Kur’ân’da bazı kıssa, konu, âyet ve cümlelerin birden fazla yerde geçtiği görülür. Bu tekrarlar Kur’ân’ın belâgat ve fesâhatine halel getirmez. Aksine bunlar da onun i‘câz yönlerinden biridir. Kur’ân’da tekrarlar tekid, talim, tehdit; günah işlemekten, Allah’a karşı gelmekten sakındırma, insanın düşünüp ibret almasını sağlama[1] gibi maksatlarla belâgat kuralları dâiresinde gerektiği yerde ve lüzumu kadar yer almıştır.
Kur’ân’da tekrarlar iki çeşittir. Birisi bazı lafız ve cümlelerin tekrarı, diğeri de kıssa, haber gibi bazı manaların tekrarı. Âyetlere ve sûrelere serpiştirilmiş olan lâfız tekrarları, daha çok tekid için yapılır. Bununla birlikte tehvîl, inzâr, tecsîm ve tasvir gibi belâğî nükteleri de ihtiva eder[2].
Kur’ân’da, ihtiyaç duyulmayan ve mânâ itibariyle yeni bir fayda temin etmeyen tekrarlara rastlanmaz. Bir âyet içerisinde tekrarlanan lâfızların, mânâya mühim katkılarının olduğu, bunların çıkarılması hâlinde mânânın büyük ölçüde değişeceği, hatta bozulabileceği anlaşılmaktadır. Taşköprülüzâde bu hususta şöyle der:
“Lafız bakımından tekrar görünüyorsa da mânâ bakımından tekrar yoktur. Zîrâ iki müteradif sözün bir araya gelmesinde öyle bir mânâ zuhûr eder ki, ayrıldıkları zaman o mânâ hâsıl olmaz”[3].
Tekrar, Kur’ân’ın daha kolay anlaşılmasına, daha fazla akılda kalmasına, bilgilerin zihne daha köklü yerleşmesine vesile olmaktadır. Yoğun bir şekilde kullanılan mânâ/konu tekrarlarının yanında, lâfız tekrarlarının da Kur’ân’ı anlamada mühim tesirleri bulunmaktadır. Bu tekrarlar vâsıtasıyla, bihassa insanlığın hidâyete getirilmesinin hedeflendiği görülmektedir. Her tekrarın, yakın veya uzak, hidâyetle mutlaka bir alâkası kurulabilir. Lâfız tekrarları, aynı zamanda âyetler arasındaki tenâsübü, âhengi ve insicamı da teyid etmektedir. Bu itibarla, bilhassa âyet tekrarlarında hoş bir mûsiki ortaya çıkmaktadır[4].
Lâfız tekrarlarına şu misali verebiliriz:
اَلْحَاۤقَّةُ. مَا الْحَاۤقَّةُ. وَمَاۤ اَدْرٰيكَ مَا الْحَاۤقَّةُ. كَذَّبَتْ ثَمُودُ وَعَادٌ بِالْقَارِعَةِ
“Kesin gerçekleşecek olan, evet nedir o kesin gerçekleşecek olan? Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen nereden bileceksin? İşte Semûd ve Âd kavimleri de o âniden kapılarını çalacak olan kıyamet dehşetini yalan saymışlardı!”[5].
Tekrarın uyulması gereken şartları ve belirli durumları mevcuttur. Bu sebeple, yapılan her tekrar, söze zenginlik ve güzellik vermez. Kur’ân’ın bu konudaki i‘câzı da, tekrarın herkes tarafından kulağa hoş gelecek şekilde yapılamayışından dolayıdır.
Mânâ tekrarlarına gelince bunun da bilinen iki maksadı vardır:
a. Dînî hakîkatleri, vaad ve vaîdlerin mânâlarını, üslûbun muhtelif şekilleriyle nefislere iyice yerleştirmek.
“İşte böylece bu kitabı Arapça bir Kur’ân olarak indirdik ve onda uyarı ve tehditlerimizi farklı üsluplarla anlattık. Ta ki insanlar Allah’a karşı gelmekten korunsunlar ve ta ki o, kendilerine bir ibret ve uyanış versin!”[6] âyeti de bunu ifâde etmektedir.
İmam Zerkeşî, âyette geçen “tasrîf” kelimesinin hakîkatini şöyle açıklar:
“Uzun zaman geçmesi sebebiyle birinci îkâzın unutulmasını önlemek ve mânâyı iyice yerleştirmek için, lâfzın bizzat kendisini veya mürâdifini tekrar etmektir”[7].
