7. Bütün Canlıların Rızkını Vermesi

Bütün canlıların rızkı doğrudan doğruya Kadîr-i Zülcelâl olan Allah’ın elindedir ve O’nun hazine-i rahmetinden çıkar. Allah, fazlı ve rahmeti sebebiyle onların rızkını tekeffül etmiştir. Her bir canlının rızkı Allah’ın taahhüdünde olduğundan, açlıktan ölmek mümkün değildir.

Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Ey insanlar Allah’a karşı muttaki olun ve (rızık) talebinizde güzel hareket edin! Zira hiç kimse (Allah’ın kendisine takdir ettiği) rızkını eksiksiz elde etmeden ölmez. Rızkı gecikse bile ona mutlaka kavuşacaktır. Öyleyse Allah’tan korkun ve (rızık) talebinizde güzel davranın, (gayr-ı meşru yollara sapmayın), helal olanı alın, haram olanı terk edin!”[1].

En parlak bir mûcize olan hayatı kim vermiş ise, rızıkla o hayatı besleyen ve idâme ettiren de O’dur. Buna bir delil göstermek gerekirse şöyle denebilir:

En zayıf, en aptal hayvan, en iyi beslenir (meyve kurtları ve balıklar gibi). En âciz, en nâzik mahlûk, en iyi rızkı yer (çocuklar ve yavrular gibi). Hatta rızkın iktidar ve ihtiyar ile ters orantılı, acz ve zaaf ile doğru orantılı olduğu bile söylenebilir. Bunu anlamak için balıklarla tilkileri, yavrularla canavarları, ağaçlarla hayvanları mukâyese etmek kâfidir[2].

Rızık; “Cenab-ı Allah’ın canlıya zevk ve faydalanma nasip ettiği şey” diye tarif edilir. Şu hâlde mülk olsun olmasın, yenilen, içilen ve diğer şekillerde faydalanılan mallara şâmil olduğu gibi evladı, eşi, gayret ve işi, ilim ve bilgileri dâhi içine alır. Fakat hepsinde istifâde edilmiş olmak şarttır. Buna göre, dinî ve dünyevî bilfiil faydalanılamayan mal, mülk, evlat, âile ve ilim rızık değildir. Buna göre bir şey, çeşitli faydalanma şekillerine göre farklı kimselerin rızkı olabilir. Fakat malından, gücünden, ilminden faydalanmayan kişiler, bunlarla rızıklanmış değildirler[3]. Rızka sebeb olmasından dolayı yağmura da rızık denilir[4].

Âyetlerde bütün canlıların rızkını Allah’ın verdiği şöyle bildirilir:

“Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki onun rızkı Allah’a ait olmasın. Allah her canlının hayatını geçirdiği yeri de, öleceği yeri de bilir. Bütün bunlar apaçık bir kitaptadır”[5].

Yani, gerek insan, gerek diğer canlıların rızkı, kuvveti, gıdası ve beslenmesi, yaşamak için gerekli olan bütün şartlar ve sebepler, Allah’a aittir. Tabiî veya iradî olarak o canlının rızkına kavuşması Allah’ın taahhüdü altındadır. O yaşatmak istediği sürece bütün âlem onu engellemeye çalışsa yine de göndereceği rızkı gönderir. Dolayısıyla rızık meselesi o kadar endişe edilecek bir şey değildir ve Allah’tan başkasından rızık beklemek boşunadır[6]. Çünkü herkesin rızkı daha doğmadan takdir edilir ve ne kadar olduğu yazılır[7].

Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

“Başlarınız kımıldadığı müddetçe rızık hususunda ye’se düşmeyin! Zira insanı annesi kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey olmadığı halde doğurur, sonra aziz ve celil olan Allah onu her çeşit rızıkla rızıklandırır”[8].

Seyyid Kutub, konuyu şöyle değerlendirir:

Burada Allah’ın geniş kapsamlı ve dehşet verici ilim ve kudretini tasvir eden bir tablo karşısındayız. Yeryüzünü dolduran, toprağın derinliklerinde yaşayan, yerin gizli dehlizlerinde ve labirentlerinde saklanan bütün canlı türlerini tahayyül ettiğimizde, bunların ne sayılabileceğine ne de istatistiklerinin tutulabileceğine ihtimal veremeyiz. İşte onların tümüne âit bütün bilgiler, Allah Teâlâ’nın katında olduğu gibi, hepsinin beslenmesi, geçimlerinin sağlanması da yine O’nun taahhüdü altındadır. Allah, onların nerelerde barındıklarını, nerelerde saklandıklarını, nerelerden gelip nerelere gittiklerini bilir. Öte yandan Yüce Allah, bu yaratıkları sadece bilmekle kalmaz, ayrıca insanın tasavvur etmekten bile âciz olduğu bu müthiş kalabalık içindeki her bir canlının beslenmesini, geçimini de takdir eder[9].

