Enes (r.a)’den nakledildiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“«Lâ ilâhe illallâh» deyip de kalbinde bir arpa ağırlığınca hayır (yani îman) bulunan kişi Cehennem’den çıkacaktır. «Lâ ilâhe illallâh» deyip de kalbinde bir buğday ağırlığınca hayır bulunan kişi Cehennem’den çıkacaktır. «Lâ ilâhe illallâh» deyip de kalbinde bir zerre ağırlığınca hayır bulunan kişi Cehennem’den çıkacaktır.” (Buhârî, Îmân, 33)
Şerh:
Îmâm Buhârî (r.a), bu bölümde zikrettiği rivâyetlerden îmânın artıp eksildiği neticesini çıkarmaktadır. Bu görüşe katılmayanlar ise îmânın zâtında değil de sıfatlarında ve semerelerinde artıp eksilmenin olabileceğini ifade ederler.
Şu bir hakikattir ki; “Lâ ilâhe illallah” dediği halde Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e iman etmeyen kimse Cennet’e giremez. Ancak, “Lâ ilâhe illallâh” kelime-i tayyibesi “Muhammedün rasûlullâh” cümlesini de gerektirdiği ve bu iki cümleye toptan alem gibi olduğu için bu hadîs-i şerifte yalnız bu kadarıyla iktifâ edilmiştir. Yoksa Peygamber Efendimiz’in risâletini tasdik etmeksizin Cehennem’den kurtuluşun mümkün olmadığı kat’î naslarla sâbit ve mâlumdur. (Ahmed Naîm Efendi, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, I, 52)
Kur’an-ı Kerîm’de Allah ve Rasûlü dâimâ birlikte zikredilir. Misal olarak şu âyet-i kerimelere bakalım:
“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbî olunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece affedici ve merhamet sahibidir. De ki: Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 31-32)
“Kim Rasûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, (şunu bil ki) Biz seni onların üzerine gözcü göndermedik!” (en-Nisâ, 80)
Cenâb-ı Hak, ayırım yapmadan bütün peygamberlere îman etmeyi şart koşmuştur:
“Allah’ı ve peygamberlerini inkâr eden, (inanma husûsunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip «Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız» diyen ve böylece iman ile küfür arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; işte onlar gerçek kâfirlerin tâ kendileridir. Biz kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” (en-Nisâ, 150-151)
Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Muhammed’in nefsini kudret eliyle tutan zâta yemîn ederim ki, bu ümmetten her kim -yahudî olsun, hristiyan olsun- beni işitir, sonra da bana gönderilenlere (risâletime) inanmadan ölecek olursa mutlaka Cehennem ehlinden olur.” (Müslim, İman, 240)
Saîd bin Cübeyr (r.a) şöyle der:
“Bana Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den sahih olarak bir hadîs-i şerîf ulaştığında onun tasdikini mutlaka Kur’ân-ı Kerîm’de bulmuşumdur. Yukarıdaki hadîs-i şerifi okuyunca:
«‒Acaba bu mânâ Kur’ân-ı Kerîm’in neresinde geçiyor?» diye düşündüm. Şu âyet-i kerimeye gelince aynı şeyi ifâde ettiğini anladım:
وَمَنْ يَكْفُرْ بِه۪ مِنَ الْاَحْزَابِ فَالنَّارُ مَوْعِدُهُۚ فَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِنْهُ اِنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
«…Milletlerden hangisi onu inkâr ederse işte Cehennem ateşi onun varacağı yerdir. Sakın bunda şüpheye düşme! Zira bu, senin Rabbin tarafından bildirilmiş bir hakîkattır; fakat insanların çoğu inanmazlar» (Hûd, 17. Krş. Bakara, 121).” (Taberî, Tefsîr, XV, 279 [Hûd, 17]. Krş. Heysemi, VIII, 261-262)
Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve ben O’nun Rasûlü’yüm. Bu iki hususta şüpheye düşmeden Allah’a kavuşan kimse Cennet’e gidecektir.” (Müslim, İman, 44)
Bir kimse, herhangi bir şart ileri sürmeden kesin bir şekilde Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e îmân etmedikçe mü’min olamaz. “Peygamber (s.a.v)’in sözünü, akla ters düşmediği müddetçe kabul ederim” gibi bir düşünceye sahip olan kişi, Efendimiz’e îmân etmiş sayılmaz. Zira şartlı kabule şeriatta “îmân” ismi verilmez. Şunu da unutmayalım ki sağlam bir akılla sahih bir nakil arasında hiçbir zaman tezat olmaz.
