İ. ASHABIN TERBİYE ve TEZKİYESİ İÇİN DUA ETMESİ

Âlemlere rahmet ve bütün insanlara hidayet olan Sevgili Peygamberimiz, ümmetinin tezkiyesi, tâlim ve terbiyesi yolunda bütün imkanlarını seferber etmiştir. Onların hidayete ermesi ve sâlih kimselerden olmaları için gece gündüz gayret göstermiştir. Gıyablarında ve yüzlerine karşı onlar için hayırlı dualarını eksik etmemiştir.

Kulluğun mühim bir rüknünü teşkil eden dua, mü’minin en önemli silahı ve istinatgâhıdır. Samimî yapılan dualar ile Cenâb-ı Hak arasında perde yoktur. Rahman ve Rahîm olan Rabbimiz:

“Bana dua edin, icâbet edeyim!” buyurmaktadır. (el-Mü’min 40/60)

Bu ilâhî tebşirin sevki ve teşviki ile Allah Resûlü tam manasıyla bir dua ve niyaz ömrü yaşamış, ümmetinin hidâyet ve salâhı için hem hususî hem de umûmî duâlarda bulunmuştur.

Hz. Aişe -radıyallahu anhâ- anlatıyor:

Resulullah -aleyhissalâtu vesselâm- şöyle dua etmişti:

“Allahım! İslâm’ı, hassaten Ömer bin Hattab ile kuvvetlendir!” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 11)

Nitekim bu dua bereketiyle Hz. Ömer, İslâm’a girmiş ve onun Müslüman olmasından sonra İslâm güç kazanmış, bu vesileyle ibadetler açıkça yapılabilmiştir.

Hz. Ebû Bekir -radıyallahu anh-, annesi Ümmü’l-Hayr Selmâ’nın hidayete gelmesi için Peygamberimiz’e:

– Yâ Resûlallâh! Şu annem çocuklarına karşı çok şefkatli bir annedir. Sen çok mübâreksin. Onun için Allah’a dua et ve İslâm’a davet buyur. Belki Allah senin hürmetine onu cehennem ateşinden kurtarır, dedi.

Bunun üzerine Efendimiz Hz. Ebû Bekir’in annesine dua etti ve İslâm’a çağırdı, o da Müslüman oldu. (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, VII, 326)

 Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-’in annesi de oğlunun, îmân etmesi yönündeki ısrarlı teklîflerini reddetmişti. Ancak Hz. Peygamber’in duâsı bereketiyle bu hanım da hidâyete ermiştir. (Müslim, Fedâilü’s-sahâbe, 158)

Devs kabilesinden Tufeyl bin Amr, kabilesini İslâm’a davet eder, ancak onlar kabul etmezlerdi. Bunun üzerine Mekke’ye, Resûlullah’ın yanına varıp:

– Ey Allah’ın Peygamberi! Devs kabilesi bana gâlip geldi, İslâm’dan uzak durup âsi oldular. Onlar aleyhinde Allah’a dua et! diye talepte bulundu.

Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ise:

“– Ey Allahım! Devs’e hidayet et!” diyerek dua etti ve Tufeyl’e:

“– Kavminin yanına dön! Onları İslâm’a davete devam et ve kendilerine yumuşak davran!” buyurdu.

Tufeyl kavminin yanına döndü. Resûlullah Medine’ye hicret edinceye kadar, onları İslâm’a davet etti. (Bûhârî, Megâzî, 75; İbn-i Hanbel, II, 243; İbn-i Sa’d, IV, 239)

Yine ashaptan biri Hz. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den, Taif muhâsarasında müslümanlara pek çok zâyiât veren Sakîf kabilesine bedduâ etmesini istemişti. Rahmet Peygamberi Allah’a yöneldi ve:

اَللّهُمَّ اهْدِ ثَقِيفًا وَائْتِ بِهِمْ

“Allahım! Sakîf’e hidâyet nasîb et ve onları bize getir” diye duâ buyurdu.

Neticede bu duânın bereketiyle kısa bir müddet sonra Sakîfliler müslüman olmak için Allah Resûlü’ne geldiler. (İbn-i Hişâm, IV, 134)

Allah Teâlâ, Resûl-i Ekremi’ne ümmetine duâ etmesini emretmekte ve:

“Onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için bir sekînettir” (et-Tevbe 9/103) buyurmaktadır.

