Hz. Hamza’nın müslüman olduğu gün, Ebû Bekir (r.a), Hz. Peygamber’e, hep birlikte Mescid-i Harâm’a gidip oradakileri İslâm’a dâvet edelim, diye ısrar etti. Allah Rasûlü (s.a.v) ise:
“−Ey Ebû Bekir! Henüz sayımız çok az.” buyurdular.
Ebû Bekir (r.a) ısrar edince, Rasûlullah (s.a.v) ashâbıyla birlikte Dârü’l-Erkam’dan çıkıp Mescid-i Harâm’a gittiler. Kâ’be’ye vardıklarında, Ebû Bekir (r.a), insanları Allah’a ve Rasûlü’ne îmân etmeye çağırdı. Buna kızan müşrikler Hz. Ebû Bekir’le mü’minlerin üzerine yürüyüp onları şiddetle dövmeye başladılar. Hele fâsık Utbe, Hz. Ebû Bekir’in üzerine çıkıp çiğnedi, yüzünü demir tabanlı ayakkabılarıyla tekmeledi. Hz. Ebû Bekir’in her tarafı kan revân içinde kaldı. Kabîlesi Teymoğulları, Hz. Ebû Bekir’i müşriklerin elinden zor kurtardılar.
Teymoğulları, onu baygın bir hâlde evine götürdüler. Öleceğini zannederek hemen geri dönüp Mescid-i Harâm’a geldiler ve:
“−Şâyet Ebû Bekir ölecek olursa, vallahi biz de Utbe’yi öldürürüz!” dediler.
Ebû Bekir (r.a), ancak akşama doğru kendine geldi ve ilk olarak bin bir zahmetle şunu sordu:
“–Rasûlullah nasıl, iyi mi?”
Annesi Ümmü’l-Hayr sürekli:
“−Bir şeyler yiyip-içsen!” diye ısrar ediyordu.
Ebû Bekir (r.a) da, sanki onu hiç duymuyormuş gibi:
“−Rasûlullah ne yapıyor, ne hâldedir?” diye sorup duruyordu.
Ümmü’l-Hayr:
“–Evlâdım! Arkadaşın hakkında bir şey bilmiyorum.” dedi.
Ebû Bekir (r.a), annesini Rasûlullah (s.a.v) hakkında bilgi almak üzere, müslüman bir hanım olan Ümmü Cemîl’e[1] gönderdi. Ümmü Cemîl (r.anhâ) gelip, Hz. Ebû Bekir’i böyle perişan bir hâlde görünce kendini tutamayarak feryâd etti:
“−Allah’a yemin ederim ki, sana bunu yapanlar muhakkak fâsık ve kâfirdirler! Onların sana yaptıklarını Allah yanlarına bırakmasın!” dedi.
Daha sonra Hz. Ebû Bekir’in suâli üzerine Allah Rasûlü’nün selâmette ve Dârü’l-Erkam’da olduğunu bildirdi.
Ebû Bekir (r.a):
“−Allah’a yemin olsun ki, Rasûlullah’ı görmedikçe, bir şey yiyip içmem!” dedi.
Ortalık sâkinleşip herkes evlerine çekilince, annesi ve Ümmü Cemîl, kollarına girerek Hz. Ebû Bekir’i Sevgili Peygamberimiz’in yanına götürdüler. Hz. Ebû Bekir, Fahr-i Kâinât (s.a.v) Efendimiz’i görür görmez dizlerine kapandı. Kıymetli dostunun bu hâli, Peygamber Efendimiz’in rakîk kalbini son derece mahzûn etti. Ebû Bekir (r.a) ise:
“−Anam babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlallah! Benim hiçbir sıkıntım yok. O habîs fâsık beni biraz hırpaladı o kadar!” diyordu.
Daha sonra Hz. Ebû Bekir, annesi Ümmü’l-Hayr Selma’nın hidayete gelmesi için Peygamber Efendimiz’e:
“–Yâ Rasûlallah! Şu annem çocuklarına karşı çok şefkatli bir annedir. Sen çok mübâreksin. Onun için Allah’a dua et ve İslâm’a davet buyur. Belki Allah senin hürmetine onu cehennem ateşinden kurtarır.” dedi.
Bunun üzerine Efendimiz Hz. Ebû Bekir’in annesine dua etti ve İslâm’a çağırdı, o da müslüman oldu. (Bkz. İbn-i Esîr, Üsdü’l-ğâbe, VII, 326; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 81)
[1] Bu hanım, Ümmü Cemîl bint-i Hattâb olup müslüman bir kimse idi. Ebû Leheb’in hanımı Ümmü Cemîl’den farklıdır.