Allah Teâlâ’nın bütün canlıların rızkına kefil olması, O’nun ilminin genişliğini ve canlıların bütün ahvâlini bildiğini göstermektedir. Şâyet -hâşa- bütün mâlumâtı bilmemiş olsa idi her canlıya rızık ulaşamazdı[10].

Rızık Vermek Allah’a Mahsustur

Allah Teâlâ, insanları gerek semadan gerekse yerden rızıklandırdığına vurgu yaparak, canlılara rızık vermeyi gerçek ve üstün ilâh olmanın şartı saymaktadır[11]. Nitekim Allah’ın vasıfları arasında Hayru’r-râzikîn[12] ve Razzâk[13] sıfatları bulunmaktadır. Hayru’r-râzikîn, rızık verenlerin en hayırlısı, demektir. Zira Allah Teâlâ, vereceği rızık hususunda tam bir kudrete sâhiptir. Rızkı tükenmek bilmez ve kesilme endişesi yoktur. Cenâb-ı Hak için başa kakmak veya karşılığında bir şey beklemek gibi eksiklikler söz konusu değildir[14].

“Rızkı çok ve tekrar tekrar veren” mânâsındaki Razzâk ise, Râzık’ın mübâlağa ve tekerrür ifade eden فَعَّال şeklidir. Şu mânâları ifâde eder: Allah, sayıları ne kadar çok olursa olsun bütün varlıkları rızıklandırır. Bir kimseye rızık verdiğinde de, dilerse onu bolca ve hududsuz bir şekilde rızıklandırır[15]. Bu sebeple herhangi bir mahlûka rızkın ulaşmasına vesile olan insana mecâzen[16] “râzık” denilebilirse de, hiçbir zaman Razzâk denilemez. Çünkü o sâdece Allah Teâlâ için kullanılır[17].

Kur’ân’da رَزَقَ fiilinin fâili -sarih veya takdiri olarak- her zaman için Allah Teâlâ’dır. Bu fiilin insanlara hiç izafe edilmeyişinden anlaşılıyor ki, Kur’ân’a göre rızık, ya doğrudan veya sebepler vâsıtasıyla Allah Teâlâ’ya âittir[18].

Rasûlullah (s.a.v), Allah’ın rızık verme husûsundaki azametine şöyle dikkat çekmiştir:

“Allah -azze ve celle- «Sen infak et ki, ben de sana infak edeyim» buyurdu. Allah’ın hazîneleri geniştir. Bütün mahlûkâta verdiği rızıklar O’nun hazînesinden hiçbir şey eksiltmez. O, gece gündüz ardı arkası kesilmez infaklarda bulunur. Semâ ve arzı yarattığı günden beri Allah’ın infak ettiği şeyleri bir düşünün! Bunlar, O’nun mülkünden hiçbir şey eksiltmemiştir”[19].

Dilediğine Çok Dilediğine Az Verir

Burada hatırlatılması gereken bir husus da Allah’ın, rızkı dilediğine çok dilediğine az vermesidir:

“Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır ve (onları) çok iyi görür”[20].

Enes bin Mâlik (r.a) anlatıyor:

“İnsanlar gelerek:

«–Ey Allah’ın Rasulü, fiyatlar çok pahalandı, (malların) fiyatını bize siz tesbit ediverin» diye talebde bulundular. Rasûlullah (s.a.v):

“–Fiyatları koyan Allah’tır. Rızkı eksilten ve artıran O’dur. Canlıların rızkını veren de O’dur. Ben ise, hiç kimse benden ne kan ne de mal hususunda hak talep etmediği bir hâlde Allah’a kavuşmak istiyorum” cevabını verdi[21].

Allah Teâlâ, diğer bir âyette canlıların rızkını insanların değil kendisinin verdiğine dikkat çekmektedir[22]. Demek ki bu husus, üzerinde durulması ve tefekkür edilmesi gereken konulardan biridir.

Her Şeyi İnsana Âmâde Kılmış

Diğer taraftan Allah Teâlâ, insana husûsî bir mevkî tahsis etmiş ve ona sayılamayacak kadar rızık ihsan etmiştir[23]. Hatta bütün mahlûkâtı insan için yaratmış ve onun emrine vermiştir. Bu durum âyet-i kerîmede şöyle haber verilir:

“Hem göklerde ve yerde ne varsa, hepsini kendi tarafından bir lütuf olarak sizin hizmetinize veren de O’dur. Elbette bunda düşünecek kimseler için ibretler vardır”[24].