Îmân, insanlar tarafından konulacak herhangi bir kaydı da kabul etmez. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v) (yahudi çocuk) İbnu Sayyâd’a:
“‒Benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şehâdet eder misin?” buyurduklarında İbnu Sayyâd, Peygamber Efendimiz’e bakmış ve:
“‒Ben senin ümmîlere (Araplara) gönderilen bir rasûl olduğuna şehâdet ederim” demişti… (Buhârî, Cihâd, 178)
Yahudi, Peygamber Efendimiz’in rasûl olduğunu kabul ediyor, ama yahudilere gönderilmediğine inanıyordu. Bu iman bile onun müslüman olmasına yetmedi, nerede kaldı Efendimiz’i hiç kabul etmeyenlerin Cennet’e girmesi…
İmam Muhammed (r.a) şöyle buyurur:
“Bugün müslümanlar arasında yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlardan biri: «Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun rasûlü olduğuna şahitlik ederim» diyecek olsa, o bu sözüyle müslüman olmaz.
Çünkü herkes biliyor ki aramızda yaşayan her Yahudi ve Hıristiyan bunu söylemektedir. Kendisinden bu sözüyle ilgili açıklama istediğiniz zaman: «Muhammed, Allah’ın size gönderdiği rasûlüdür, İsrailoğullarına değil» derler. Buna delil olarak da şu âyeti zikrederler:
«Ümmîlere içlerinden, kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur.» (el-Cum’a, 2)
Derler ki: «Âyette sözkonusu edilen “ümmîler”, Ehl-i Kitap olmayanlardır.» Yaptıkları bu açıklamadan da anlıyoruz ki onlardan biri böyle bir sözü söylediğinde bu onun İslâm’ı kabul ettiğine delil değildir. O halde onlardan birinin müslüman olduğuna hükmedebilmemiz için bu söze ilâve olarak kendi dininden teberrî ettiğini de (uzaklaştığını da) ifade etmesi gerekir. Mesela Hıristiyan ise, «Ben, hristiyanlıktan berîyim», Yahudi ise, «Ben yahudilikten beriyim» demesi gerekir. Kendi inancına muhalif olan bu sözü ilave ettiği zaman ancak Müslüman olduğuna hükmederiz.”[1]
Ebû Hanîfe (r.a) şöyle buyurur:
“Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun rasûlü olduğuna şahitlik edip Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in Allah katından getirdiği her şeyi ikrâr etmedikçe, sadece kelime-i şehadeti söylemeleri, hristiyan ve yahûdilerin İslâm’a girmeleri için kâfi değildir. Hristiyan ise «hristiyanlıktan berîyim», Yahudi ise, «yahudilikten beriyim» demesi de gerekir. Bunu söyleyince müslüman olur.”[2]
{
Bir gün bir yahûdî, Hz. Ömer’e:
“–Ey Mü’minlerin Emîri! Sizin Kitâb’ınızda okuduğunuz bir âyet var ki şâyet o âyet biz yahûdilere inmiş olsaydı o günü bayram îlân ederdik!” dedi.
Hz. Ömer (r.a):
“–Hangi âyet?” diye sordu.
“–«Bugün dininizi kemâle erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’dan râzı oldum»[3] âyeti” dedi.
Hz. Ömer (r.a) şöyle cevap verdi:
“–Biz o âyet-i kerimenin Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e indiği ânı ve mekânı hakkıyla biliyor (ve kıymetini takdir ediyoruz). Âyet-i kerime nâzil olduğunda Rasûlullah (s.a.v) Arafat’ta ayakta duruyordu, günlerden de Cuma idi.” (Buhârî, Îmân, 33; Meğâzî, 77; Tefsîr, 5/2; Müslim, Tefsir, 3-5)