Peygamber Efendimiz, Veda haccı esasında Arafat’ta yaptığı uzun duanın bir bölümünde, ümmetinin bağışlanması ve rahmete nail olması için yalvardı.

Yüce Rabbimiz:

“– Birbirlerine zulüm ve haksızlık edenler haric olmak üzere ümmetini bağışladım. Zâlimden mazlumun hakkını alacağım” buyurdu.

Bunun üzerine Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Ya Rabbi! Sen istersen uğradığı zulümden dolayı mazluma cennet verip zalimi de bağışlamaya kâdirsin” diye dua etti.

Arefe gecesi Peygamberimiz’in bu duası kabul edilmedi. Bunun üzerine Allah Resûlü:

“– Ey insanlar! Yüce Allah bugün size in’am ve ihsanda bulunup, -aranızdaki haklar hariç- sizleri bağışladı” buyurdu. (İbn-i Hanbel, IV, 14; İbn-i Mâce, Menâsik, 56; Heysemi, III, 256)

Bir rivâyete göre de Necâşi’nin elçisi Peygamber Efendimiz’e geldiğinde selamını iletti ve kendisine dua etmesini istediğini belirtti. Allah Resûlü kalkıp abdest aldıktan sonra üç kere:

“Allahım! Necâşi’yi bağışla!” diye dua etti, Müslümanlar da amin dediler. (Zehebi, Siyer, I, 312-313)

Fahr-i Kâinât Efendimiz, yeri geldikçe ashâbının iyiliği ve manen yüksek dereceler elde etmesi için hususî duada bulunurdu. Bunun en güzel misallerinden biri Ukkâşe -radıyallâhu anh- ile alakalı olanıdır. İmran bin Husayn -radıyallahu anhümâ- anlatıyor:

Resulullah -aleyhissalâtu vesselâm-:

“– Ümmetimden yetmişbin kişi hesaba çekilmeden cennete girecektir!” buyurdu.

Kendisine:

Ey Allah’ın Resulü! Bunlar kimlerdir, diye sual edilince:

“– Onlar, kendilerini dağlatmayanlar, rukyeye başvurmayanlar, teşâüm (yani uğursuzluğa) inanmayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir!” buyurdu.

 Ukkâşe -radıyallahu anh- kalkıp:

– Ey Allah’ın Resûlü! Dua buyur, Allah beni onlardan kılsın! dedi.

Peygamber Efendimiz:

“– Sen onlardansın!” müjdesini verdi. (Müslim, İman, 371)

Resûl-i Ekrem Efendimiz’in bir kısım dualarını da ashabını manevî hastalıklardan temizlemeye tahsis ettiğini görmekteyiz. Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- bir hutbesinde:

“– Ey insanlar! Nefsinden korkan varsa, ayağa kalksın da, kendisi için dua edeyim!” buyurdu.

Bunun üzerine, bir adam ayağa kalktı:

– Yâ Resûlallah! Ben çok cimriyim, korkağım ve de uykucuyum. Allah’a dua et de, benden bunları gidersin! dedi.

Allah Resulü ona dua etti.

Sonra bir adam ayağa kalktı ve:

– Yâ Resûlallah! Ben çok yalancıyım. Çirkin sözlü, çirkin işliyim. Hem de uykucuyum, dedi.

Allah Resûlü:

“– Ey Allahım! Ona doğru sözlülük ve îmân olgunluğu nasip et. Uyumak istedikçe kendisinden uykuyu gider!” diye dua etti.

Ardından bir kadın ayağa kalkıp:

– Bende şöyle şöyle haller var. Allah’a dua et de benden bu halleri gidersin! dedi.

Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- ona:

“– Sen Âişe’nin evine git!” buyurdu.

Sonra minberden indi. Hz. Âişe’nin evine dönünce kadının başına asâsını koydu ve ona dua etti. (İbn-i Sa’d, II, 255)

Rahmet Peygamberi Efendimiz’in tebliğ ve tezkiye vesilesi olarak ashabına ve ümmetine yaptığı dualar pek çoktur. Biz bunlardan bir kısım örnekler takdim etmeye çalıştık.