İbnü Ebî Müleyke (r.a) şöyle buyurur:
Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in zevce-i tâhiresi Hz. Âişe (r.a) bilmediği bir şey duyduğunda hemen onu araştırır, kaynağına mürâcaat ederek hâdisenin hakîkatini iyice öğrenirdi. Birgün Allah Rasûlü (s.a.v):
“–Kim hesâba çekilirse azaba uğramış olur!”buyurunca Hz. Âişe (r.a):
“–Peki, yâ Rasûlallah, Allah Teâlâ: «O vakit kitabı sağ eline verilen kimse kolay bir hesap ile muhâsebe olunur.»[1]buyurmuyor mu?” diye sordu.
Efendimiz (s.a.v):
“–Bu âyette bahsedilen husus arz’dır. Lâkin kim inceden inceye hesâba çekilirse o helâk olur!” buyurdular. (Buhârî, İlim, 36, Rikâk, 49)
Şerh:
Arz’dan maksat, insanların, amelleri tartılmak üzere mîzâna arzedilmesi veya amellerin sahiplerine arzedilmesidir. Arz günündeki hesabın, Ashâb-ı Yemîn denilen sâlih insanlar için pek kolay geçeceği Kur’ân-ı Kerîm’de ifade buyrulmaktadır. Ehl-i Yemîn, muhâsebeye mâruz kaldıkları gün af ile müjdelenmiş olacak ve amelleri kendilerine arzedildiğinde kusurlarıyla birlikte, nâil olacakları büyük nimetleri de göreceklerdir. Af müjdesi almayan insanların hesâbı ise çok ağırdır. Hesap esnâsında, hasenâttan zannedilen nice amelin kabul edilmediği ortaya çıkacağından, bu münâkaşa kişiyi azâba götürür, veya başa baş selâmete erişilse bile bu münâkaşanın kendisi azâb olmuş olur. (Ahmed Naîm Efendi, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, I, 100-101)
*
Hz. Âişe annemiz, genç, akıllı, firâset sahibi ve uyanık bir kimseydi. Onun 2210 hadis rivayet ettiğini göz önüne aldığımızda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: “Şayet Hz. Âişe (r.a) olmasaydı Peygamber Efendimiz’in hayatındaki bazı mühim hususlar bize kapalı kalırdı.” Yüzlerce şiiri ezbere okuyabilen Âişe vâlidemiz, tebliğ ve dâvet vazîfesinde Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in en mühim yardımcılarından biri olmuştur. (İbn-i Sa’d, VIII, 73)
Hz. Âişe vâlidemiz Kur’ân’ı, helâlleri, haramları, fıkhı, tıbbı, şiiri, Arap hikâyelerini, nesep ilmini çok iyi bilirdi. Ashab-ı kirâm bir mevzûda ihtilâfa düşünce hemen ona müracaat ederlerdi. Hatta ashabın ileri gelenleri dahi çözemedikleri meselelerde ona danışırlardı.[2] Nitekim Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a):
“Rivâyet edilen herhangi bir hadiste bir müşkilât görürsek onu Hz. Âişe’ye sorardık. Mutlaka onda bunun bir açıklamasını bulurduk” buyurmuştur. (Tirmizî, Menâkıb, 62)
Meşhur âlim Zührî (r.a) şöyle der:
“Bütün insanların ve Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in diğer hanımlarının ilmi bir araya toplansa, Hz. Âişe’nin ilmi yine de hepsinden daha üstün gelirdi.”(Hâkim, IV, 12)
Uzak bölgelerden bazı kişiler de mektup gönderip sorular yöneltir, Hz. Âişe (r.a) bunlara yazılı olarak cevap verirdi.[3]
[1] el-İnşikâk, 7-8.
[2]İbn-i Hacer, el-İsabe, IV, 360. Âişe vâlidemiz,ashâb-ı kirâmın yanlış bildiği hususları da düzeltirdi. Ebû Mansûr el-Bağdâdî, İmam Zerkeşî ve Suyûtî buna dâir rivâyetleri derleyen müstakil kitaplar kaleme almışlardır. Bu eserlerde görüldüğü üzere Hz. Âişe (r.a), Ömer bin Hattab, Hz. Ali, Ebû Hüreyre, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, İbn-i Mes’ud, Ebû Said el-Hudrî, Ebu’d-Derdâ, Berâ bin Âzib, Câbir bin Abdullah (r.a) gibi ashâbın büyüklerini dahi, yanlış ve eksik anladıkları hususlarda îkâz etmiş, Peygamber Efendimiz’den öğrendiği şekilde hâdiselerin hakîkatini ortaya koymuştur. Bkz. Suyûtî, Aynü’l-isâbe fi istidrâki Âişe ale’s-sahâbe, thk. Abdullah Muhammed Dervîş.
[3]K.Kamil Ali – Salim Öğüt, “Çok Evlilik”, mad., DİA, VIII, 368.