Âyetten, göklerde ve yerde var olan her şeyin insanın hizmetine tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Son yıllarda kozmolojide “Antropik Prensibi” çerçevesinde yapılan çalışmalarda varılan sonuç bu düşünceyi desteklemektedir. Şöyle ki: Bütün kâinâtın, içindeki tüm galaksileri ve yıldızlarıyla, bu büyüklükte ve bu yaşta bulunması; Güneş Sistemi gibi bir sistemde dünya gibi bir gezegende insan gibi bilinçli bir varlığın ortaya çıkması ve yaşayabilmesi için gereklidir[25]. Hakikaten, çevremize baktığımızda, insanın canlı-cansız bütün varlıklardan istifade ettiğini görmekteyiz. Bugün bakteriler bile insanlara ilaç üretiminde -bir organik kimya reaktörü gibi- kullanılabilmektedir[26].

Meselâ, içtiğimiz suyun bir takım husûsiyetleri incelendiğinde, onun insan için özel bir rızık olarak yaratıldığı görülür. Kimyasal bir madde olması açısından suyun oldukça câlib-i dikkat husûsiyetleri vardır. Bu durum, suyun insan hayatı için sanki önceden tasarlanmış bir madde olduğunu düşündürmektedir. “O (Allah) gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arş’ı su üstünde idi. (Bu kâinatı yaratması) hanginizin daha güzel ameller işleyeceğini imtihan etmek içindir”[27] âyetinde göklerin ve yerin yaratılışından ve sudan bahsedildikten sonra “hanginizin daha güzel ameller işleyeceğini imtihan etmek içindir” buyrulması, bunların yaratılmasını bir mânâda insanın yaratılmasına bağlamaktadır[28].

Sonuç olarak, Allah Teâlâ’nın insana ve diğer mahlûkâta bu şekilde rızıklar vermeye devam etmesi, O’nun azametini göstermeye kâfî bir delildir.



[1] İbn-i Mâce, Ticârât 2.

[2] Nursî, Külliyât (5. Söz), I, 8.

[3] Râğıb, Müfredât, “رزق” md., s. 200; Yazır, M. Hamdi, I, 192 (el-Bakara, 3)

[4] el-Casiye, 5.

[5] Hûd, 6. Ayrıca bkz. ez-Zâriyât, 57-58; el-Ankebût, 60.

[6] Yazır, M. Hamdi, IV, 2757-2758, (Hûd, 6).

[7] Müslim, Kader 3.

[8] İbn-i Mâce, Zühd, 14.

[9] Kutub, Fî Zılâl, IV, 1856, (Hûd, 6).

[10] Râzî, XVII, 148, (Hûd, 6).

[11] en-Neml, 64.

[12] el-Mâide, 114; el-Hac, 58; el-Mü’minûn, 72; Sebe’, 39; el-Cum’a, 11.

[13] ez-Zâriyât, 58.

[14] Yıldırım, Kur’ân’da Ulûhiyyet, s. 240.

[15] en-Nablusî, Mevsûatü esmâi’llahi’l-hüsnâ, I, 235.

[16] Çünkü insan hakikî mânâda rızık veren değildir (Kurtubî, I, 178).

[17] Râğıb, Müfredât, “رزق” md., s. 200.

[18] Yıldırım, a.g.e, s. 239.

[19] Buhârî, Tefsîr, 11/2; Tevhîd, 22.

[20] el-İsrâ, 30. Ayrıca bkz. el-Bakara, 245; er-Ra’d, 26; el-İsrâ, 30; el-Kasas, 82; el-Ankebût, 62; er-Rûm, 37; Sebe’, 36, 39; ez-Zümer, 52; eş-Şûrâ, 12.

[21] Ebu Dâvûd, Büyû’ 49/3451; Tirmizî, Büyû’ 73/1314. Ebu Dâvûd’da, Râzık vasfı geçerken Tirmizî’de Razzâk geçmektedir.

[22] el-Hicr, 20. Rızık hususndaki diğer bazı âyetler için bkz. el-Bakara, 57; el-A’râf, 160; er-Rûm, 46; es-Secde, 27; el-Mü’min, 64.

[23] İbrahim, 34; en-Nal, 18.

[24] el-Câsiye, 13. Ayrıca bkz. Lokmân, 20.

[25] Kocabaş, Kur’ân’da Yaratılış, s. 104. Bkz. Barrow, J.D. ve Tipler, F. The Anthropic Cosmological Principle, Oxford University Pres, 1996, s. 5.

[26] Kocabaş, a.g.e, s. 149.

[27] Hûd, 7.

[28] Kocabaş, Kur’ân’da Yaratılış, s. 157.