Abdullah bin Amr (r.a)’dan rivâyet edildiğine göre Nebiyy-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Müslüman; dilinden ve elinden müslümanların selâmette kaldığı kimsedir. Muhâcir de Allâh’ın nehyettiği şeyleri terkedendir.” (Buhârî, Îmân, 4)
*
Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a) şöyle anlatır:
“Ashâb-ı kirâm:
«‒Yâ Rasûlâllâh, müslümanların hangisi efdaldir?» diye suâl ettiler.
Efendimiz (s.a.v):
«‒Dilinden ve elinden müslümanların selâmette kaldığı kimse!». cevabını verdiler.” (Buhârî, Îmân, 5)
Şerh:
Burada îmânın iki şûbesi zikredilmiştir:
1. Müslümanlara el ve dil ile zarar vermemek, eziyet etmemek. Bu işin sırrı ise, bütün âlemle iyi geçinmek, bütün âleme karşı hüsn-i ahlâk ile muâmele etmektir. Hasan Basrî (r.a) “Ebrâr”ı şöyle tefsir etmiştir:
هُمُ الَّذِينَ لَا يُؤْذونَ الذَّرَّ وَلَا يَرْضَوْنَ الشَّرَّ
“Onlar karıncayı bile incitmeyen ve en ufak bir şerre bile râzı olmayan kimselerdir.” (Aynî, Umde, I, 132)
2. Allah’ın nehyettiği şeylerden ayrılıp uzaklaşarak emrettiği ve râzı olduğu şeylere hicret etmek.
Haramları ve mekruhları terketmek, en büyük hicrettir. Hakîkî mânâdaki hicret de zâten buna dâhildir.