1. Mevlânâ Muhammed Hayreddin Han Hindî Haydarabadî

1294 yılında hayatta olan bu zât Hindistan’da yaşamıştır. Zamanının uleması arasında saygın bir konuma sahip olan Haydarabadî, “âlim-i kâmil, câmi-i ma’kûl ve menkûl, hâvi-i fürû’ ve usûl, allâme, zekî ve mâhir” gibi sıfatlarla yad edilmektedir ki aklî ve naklî ilimlerde, usul ilimlerinde ve ilimlerin diğer meselelerinde hâkim bir kimse olsa gerektir. “Nâib-i Seyyid-i ins ü cân” olarak da anılan Hayrettin Han’ın bir tarikat mürşidi olması da muhtemeldir. Türkçe’yi çok iyi bilmesi hasebiyle Mevlana Şeyh Muhammed Cemaleddin Hindî Dehlevî,[1] Hayrettin Han’a ceddi Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin[2] Fethu’r-Rahman ismiyle yaptığı Farsça Kur’ân tefsîrini[3] Türkçe’ye çevirmesini istemiş, o da bazı faydalı bilgileri ve izahları da ekleyerek tercümeyi gerçekleştirmiştir. Cemaleddin Hindî’nin ismine nisbetle de et-Tefsîru’l-Cemâlî ale’t-Tenzîli’l-Celâlî ismini vermiştir.



[1] Muhammed İclâl Hân’ın lakabı Cemâleddin olup şiirlerinde Cemâlî mahlasını kullanmıştır. İlim tahsili için birçok yere seyahat etmiştir. Dinin emirleri hususunda çok hassas davranan Cemâlî, daimâ azîmetle amel ederdi. (İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, İstanbul, XIV, 369-370)

[2] Veliyyullâh, Azîmü’d-Din Ahmed b. Abdü’r-Rahîm, Hindistan’ın en yüksek âlimlerinden bir zât olup 1114’de doğmuştur. Şah Veliyyullah, muktedir bir âlim, derin bir mütefekkir, ilâhi bir şâirdir. Tefsirde, hadiste, hikmet-i teşrî’de yüksek bir vukuf sâhibidir. Kendisi Hindistan’ın müceddit, müctehid bir âlimi sayılmaktadır. Bu muhterem âlimin doğumu, Moğol saltanatının Hindistan’daki en parlak devresine tesadüf etmektedir. Moğol istilasıyla birlikte Hindistan’ın her tarafında bid’atlar türemiş, müslümanların ilim sâhasındaki çalışmaları yalnız mantığa, fesefeye munhasır kalmış, İslâm ilimlerine derinliğine vâkıf olan zâtlar azalmış Şiîlik olanca hızıyla her tarafa yayılmakta devam etmekteydi. Çünkü Moğol Hükûmeti, Sultân Humâyun devrinden beri Şiîliğin hâmîsi kesilmişti. Moğol sarayları İran’lı Emirlerle dolmuş, Ehl-i Sünnet himâyeden mahrum kalmıştı. İşte Veliyyullâh, böyle bir zamanda yetişmiş, ilk tahsîlini babasından yapmış, sonra tarîkat-i Müceddidiyye’nin vârisi bulunan Allâme Şeyh Efdalü’d-Dîn Sırr-i Hindî’den hadîs okumuş, 1142’de Hicaz’a gidip iki sene kadar Arabistan’da kalarak Ebû Tâhir Medeni’den de hadîs almış, nihâyet büyük bir mürşid, münevver bir rehber olarak Hint bölgesini nurlandırmaya başlamış, tefsîr, hadîs, akaid ilimlerini her tarafa neşrederek Şiîlikle mücâdeleye davâm etmiş, Kitâbullah ile Sünnet’in hakikatlerini, sırlarını halka anlatmaya çalışmış, Şiîliği Hindistan’da başarısızlığa uğratmıştır. Bu değerli âlim 1176’da vefât etmiştir. (Bilmen, no: 405; İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, XVII, 236-248)

[3] Bu kısa ve özlü bir tefsirdir. İlim sahibi olup, tefsir okuyabilecek seviyeye gelen talebelerine okuturdu. Tefsir okuyabilecek seviyeye gelmeyenlerin bu pek kıymetli eserden fayda yerine zarar görebileceklerini söylerdi. (İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, XVII, 238)

%d bloggers like this: