İ‘câz “الإِعْجَازُ” kelimesi, bir kimseyi âciz bırakmak, geri bırakmak ve yarışta öne geçmek gibi mânâlara gelir[1]. İ‘câz vasfını taşıyan şeye de “mûcize” denir. Mûcize kelimesinin sonundaki “ة”nin müenneslik alâmeti olduğunu söyleyenler bulunmakla birlikte, mübâlağa ifâde ettiğini kabul edenler de vardır[2].
Kelimenin “Acz”den türetilerek peygamberlerin mûcizelerini ifade edecek bir mânâ kazanması, risaletten sonraki zamanlara rastlar. Âlimler bu kelimeyi zamanla, “Tehaddî (yarışmaya dâvet ederek meydan okuma) ihtivâ eden, kendisine muâraza yapılamayan (benzeri getirilemeyen) olağanüstü bir durum” mânâsında kullanmışlardır[3].
Kur’ân’ın i‘câzı veya mûcizeliği ise, onun yüce bir makâma sahip olması sebebiyle, ister belağati, ister hüküm ve kânun koyması, isterse ğaybî haberleri bakımından olsun, insanları, bir benzerini getirmekten âciz bırakması demektir[4].
Bu tarifteki belâğâte dâir üstünlük, birinci derecede Arapça’ya vâkıf olan edebiyat üstadlarını ilgilendirirken, ihtivâ ettiği bilgilerdeki, kanun ve hüküm koymadaki üstünlüğü, gaybî haberler vermesi gibi yönleri, ediplerle birlikte bütün akl-ı selîm ve ilim sâhibi insanları da alakadar etmekte ve böylece Kur’ân’ı cihanşümûl bir ilâhî mesaj hâline getirmektedir[5].
İnsanlık tarihi boyunca peygamberlerin gösterdiği mûcizeler, maddî/hissî ve aklî olmak üzere iki kısımda incelenir. Hissî mûcizeler ya münkirlerin talebi ya da bir lüzûm üzerine gösterilmiş ve daha çok o zamanın insanlarına hitap etmiş hârikulâde hâdiselerdir. Aklî mûcizeler ise, daha sonraki insanları da tesiri altına almıştır. Bunlar zaman ve mekânla mukayyet olmayıp, devamlıdır. Kur’ân-ı Kerîm de bu nevi mûcizelerdendir. Bu itibarla hissî mûcizeler yanında bir de en kuvvetli aklî mûcizeyle gelen Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in seciyesini, ahlâkını ve tebliğ ettiği Kur’ân-ı Kerîm’i, her asırda sayısız mütefekkir ve ilim adamı incelemiş[6], hâlen de incelemeye devam etmektedir.
[1] İbn-i Manzûr, Lisânü’l-Arab, “عجز” md., V, 369; Hımsî, Fikratü i’câzi’l-Kur’ân, s. 7.
[2] Sâbûnî, Nureddin (v. 580), Mâturîdiye Akâidi, s. 46; Hâlidî, Salâh, el-Beyân fî İ’câzi’l-Kur’ân, s. 23; Hacımüftüoğlu, Nasrullah, İ’câz ve Belâgat Deyimleri, s. 69.
[3] Hımsî, a.g.e, s. 7.
[4] Bûtî, Muhammed Said Ramazan, Min Ravâi’ı’l-Kur’ân, s. 125.
[5] Yavuz, Yusuf Şevki, “İ’câzü’l-Kur’ân” md., DİA, XXI, 403.
[6] Miras, Kâmil (v. 1957), Tecrîd-i Sârîh Tercemesi, IX, 283.