“İbadete müstahak olan Tanrı’nın adiyle başlarım, halk üzre vücut ve hayatla inʻam iden onları bekâ ile esirgeyüp âfâttan hıfz eden.
1. Cümle mevcut ve malum öğmekler ve gökçek sıfatlar ezelden ebede dek Hak Suphanehu ve Taalanın zat-ı bâhirüssıfatına mahsusdur.
2. İns ve melaike ve özgelerin perverde iden ulu nimetlerle tefaddul iden ni’metinin gizlisün ihsan iden
3. Rûz-i cezanın iyesi ki ol künde istedüği nesneyi tasarruf ider.
4. Sana Huda yalnuz taparuz, zira senden gayri kimse ibadete müstahak değildir. Dahi cemi’ ümurumuzda senden yardım isteriz, zira senden gayri bir kimse ümura temşiyet virmez.
5. Ahval ve ef’âlimizde bîze doğru yolu göster,
6. Ya sabit it bizi doğru yol üzre ve ol dini İslam ve Sünnet-i Seyyidü’l-Enâm’dır (Sallallahü Teâlâ aleyhi ve sellem) Şol kimesnelerin yolını bize göster ki üzerlerine nübüvvet ve risalet ve velayet ve şehadetle in’am ittin.
7. Ne anların yoli ki üzerlerine hışm olındı ve anlar yehûd gürûhudur ve ne azgunların yoli anlar nasârâ kısmıdır.”
c- Nasr sûresi
“Getürdiler ki ve enzir ‘aşîrateke’l-akrabîn[1] âyeti indi, Sürûr-ı kâinât yakın hısımların çağırub Hudâ’nın azâbından ve rûz-ı cezânın zahmetinden kendülerin korkuttu. Amcası Ebu Leheb, ana dönüb didi: ‘tebben lek’ bunun içün bizi da’vet ettin? Ve eline bir taş alub Seyyidü’l-kevneyn’i urmak istedi. Hak -celle ve ‘alâ- bu sûre-i münzeli kılub buyurdu. Tebbet yedâ ebî leheb. Ebu Leheb’in iki eli helâk ve nâbud oldu. Ebu Leheb’in adı Abdüluzza idi. Put kulu dimek. Hakk teâlâ adıyla anmadı, Ebu Leheb deyû künyetle andı. Zira ehli evlâdıyla varacak yeri ol od oluserdir ki leheb deyû ol esye dirler yani yalınlı dimek. Hakk teâlâ, ânın akıbet yeriyle ana künyet kıldı. Nitekim şerlülere ‘ebu’ş-şer’ dirler. Ve tebbe. kendü dahi helâk oldu. Mâ ağnâ anhu mâlühû ve mâ keseb. Kendüsünden malı ve anınla kazandığı nesne, yani ol mal ile kazandığı oğlu ve kızı azabdan bir az nesne def’ itmedi. Seyaslâ nâran zâte leheb. Elbette alev âyesi bir ateşe girer, her kiz ebedi çıkmak ana vâki’ olmıya. Ve’mraetühû, Dahi karısı âna girer. Hammâlete’l-hatab. Odunı getüren karıya zemm olsun. Bilinmek gerek ‘hammâlete’l-hatab’ Ebu Leheb’in karısıdır. Bu vasıfla mezmûm olmasının sebebi budur ki gice dikeni getürüb Sürûr-ı kâinât’ın yoluna saçardı. Fî cîdihâ hablün min mesed. Gerdanında hurma lifinden bir ip var. Yani ma’hûd odunu görsende bir oduncu karıya benzer ki gerdanında odunun ipini komuştur. Getürüp göğsünde perkidüb bir gün gelürken yoruldu. Arkasındaki yükü divar üzre koduğu bir zedgeline Cebrail aleyhisselam gelüb divar ardından ol yükü çekivirdi. Ol ip boğazına geçüp anda boğuldu. Ve bundan murâd ânın şânını tahkîr itmekdir.”[2]
Ahmed Gurabzade, oldukça kısa ve özlü bir tefsîr yazmıştır. Sözü en kısa şekliyle söylemek nasıl mümkünse onu tercih etmiş, rivayetlerin senetlerini vermektense ‘rivayet ettiler ki’ anlamına gelen ‘getürdüler’ lafzını kullanarak hemen metnin tercümesini vermekle yetinmiştir. Dili de, zamanımızdan üç buçuk asır kadar evvel yazılması hasebiyle, oldukça ağırdır. Bugün kullanmadığımız veya sadece Anadolu’nun bazı muhitlerinde kullanılan bazı kelimelere rastlanmaktadır.