At ve Deve Yarışları

Rasûlullah (s.a.v) Hicretin 5. yılında atlar ve develer arasında yarışlar yaptırdı. Hz. Ali’ye:

“–İnsanlar arasındaki şu at yarışını yönetmeye seni memur ettim” buyurdu. Hz. Ali (r.a) gidip Sürâka bin Mâlik’i çağırdı. Ona:

“–Ey Sürâka! Peygamber Efendimiz’in bu yarışta bana tevdi ettiği vazifeye seni de ortak ettim. Yarış meydanına gidip yarışa girecek atları sırala! Sonra da insanlara:

«–Meydan düzeltici, genç binici, at çulunu alıcı kim var içinizde?» diyerek üç kere seslen! Bu davetine kimse icabet etmezse, üç kere tekbir al, üçüncü tekbirle birlikte atları yarışa sal! Allah, kullarından dilediğini yarışta mutlu kılar” dedi.

Hz. Ali (r.a) yarışın bitiş noktasında oturdu. Bitişe boydan boya bir çizgi çizdi. Çizginin iki tarafına karşılıklı iki kişi durdurdu.[1]

Yapılan deve yarışlarında Peygamber Efendimiz’in devesi Kasvâ birinci geldi. Lizaz ve Zarib adındaki atları da diğerlerini geçmişlerdi. Kasvâ’nın üzerinde Bilal-i Habeşî bulunuyordu. Lizaz ve Zarib’in binicisi de Ebû Üseyd es-Sâidî idi. (Vâkıdî, II, 426)

Abdullah bin Ömer (r.anhümâ) der ki:

“Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, husûsî bir sûrette beslenerek çevik ve kuvvetli hâle getirilen atlarla[2] yarış yaptırdı. Bu yarışın başlangıcı Hafya, bitim yeri Seniyyetü’l-Vedâ idi. Normal atlar arasında da yarış yaptırdı. Bunun başlangıcı Seniyyetü’l-Vedâ, bitim yeri Benî Zurayk Mescidi idi. Abdullah bin Ömer de yarışma yapanlardandı!”[3]

Hafyâ ile Seniyyetü’l-Vedâ arasındaki uzaklık 5, 6 veya 7 mildir. Seniyyetü’l-Vedâ ile Benî Zurayk Mescidi arasındaki uzaklık ise, 1 mildir. (Buhârî, Cihâd, 56)

Yine Abdullah bin Ömer’in bildirdiğine göre; Rasûlullah (s.a.v) birçok atlar arasında yarışlar yaptırmış ve sonunda 5 yaşını bitirmiş olan atları çok beğenip üstün tutmuştur. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 60/2577)

Enes bin Malik (r.a) şöyle der:

“Vallahi, Rasûlullah (s.a.v), Sebha diye anılan atının üzerinde yarış yapmış ve herkesi geçmişti!”[4]

Yine Enes bin Malik’in bildirdiğine göre; Peygamber Efendimiz’in Adbâ diye anılan devesini yarışta hiçbir deve geçemezdi. Bir bedevî, iki yaşında bir erkek deve üzerinde gelip yarışa katıldı ve Adbâ’yı geçti. Bu, müslümanların çok ağırına gitti. Rasûlullah (s.a.v) onların yüzlerinde beliren hoşnutsuzluğu gördü.

“–Yâ Rasûlallah! Adbâ, geçildi?!” dediler. Rasûlullah (s.a.v):

“–Yeryüzünde, yükselttiği bir şeyi arkadan alçaltmak Allah’ın kanunlarından biridir” buyurdu.[5] Devamla:

“–İnsanlar bir şeyi yükselttikleri veya yükseltmek istedikleri zaman, Allah onu alçaltır!” buyurdu. (İbn-i Sa‘d, I, 493)

Rasûlullah (s.a.v) at yarışları husûsunda şöyle buyurur:

“Kim, atını yarışta iki at arasına sokar ve yarışa soktuğu atın ötekileri geçip yarışı kazanacağından emin olmazsa, bu kumar değildir. Kim de, geçeceğine emin olarak atını iki at arasına sokarsa, bu kumardır!” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 62/2579; Ahmed, II, 505)

İki yarışçıdan biri, diğerine:

“–Sen beni geçersen, ben sana şu kadar ödeyeceğim! Ben seni geçersem, senden birşey istemem!” derse caiz olur, bu yarış kumar olmaz. Fakat iki kişi yarışa girecekleri sırada biri diğerine:

“–Sen beni geçersen, ben sana şu kadar vereceğim. Ben seni geçersem, sen bana şu kadar vereceksin!” derse bu, iki taraflı olduğu için, kumar olur.[6] Ancak araya bir muhallil, yani yarışı kazanacağından emin olmayan üçüncü bir atlı girerse yarışmayı kumarlıktan kurtarmış, helâlleştirmiş olur. Kazanırsa ödülü alır, kazanamazsa aleyhine bir şey yoktur. (Muvatta, Cihâd, 46; Beyhakî, Kübrâ, X, 20)

Rasûlullah (s.a.v) atlar arasında yaptırdığı yarışta, en önde gelene hediye vermiş ve:

“–Deve, at ve atış yarışından başkasında ödül yoktur!” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 60/2574; Ahmed, II, 256)

İslâm, insanları dâimâ faydalı işler yapmaya teşvik eder. İnsanda mevcut olan temâyülleri hep hayra yönlendirir. Aynı şekilde insan nefsinin eğlenme meylini de vatan savunmasına yardımcı olacak yarış ve eğitim faaliyetlerine yönlendirmiştir. Bu durum aynı zamanda İslâm’ın düşman karşısında dâimâ uyanık ve hazır bulunmaya ne kadar ehemmiyet verdiğini de göstermektedir.

Ancak şuna dikkat etmelidir ki, Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz, bu yarışların kumara girmemesi için hassâsiyet göstermiş, gerekli tedbirleri almıştır. Dolayısıyla bugünkü yarışları da kumar vasfından çıkarıp insanlara ve vatan müdâfaasına faydalı hâle getirmek gerekmektedir. Aksi takdirde İslâm’ın kumar şeklindeki yarışları tasvib etmesi mümkün değildir.



[1] Ebu’t-Tayyib, Ikdu’s-simîn, I, 249; DiyarBekirî, I, 468; Vâkıdî, II, 426; Beyhakî, Kübrâ, X, 22; Dârekutnî, IV, 304, 305; Ali el-Müttakî, IV, 463.

[2] Atlara önce bolca yiyecek verilir, sonra kifâyet miktarı verilir, üzerleri de örtülerek terlemeleri sağlanır. Böylece fazla et ve yağlarını atarak çevik ve kuvvetli hâle gelirler. Bunlara “Dâmir” denir.

[3] Buhârî, Salât, 41; Müslim, İmare, 95; Ahmed, II, 5.

[4] Ahmed, III, 160, 256; Dârimî, II, 132; Dârekutnî, IV, 301; Beyhakî, Kübrâ, X, 21.

[5] Buhârî, Cihâd, 59; Rikâk, 38; Ebû Dâvud, Edeb, 9/4802; Nesâî, Hayl, 14; İbn-i Sa‘d, I, 493.

[6] Kâsânî, Bedâyiu’s-sanâyi‘, VI, 206.