biriydi.”[4]
Kahire’de Arap cografyası konusunda verdiği derslerinde Guidi,[5] Hicri 127/Milâdî 745 yılında Berber diline yapılmış bir Kur’ân çevirisinden söz eder. Fakat bu konuda ayrıntılı bilgiler ve hatıralar korunmamıştır. Hatta burada, bu İtalyan bilgin Guidi’nin bir yanlış anlaması da olabilir.
Manchester’li Mingana’ya göre[6] Kur’ân’ın bazı kısımlarını içeren ve bunlara reddiye yazmak amacıyla meydana getirilen Süryanice bir eserin parçaları Hicri I. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış Haccac bin Yusuf döneminden kalmadır.[7]
Yine tarihî kayıtlara göre, 270’li (880’li) yıllarda Mehrûk b. Râik adında bir kral, Abdullah b. Ömer b. Abdülazîz’den Kur’ân’ın anlamını kendisi için tercüme ettirmesini istemiştir. Bunun üzerine, şiir ve edebiyattaki salâhiyeti ile tanınan Iraklı bir âlim bu işle vazîfelendirilmiştir. İsmi bilinmeyen bu âlimin yaptığı tercümeyi inceleyen Mehrûk müslüman olmuş, ancak tebaasından çekindiği için îmânını gizlemiştir[8].
[1] Abdülkadir İnan, Kur’ân-ı Kerîmin Türkçe Tercümeleri üzerine Bir İnceleme, Ankara, 1961, s. 3.
[2] Serahsi, Mebsut, c. l, s. 37.
[3] Bkz. Kitabu’s-Salah. (Abdulhayy el-Leknevî larafından Hidaye’nin kenarında gerçekleştirilen Hindistan baskısı), Delhi, 1915, s. 86, no: l.
[4] O zamandan beri, İslâm dünyâsında Kur’ân çevirileri her yıl sürekli artmaktadır. Nitekim halen Urduca’da 300’ü aşkın, Farsça’da 100 civarında Türkçe’de ve diğer dillerde de bir o kadar Kur’ân tercümesi bulunmaktadır. (Hamidullah, Aziz Kur’ân, s. 79)
[5] Guidi, Muhadaratu Edebiyati’l-Cografîyye, (Kahire Üniversitesindeki ders notları), s. 66. Buzurg ibn Şehriyar, Merveilles de irinde et de la Chine adıyla Fransızca’ya çevrilmiş eserin, 2 ve 3. sayfalarında, Hicrî 270 yılına doğru Kur’ân’ın bir Hint diline (öyle anlaşılıyor ki Sindce ve Murtanca) tam bir çevirisinden söz etmektedir. (Hamidullah, Aziz Kur’ân, s. 79)
[6] Bkz. An Ancien Syriac Translantion of the Kuran, Manchester, 1925 (Dionysius Bar Salibi (öl. 1171), Halife Abdulmelik döneminde genel vali olan Haccac zamanında Kur’ân’ın Süryanice’ye çevrildiğini kesin bir ifadeyle belirtmektedir.
[7] Hamidullah, Aziz Kur’ân, s. 79-80.
[8] Paçacı, Mehmet, Kur’ân’a Giriş, İstanbul 2006, s. 145.