Bu tavır, Kur’ân’ın benimsediği bir terbiye metodudur.
b. Mânâ tekrarının ikinci maksadı, aynı mânâyı muhtelif kalıp ve tabirlerden çıkarmak, onu bazen tafsilatıyla bazen de özet hâlinde sunarak kelâmı muhtelif şekillerde getirmektir. Misâl olarak Hz. Nûh’un kıssasını ele alalım. Hûd Sûresi’nde 25. âyetten 49. âyete kadar 24 âyetle ve 3 sayfada anlatılmıştır. Aynı kıssa Kamer Sûresi’nde 9 ve 17. âyetler arasında 4 satırda vecîz bir şekilde tekrar edilmiştir. Yine aynı kıssa Nûh Sûresi’nde 28 âyetle 1,5 sayfa içinde anlatılmıştır. Bu üç ayrı nassın her birini okudukça yeni bir haber okuduğumuzu zanneder ve heyecanlanırız. İnsan nefsinin uzun ve kısa olmak üzere her iki üslup şekline de ihtiyacı vardır. Zira kimisi kısa ve özlü anlatımla tatmin olurken, kimi de tafsilata gerek duyar. Kur’ân, bütün insanlara hitab ettiği için muhtelif usûl ve üsluplarla mühim mânâları tekrar etmiş ve bütün insanlığı kuşatmıştır[8].
Müsteşrik Blachére, Kur’ân’da peygamber kıssalarının tekrarlanmasının sıkıntı ve usanç verdiğini iddiâ eden batılılara karşı çıkarak, bu kıssaların her birinin bir delile dönüştürüldüğünü söyler. Meselâ tekrarlanan kıssalarla Kur’ân, “İstikbali belirleyen mâzîdir” gerçeğini hatırlatır. Yine “Eziyetlere maruz kalan mü’minlerin sonunda Allah’ın yardımıyla kurtulduğu, inkârcıların da helâk edildiği” şeklindeki tarihî kanunu hatırlatır. Böylece bu tekrarlar, muhatapları ikna vasıtası olur[9].
Bu îtibarla aslında bunları tekrar olarak kabul etmek bile doğru değildir. Nitekim bazı âlimler, Kur’ân’ın tekrardan uzak olduğu görüşündedir. Seyyid Kutub, benzer mevzûları farklı farklı yollarla ele almasının, Kur’ân-ı Kerîm’in âdetlerinden olduğunu ifâde eder. Şöyle der: “Kur’ân’ın anlatımları muhteliftir. Birbirine benzeyebilir ancak kesinlikle tekrar ve birbirinin aynısı değildir”[10]. Fadl Hasan Abbâs’a göre ise, zâhiren tekrar gibi görünen mânâ, kıssa ve lafızlara dikkatle bakıldığında, her birinin farklı bir anlam, maksad ve fonksiyona sahip olduğu görülür. Abbâs, bazı misaller vererek konuyu açıklar[11].
İbn-i Âşûr, Bakara ve A’râf sûrelerinde zikredilen Hz. Âdem kıssasını mukâyese eder ve der ki: İki yerdeki konuları bir araya getirdiğimizde Hz. Âdem’in güzel yönlerini ortaya koyan ve onu medheden birçok husus ortaya çıkar. Fakat bunlar Kur’ân’ın âdet ve üslûbu gereği kıssaların zikredildiği yerdeki maksada göre tevzi edilir. Bu farklılık da yeni yeni faydaları beraberinde getirir. Hikâye üslûbunda tefennün/çeşitlilik yapıldığı için muhatap sıkılmaz ve canlı durur. Kur’ân’daki kıssaların en mühim maksadı; ibret, öğüt ve örnek alarak, çizilen karakter ve şahsiyete tâbî olmaktır.[12]. Kur’ân-ı Kerîm kıssaları lüzûmu kadar anlatır, detaya girip sözü uzatmaz[13].
[1] Tâhâ, 113; el-Kasas, 51.
[2] Bûtî, Ravâi’, s. 117.
[3] Taşköprülüzade, Mevzuâtü’l-Ulûm, I, 412. Ayrıca bkz. Kocabaş, Kur’ân’da Yaratılış, s. 47.
[4] Bkz. Baş, Erdoğan, Kur’ân’ın Üslubu ve Tekrarlar, s. 253-254; Yıldırım, “Kur’ân” md., DİA, XXVI, 395.
[5] el-Hâkka, 1-4.
[6] Tâhâ, 113.
[7] Zerkeşî, Burhân, III, 10.
[8] Bûtî, Ravâi’, s. 118-120.
[9] Blachére, Introduction au Coran, s. 180-181.
[10] Kutub, Fî Zılâl, IV, 2123, (el-Hicr girişinde).
[11] Abbâs, İ’câz, s. 232-239.
[12] İbn-i Âşûr, VIII (İkinci kısım), 54, (el-A’râf, 19).
[13] İbn-i Âşûr, IX, 116, (el-A’râf, 150); VIII (İkinci kısım), 59, (el-A’râf, 21). Tekrarlar husûsunda tafsîlat için bkz. Erdoğan Baş, Kur’ân’ın Üslubu ve Tekrarlar, İstanbul 2003.